‘DoÄŸumun Ölümü’
DoÄŸumun Ölümü, Kadir DaÄŸhan’ın romanı. Bu Romanda Yazar Kız çocuklarını diri-diri gömen cahiliye araptan.. Soykırımcı ajanlara Kurdistanda insanların daÄŸa çıkması için soykırımcı-siyonist tc rejminden çarpıcı örnekler veriyor..
DoÄŸumun Ölümü Romanı Katil Sürülerinin, Katil Devlet Aygıtının Ä°nsanları Nasıl Teröre Ä°ttiÄŸini Çarpıcı Örneklerle Ortaya Koymaktadır..
Ä°smail BeÅŸikci
Yazar, Kadir DaÄŸhan, bu romanda, ‘DoÄŸumun ölümü’, ‘Ölümün doÄŸumu’ gibi kavramların yanında, ‘insan’ ‘insanlık’ gibi deÄŸerleri de gündeme getirmektedir. Dikkat edelim. Bu aileden dört kiÅŸi öldürülmüÅŸtür. Dedenin,oÄŸlunun, torununun ne zaman, nasıl öldürüldüÄŸü kısaca anlatılmıştı. Kevok kadının da…
Kadir DaÄŸhan, DoÄŸumun Ölümü, Ä°zan Yayıncılık, Ankara 2020, 503 s.
Yazar Kadir DaÄŸhan, (d. 1953, Adıyaman) bu romanda, doÄŸumun ölümü,
ölümün doÄŸumu gibi, felsefi bir konuyu gündeme getirmektedir. Ama bunu,
ders verir gibi yapmamakta, olguları, olgusal ilişkileri kurgulayarak anlatmaya
çalışmaktadır.
Olaylar, bir Kürd ÅŸehrinin, bir köyünde geçmektedir. Daha sonra batı illerinde
devam etmektedir.
Bir dede, yetiÅŸkin torunuyla birlikte, satmak için, traktöre yükleyerek ÅŸehire
kavun götürmüÅŸtür. Kendisine çok baÄŸlı küçük bir torunu daha vardır. Çok
istemesine raÄŸmen, birtakım engellerden, kontrol noktalarından dolayı küçük
torunun yanına alamaz. Küçük torun da dedesine çok baÄŸlıdır. Dedesinin kendisi
hakkındaki duygularının yakından bildiÄŸi için, gittiÄŸiniz yere beni de götürün
diye ısrarlı olmaz.
Dede ve yetiÅŸkin torunu, ÅŸehire mal götürmeye gittiÄŸi gün köye özel timler
baskın yapar. Özel timler, dadın-erkek, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, herkesin
evlerinden çıkıp meydanda toplanmasını emreder. Ä°ÅŸkenceli sorgular baÅŸlar…
Dede ve yetiÅŸkin torunu, akÅŸama doÄŸru, ÅŸehirden köye döndükleri zaman,
bütün köy halkının, köy meydanında toplanmış olduÄŸunu görür. Kalabalığa iyice
yaklaÅŸtıkları zaman, dede oÄŸlunun, genç torununun babasının, özel timler
tarafından hırpalandığını farkeder. Özel timlere yaklaÅŸarak, baskıyı, iÅŸkenceyi
durdurmalarını söyler. Bunun üzerine özel timler, ‘konuÅŸma lan!...’ diyerek
dedeye saldırır. Dedeyi yumruklarla, tekmelerle yere yıkar. Dede, kendini
toparlayarak ayaÄŸa kalkmaya gayret eder ve ‘bana neden vurdunuz?’ diye hesap
sorar. Dedenin bu dik duruÅŸu üzerine, özel timler tekrar, dedeyi sakalından
tutarak yere yıkarlar. Tekme- tokat -yumruk girişirler. Yere yıktıkları dedeyi
yerde çiÄŸnerler. Bunun üzerine oÄŸlu babasının, genç torunu dedesini kurtarmak
için hamle yapmaya çalışır. Genç torunun anası, yani dedeni gelini de
kayınpederinin iÅŸkence görmesini engellemek için özel timlerin önünde durur.
Özel timler gelini saçlarından sürükleyerek yere yıkar, ona da tekme-tokat,
yumruk girişir. Oğul, torun, oğulun eşi qğır yaralıdırlar. Sadece hırıltılarla,
iÅŸkenceyi protesto ederler. Dede vefat etmiÅŸtir.
