ARDAHANDA ONBİN YILLIK TOHUMA BİLE IRKÇILIK BULAŞTIRIYORLAR..

10 BİN YILLIK HİTİT SİYEZ TOHUMU ARDAHAN’DA HAYAT BULURKEN.. ONBİN YILLIK HİTİT TOHUMUNA BİLE IRKÇILIK BULAŞTIRIYORLAR..
Bu haber 2022-09-05 14:28:45 eklenmiş ve 4873 kez görüntülenmiştir.

 

ARDAHANDA  ONBİN YILLIK TOHUMA BİLE IRKÇILIK BULAŞTIRIYORLAR..

 

10 BİN YILLIK  HİTİT  SİYEZ  TOHUMU ARDAHAN’DA HAYAT BULURKEN.. ONBİN YILLIK HİTİT TOHUMUNA BİLE IRKÇILIK BULAŞTIRIYORLAR..

 

10 BİN YILLIK  HİTİT  SİYEZ  TOHUMU ARDAHAN’DA HAYAT BULDU..

 

Dünyayı kuraklık ve kıtlıktan yine kurdler kurtarıyor.. Hatti’lerin on bin yıllık buğdayı Siyez’in  Ardahanda ilk hasadı yapıldı. Bekelenenin üstünde bir verimlilikle hasad edilen kuraklık ve olumsuz iklim koşullarında  da yetişme yeteneğine sahip bir ürün olan Siyez Buğdayının geçmişi onbinlerce yıl öncesine dayanamakta. Hitit Buğdayı olarak bilinmektedir..

 

Peki Kimdir Bu Hititler..

 

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE URARTULAR HİTİTLER, ANADOLU MEDENİYETLERİ..

 

Hititler, Asurlular, Urartular ve  Anadolu -Mezopotamya İmparatorlukları söz konusu olduğunda egemenlerin yazdığı tarih anlayışında nereden geldikleri bilinmeyen, çalışma bittiğinde ise nereye gittikleri bilinmeyen diye komedilerle Anadolu Mezopotamya halklarının aklıyla alay edilirken.. Birazcık bir araştırmayla Ankara BLd. Bşk. Mansur Yavaştan İç Anadolu Nüfusunun Kurdi Nufus olduğu gerçeği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.. Vahşi Kapitalizim Ulus Devlet Faşizmi ile dünyayı işgal ederken binyıllar boyu Anadolu-Mezopotamya halklarına ve medeniyetlerine saldırarak insanlığın belleğini sıfırlamaya çalışması sonucu bilim-tarih-din.. akla gelebileek her alanla oynadı.. Neyse Kurdlerin sağlam duruşu insanlığı ayakta tuttu ve günmüzde insanlık hızla dünya konfederasyonuna gidiyor..

 

İstanbul Kücük çekmece Gölü Altı Hitit şehirleri ile dolu ve İstanbul Ünv. Rektörü Kemal Alemdaroğlu  İsrailli siyon sergerdelerle  işbirliği içinde burada toki çalışmalrını yapıp bu Hitit şehirlerini görünenleri yok ederken tam geldili ibb de hala aynı projeleri çaktırmadan devam ettirmektedir..

 

 90 yıllarda bu üniveritede çalışan bir hemşerimiz Cengiz Bağcı faili meçhul yapıldı.. Hala faili mechul duruyor..  Ardahan ise köleci imparatorluklar döneminde onbinlerce yıl önceden kurdi nüfusun impasrtaorluklar için arpa-buğday üretim ambarları olarak çalışan kurdi nuusla tarih sahnesine çıktı. Kurd (KUR-Kura Nehri ismi buradan gelmekte,Kurdi derin bilgelik manasındadır..) Yüzyıldır bölgeyi serhad bölgesini boşaltmaya çalışan tc rejmi 1940-50’lerde askeriyedeki siyonistlerle dağa dolgu yapıp ato gölge put totem oyunları ile Ardahanlıları gölegelere tapan mahluklara çevirmeye çalışırken.. Ak Parti ile birnebze olsun gerileyen İnsanlık suçu asimilasyn-soykırım politikası hala tc rejminin ana politikası olarak devam ediyor.. AKP –CHP nin altı okuna bir dört ok (tek vatan-millet-bayarak vb. zırvalrlarla) chpnin şeytani altı okunu ona tamamlamaya çalışmaktadır.. Ayrıntılar için Doğu Medya (www.dogukultur.com) analiz yazılarımıza bakınız.. Şimdi gelelim tohumları bile ırkçılıkla çalınmaya çalışılan Hattiler (Kurdi Gelenler) ..Kimdir..

 

Kürt İmparatorlukları 1- Hattilerin ülkesi (Hititler)

 

İlk cümlemizde Hititlerin Kürt olduklarını söylersem yine “milliyetçilik” veya “Kürt romantizmi” eleştirileri ile karşılaşır mıyım?

 

Kesinlikle…

 

O zaman tarih yazımına tabletlerle gerçek belgelerle  sizlere taşıyalım ve şüpheleriniz kalmasın..

 

Anlı-şanlı ne kadar arkeolog ve tarihçi varsa hem geçmişte hem de şimdi yaşayanların Sümerler, Akadlar, Hititler ve daha birçok kadim Anadolu-Mezopotamya halkıyla ilgili “mutabık” oldukları tek bir nokta vardır. O da; bu halkların birdenbire nereden ortaya çıktıkları kesinlikle bilmiyorlar ve daha da komik olanı “tarih sahnesinden” nasıl silindiklerini da bilmiyorlar.

