Gelin İle Güveyi Birbirine Kavuşuyor
Ehmede Xani Mem Û Zîn'den
Damat edeple kapıdan içeri girince,
Perdelerin ve örtülerin arkasındaki o mum,
Kalktı ve eda ile salınarak ona doğru gitti,
Eteklerini nazla yerlerde sürüdü.
Zülüflerini yüzüne serpiştirmişti,
Ellerini perdeden çıkarmıştı.
Aydırdık yönünden Beytül'aksa* idi yanağı,
Felek kandili onun sayesinde parlıyordu.
Dünkü hicran derdinin şarabından sarhoş olan âşık,
Yare kavuşmak şarabına hasret çeken âşık,
Önce helâl âdet gereğince,
Elini sürahiye uzattı,
îçti şeker dudaklı sürahiden,
Dudak dudağa içtiler bir kadeh şarap
O berrak şarap, mahmurluğu giderince,
Kokladı bol sulanmış gülleri ve sümbülleri.
Kâh nergis ve lâle, kâh kırmızı gül,
Kâh reyhan ve menekşe, kâh sümbül,
Birbirine karışırdı... ve kucaklaşırlardı,
Kâh öpüşürlerdi. kâh ısırırlardı.
O kadar öperlerdi ki birbirlerini,
Öpme sırası vermezlerdi birbirlerine.
Elmaslar, mücevherler, alınlar ve dişler,
Hepsi değişip lâl ve mercan oldular.
Sevgi deryası o kadar coşturdu ki onları,
Elleri birbirlerinin boynunda, dudak dudağa ve kucak
Kucağa oldular.
O şarabı çok içince sarhoş düştüler,
Ve şuursuz olarak ayaktan düştüler.
Artık oturmaya da güçleri yetmiyordu,
Yuvarlandılar birlikte secde için.
Yeniden secdeden kalktıkları zaman,
O kadar seviştiler ki birbirleriyle...
Birbirlerinin dudaklarından şeker kaçırdılar,
Birbirlerinin yanaklarından kırmızı gül derdiler.
Evlenip gönüllerini birbirlerine bağlayınca,
Kendileri için gül şerbeti karışımını yaptılar.
Üç gün ve üç gece art arda gönülden,
O susuz dudaklılar içtiler o şarabı.
Berrak şarabın şerbetini içenler,
Sonunda içmeye kanmayınca,
Şarabın neşesinin verdiği keyif,
Istırabın son haddine çekti onları.
Parlak çeneli ve saydam tenli gelin,
Zifafı arzuladı ve ona meyletti.
Sarhoş ve ele ele olarak sarıldılar birbirlerine
Oldu bir itişme ve yere düştüler.
Bazen birbirlerine sarıldılar, bazen de ayrıldılar,
Kâh birlikte sallandılar, kâh titrediler.
Kâh birdi onlar, kâh ikiydiler,
Kâh tekti onlar, kâh yapışık ve çifttiler.
Fildişinden olan ok hedefe yöneldi,
Hedef ise sedef berraklığındaydı.
Hedef oktan isabet alınca,
İnci tanesini mercana çevirdiler.
Ok geri döndü izi kaldı orada,
Soyunu canı gönülden verdi ona.
Her zaman, gerek gündüz, gerekse gece,
Sevgiden önleri birbirine dönüktü.
O iki serkeş sarhoş, iki arkadaş,
Birbirine karşı boşaltırlardı ok torbalarını.
Gerek gündüzleri, gerek karanlık gecelerde,
O iki melek öylece sevdiler birbirlerini.
Sanırdın ki iki kimyager,
Sanki mücevherleri ipliğe takmaya uğraşmaktadır.
O ruh ve ceset birbiriyle yapışık,
İki vücut birbirinde kayboldu.
Leğen ve ibrikten akıtılanı
Yükselttiler iterek ve saplayarak.
Karışım, süt ve şeker gibi oldu,
Hayat suyu ve kevser gibi karıştı.
Onlara yoktu asla, ne yemek, ne de uyumak,
Hatırlarına gelmezdi su ya da ekmek.
O hafta tamamen oldu gerdek,
Durumdan haberdar olmadı bir tek fert bile.
Sonunda mutluluk derde galip geldi,
Kavuşmanın derdinden gamlar gidip gizlendi.
* Kudüste'ki, eskiden kıble olan cami.
Çeviri: Mehmet Emin Bozarslan