Dedeye ve aileye bu iÅŸkenceyi yapanlar, dedenin torunu yaşındaki özel
timlerdir. Dedenin genç torunuyla özel timler hemen hemen aynı yaÅŸtadırlar.
Ölümün DoÄŸumu
Dedenin katledilmesinden sonra, aile kendi olanaklarıyla, yaralarını sarmaya
çalışır. YetiÅŸkin torunun tavır ve davranışlarında deÄŸiÅŸiklikler olur. YetiÅŸkin
torun, duygularını, düÅŸüncelerini kimseye açmaz. Aile, ana-baba, oÄŸullarının
daÄŸa çıkacağını hissederler. Ama buna engel olmak için hiçbir giriÅŸimde
bulunmazlar. Bu, dedenin öldürülmesinden sonra gerçekleÅŸen bir doÄŸumdur.
YetiÅŸkin torun yeniden doÄŸmuÅŸtur. Devrimci gençler bunu, ‘yeniden doÄŸarız
ölümlerde…’ sloganı ile ifade ediyor. Åžair Ataol BehramoÄŸlu, bu süreci, bir
dörtlükte ÅŸöyle ifade ediyor:
Cellat uyandı yatağında bir gece
‘Tanrım’ dedi. ‘Bu ne zor bilmece
Öldürdükçe çoÄŸalıyor adamlar,
Ben tükenmekteyim, öldürdükçe’
Dedenin katledilmesinden sonra yeni bir doÄŸuÅŸ daha gerçekleÅŸir. Küçük
torundan bu yazının ileri bölümlerinde söz edilecektir.
‘DoÄŸumun Ölümü’
Ä°stanbul’da, HaydarpaÅŸa’dan kalkan, Adana’ya varan, oradan Türkiye-Suriye
sınırını takip ederek Irak’a giren bir tren. Tren, Suriye sınırında, bir duraktayken,
makinist, Ä°lçe saÄŸlık müdürlüÄŸüne haber yollar: ‘Bir kadın doÄŸum yapmaktadır.
Acele olarak bir ebenin gönderilmesi gerekir, ‘ ÅŸeklinde bir haber…
SaÄŸlık Ocağı’ndan ebe Nefise trene ulaşır. (s. 248 vd.) DoÄŸumu gerçekleÅŸtirmek
için biraz uÄŸraşır. Zor bir doÄŸum olduÄŸunu farkeder. Arap kadını, koçasıyla
birlikte arabayla SaÄŸlık Ocağı’na getirir. SaÄŸlık Ocağı’nda ebe Yıldız’ın çabasıyla
doÄŸum gerçekleÅŸir. Arap kadın bir kız dünyaya getirmiÅŸtir.
SaÄŸlık Ocağı çalışanlarından Aziz, bebeÄŸi kucağına alarak Arap babaya gösterir.
’SaÄŸlıklı bir kız çocuÄŸu, hayırlı olsun…’der. Arap baba büyük bir öfke küpüdür.
‘Bu kadın ÅŸimdiye kadar altı kız çocuÄŸu doÄŸurdu. Bu yedincisi. Bu bebeÄŸi de bu
kadını da istemiyorum, ikisini de trenden atacağım.’ der. ‘Erkek evladı olmayan
adam baba deÄŸildir…’ diye sitem eder.
Sağlık Ocağı personeli bu Arapla etraflı bir şekilde konuşur. Adam bebeği kabul
etmemekte ısrarlıdır. Bunun üzerine, SaÄŸlık Ocağı çalışanı Aziz, ‘bebeÄŸi ben
alırım’ der. Aziz ve Rojda uzun süredir evlidirler ama bir çocukları olmamıştır.
Çok çaba harcamalarına raÄŸmen bu gerçekleÅŸmemiÅŸtir. Arap babanın bu
kararlılığı karşısında, ebe Yıldız, ölü doÄŸum ÅŸeklinde bir tutanak tutarak, bebeÄŸi
Aziz’e verir. (s.289 vd.)
BebeÄŸinin kendisinden alınması Arap kadını çok etkiler. Kadın çok derin ruhsal
sarsıntı yaşar. Kocasının katı tutumu, azarlamaları, darbeleri sonunda trenden
kadının cesedi çıkar. Bu doÄŸumun ölümüdür. BebeÄŸinin kendisinden alınmasıyla
kadın zaten öldürülmüÅŸ olmaktadır.
Rojda ve Aziz bebeklerine ‘Delal’ adını verirler. Delal, lise çağına geldiÄŸi zaman,
sınıflarında, Fikret isimli bir gence duygusal olarak baÄŸlanır. Fikret de Delal’ı
sevmektedir. (s. 345 vd.) Fikret’in, yazının başında katledildiÄŸini anlatmaya
çalıştığımız dedenin küçük torunu olduÄŸunu anlıyoruz.
Sınıfta baÅŸka kızlar da Fikret’e ilgi duyarlar. Ama Fikret onlara yüz vermez. Bu
kızlardan biri Betül’dür. Betül okula Servis arabasıyla gidip gelmektedir. (s. 262
vd.) Babası orduda görevlidir. Fikret’in ve Delal’in kendisine yüz
vermemelerinden dolayı, onlara karşı kin beslemeye baÅŸlar. ‘Sizden intikamımı
alırım’ duyguları gittikçe kökleÅŸir.
Bir gün, özel timler, Fikretgilin evlerine baskın yapar. Baskın sırasında baba
öldürülür. Babasını korumaya çalışan Fikret de öldürülür. EÅŸini ve oÄŸlunu
korumak için özel timlerin önünde duran Kevok kadın, çok ağır yaralanır. Bu
olaydan sonra, Kevok Kadın, ‘Hejaaaa, Hejaaa, Hejaa’ diyerek, eÅŸine ve oÄŸluna
kavuÅŸmak için sokaklara düÅŸer, kırlara açılır. (s.400 vd.)
Fikret’in ve babasının öldürülmesinden sonra, özel timler arasında geçen
konuÅŸma ÅŸöyledir:
Geberdi mi la bunlar, sesleri çıkmıyor.
Gebersinler. Dirilerine para mı verdik.
Åžaka yapmıyorum oÄŸlum, gerçekten mort olmuÅŸlar.
Ä°yi ya iki pislikten daha kurtulduk.
Ne yapacağız peki,
DiÄŸerlerine ne yaptıysak, gömeriz, olur, biter. (s. 400)
Kevok kadın…
Kevok, dedenin oÄŸlunun eÅŸidir, Fikret’in anasının adıdır. Dedenin
katledilmesinden, kendisinin ve bütün ailenin darbedilmesinden sonra derin bir
ruhsal sarsıntı yaÅŸamıştır, hiç konuÅŸmamaktadır. OÄŸlu, Fikret, sık sık ‘diya min’
diyerek, ‘bir tek kelime söyle…’ diye sevgisini ortaya koymaktadır. Kevok kadın,
bu sevgiyi duyumsamakta, eÅŸine ve oÄŸluna karşı sevgisin belli etmekte ama hiç
konuÅŸmamaktadır. Evlerine, özel timler tarafından baskın yapıldığı, eÅŸini ve
oÄŸlunu korumak için özel timlerin önüne dikildiÄŸi gün, aÄŸzından ‘Hejaaa,
Hejaaa, Hejaa… ‘ diye tek kelime çıkmıştır. EÅŸinin ve oÄŸlunun katledilmesinden
sonra, onların arkalarından, onlara kavuÅŸmak için sokaklara düÅŸmüÅŸ, kırlara
açılmıştır.
“…Yürüdü, koÅŸtu, yürüdü. DüÅŸtü, kalktı, yürüdü, yürüdü.
Yol kenarlarında baygın yatarken, tarlalarda, bahçelerde otururken rastladılar
ona.
GördüÄŸü her askeri aracın arkasından koÅŸmasını deliliÄŸin iÅŸareti saydılar.
…
KoÅŸabildiÄŸi kadar koÅŸuyor, takatten düÅŸüne kadar durmuyordu. Sonra yığılıp
kalıyordu.
…
Haftalarca, aylarca yürüdü. Ayakları, üstü-başı parçalandı.
SarhoÅŸların, esrarkeÅŸlerin arasında kaldı. Tecavüzlerin farkına dahi varmadı.
Herşey soğuk, herşey cansızdı kendisine. Ne dokunuşları hisseti, ne sesleri
duydu.
Dalga geçenleri, dövenleri, kovalıyanları anlayamadı. Anlayacak durumu da
yoktu.
BoÅŸ gözlerle, anlamsız ifadelerle baktı daima. Yüzleri seçemedi, seçse ne
deÄŸiÅŸirdi?
Hiçbiri Hejası deÄŸildi, Sadece inledi, bağırdı, bağırdı, bağırdı…
Heja, Heja, Hejaaa…
Saçları, tırnakları uzadı. Masallarda tarif edilen korkunç cadılara benzedi.
Köylerine, mahallelerine girmesin diye taÅŸlandı. Kanlar üzerinde kurudu.
GözyaÅŸları birikti, sonra akmaz oldu. Karlarda, çamurlarda
taÅŸlarda, dikenlerde yürüdü.
Çıplak ayakları üÅŸüdü, hissetmedi. Yenilmeyecek ÅŸeyler yedi, içilmeyecekleri içti.
AÄŸzından çıkan Hejaa sözcüÄŸü de anlaşılmaz oldu, zamanla. BoÄŸuk hırıltılara
dönüÅŸtü. Korkudan kimse yanına yaklaÅŸmadı. Damarlarında kan dolaÅŸmaz oldu.
Görenler uzaklaÅŸtı, görmemezlikten geldi.
TerkedilmiÅŸ surların altında donarak ölmüÅŸ bir kadın cesedi, kimse için bir ÅŸey
ifade etmedi.” (s.402-403)
Yazar, Kadir DaÄŸhan, bu romanda, ‘DoÄŸumun ölümü’, ‘Ölümün doÄŸumu’ gibi
kavramların yanında, ‘insan’ ‘insanlık’ gibi deÄŸerleri de gündeme
getirmektedir. Dikkat edelim. Bu aileden dört kiÅŸi öldürülmüÅŸtür. Dedenin,
oÄŸlunun, torununun ne zaman, nasıl öldürüldüÄŸü kısaca anlatılmıştı. Kevok
kadının da…
Bu yoksul bir Kürd ailesidir. Bahçelerinde yetiÅŸtirdikleri meyve –sebzenin satışı
ile geçimlerini temin etmeye, yaÅŸama tutunmaya çalışan bir aile…
Bu aileden dört kiÅŸi neden öldürülmüÅŸtür? Ä°nsan olarak kalmak istedikleri için
öldürülmüÅŸtür. ‘Kendi öz kimliÄŸini reddedeceksin, Türk olacaksın…’ dayatmasına
evet demedikleri için katledilmiÅŸlerdir. Daha doÄŸrusu, bu potansiyel içinde
oldukları kabul edildiÄŸi için, öbür Kürdlere gözdağı vermek için katledilmiÅŸlerdir.
Bu süreç, baskı altındaki bir halkın kendi kendini yönetme hakkının, kendi
geleceÄŸini belirleme hakkının, ne kadar deÄŸerli ilkeler olduÄŸunu çok açık bir
ÅŸekilde göstermektedir.
Ä°nsan hakları, ifade özgürlüÄŸü, basın özgürlüÄŸü, iÅŸkenceye, katliamlara maruz
kalmama insanlığın evrensel değerleridir. Her yerde, her zaman bu değerleri
savunmak, insan olmanın temel koşuludur.
Kevok kadın özel bir kadın deÄŸildir, bu Kürd ailesi özel bir aile deÄŸildir. Böyleleri,
Kürdistan’da onbinlerce vardır. Ama, Yazar Kadir DaÄŸhan’ın, Kevok kadının nasıl
öldüÄŸünü/öldürüldüÄŸünü anlatan cümleleri, bu kadının geçmiÅŸini de bilen
insanların içini kavurmaktadır.
Bu süreçte insanlık deÄŸerlerinin tamamen çürütüldüÄŸü açıkça görülmektedir.
Bunun bir roman olduÄŸu, yazarın kurgusu olduÄŸu söylenebilir. Fiili olarak
yaÅŸananların ise, bu romanda yazılanlardan çok daha ağır olduÄŸu yakından
bilinmektedir.
Bu arada, asimilasyon süreciyle ilgili küçük bir not düÅŸmek gereÄŸini duyuyorum.
Kürdler, TürklüÄŸe asile edilmeye çalışılmaktadır. Türklük nasıl toplumsal,
siyasal, kültürel bir kategoridir? Ä°htiyarlara, kadınlara karşı, yukarıda kısaca
anlatılmaya çalışılan muameleler, bu insan kim olursa olsun, ister Türk, ister
Arap iste Kürd… olsun, Türk töresinde var mıdır?