 

 Hadi ortaya çıkışlarını çözemediniz de yüzyıllarca devasa imparatorluklar kuran bu kadim halklara sonra ne olduklarını neden çözemiyorsunuz?..

 

Tarihteki ilk imparatorluklardan birisi olan ve dünyada “demokrasinin” ilk temsilcileri sayılan Hititlerin nereden Anadolu’ya geldikleri hala tartışılırken.. Hitit dili edebiyatı çözüldüğünde apaaçık kurd oldukları ortaya çıkmaktadır..Nasıki dünya bir kurd çobanın urartu metinlerini çözmesi karşısında şaşırdıysa.. Günümüzde tc rejminin beynini yıkadığı milyonlar bu tarih gerçekleri duyduklarında şoke oluyorlar..

 

Kimisi Kafkasya’dan, kimisi Trakya’dan, kimisi de Karadeniz tarafından Anadolu’ya geldiklerini iddia ederek kendince “bilimsel” yorumlar yapmaktadırlar.

Hiç birisinin aklına Doğu Avrupadan Mısır-Filistinden Afganistana Kafkaslara dünya medeniyet nüfusu bu coğrafyalrın gerçek sahibi yanı başlarındaki Kürtlere bakmak gelmiyor.

 

 Kürdistan nasıl her platformda “haritalardan” ve “zihinlerden” silindiyse, konu Mezopotamya’nın ilk uygarlıkları olunca da ne yazık ki aynıs iyonist soykırım planı faşist ulus devletler aracılığıyla yapılmaktadır..

 

Bu “zihinsel” silinme Mezopotamya üzerine kurgulanan sahte suni tüm devletlerin  devlet politikasını sadece belirlememekte aynı zamanda bütün geçmiş ve şimdiki yabancı bilim insanlarını da gerçekleri açıklamaları yada öğrenmeleri engellenmektedir. Daha doğrusu Vahşi kapital bilimi ve bilim adamlarını kendi ajanlarına çevirerek, Kurdistanda bu yönlü araştırmaları  ajanlarına yaptırarak halkların belleğini sıfırlama tarihleriyle oynama alanında hertür Siyonist soykırım oyununu çok ustaca devreye yüzyıllardır sürdürmektedir..  

 

1800’lerin ortalarında başlayan “Mezopotamya’nın keşfi” sürecinde ister Güney, ister Kuzey Mezopotamya’da araştırma yapan, kazı yapan ya da tarihe kafa yoran hiç kimse ne “Kürtçe” biliyordu ne de zahmet edip öğrenme gereği bile duymadılar.

 

 Bu yüzden dünya tarih yazımı hem hatalı hem de oldukça gecikmeli yazıldı, yazılmaya da devam ediliyor. Neyse ki Göbekli Tepe olayı onbinlerce yıl önceden bu coğrafyanın sanılanın aksine.. Tarihrçeklere önemli ışık tuttu..

 

Sümer ve Hitit tabletleri uzun yıllar çözülemedi, hakeza Mısır hiyeroglifleri de onlarca yıl çözülemedi. Hala da önemli bir kısmı çözülememiş durumdadır.

 

 Neden?..

 

 Çünkü bu tabletlerin dili “Antik Kürtçe’dir”…

 

Daha önce yazmıştım tekrarlayalım…

 

Sümer ve Hitit tabletlerini birisi okusun bizim yaşlı kuşaktan herhangi bir Kürt bunları hemen çevirir.

 

Bakın çok bilimsel kafa yormalara gerek yok…

 

Hattilerin ülkesi

Hititler diye bir kavim yok…

Hiçbir yerde ve tablette “Hitit” kelimesi geçmiyor.

Bu tamamen “Eski Ahit’te” yani Tevrat’ta geçen bir kelimenin yanlış tercümesi sonucu bilim adamlarının  bilim adına “uydurdukları” bir isimdir.

 

Tevrat’ta “Het Oğulları” diye bahsedilen Het-Hat (Kurdi Gelen –Geldi)  kelimesi Fransızcaya “heteen” diye geçer ve oradan evrilerek“Hititlere” dönüştürülür.

 

Siyon kapitalin sahte kurtarıcı figürü  Atatürk daha da “devrimci” davranarak onları “Eti” diye nitelendirerek sözüm ona TC ile ortaya çıkarılan sahte türk ırkına  dayanak yapmaya çalışarak  faşizme ve ırkçılığa yeni bir boyut kazandırmaya çalışmıştır..

 

Yani şimdi Hititlerin yaşadığı dönemde komsuları kimlerdi?...

 

Doğu’da “Hurriler”, Güney’de ise “Mitanniler” ve Güneydoğu’da ise “Asurlular”…

 

İnsaf yani Orta Asya’da o sıralar muhtemelen “çadırı” bile keşfetmemiş olan Türklerin Hititlerin “ataları” olduğunu iddia edenlere bir şey diyen yok da ben o dönemde en azından kendilerine “Hattiler” diyen ve “Kürtçe” yazan ve konuşan Hititlerin “Kürt” olduklarını iddia etsem en basitinden bizim Kürtler tarafından bile “milliyetçilikle” suçlanacağım he…

 

 

Hodri meydan o zaman…

Kendilerine Hatti diyen ve ülkelerine “Hattilerin Ülkesi” adını veren ve en önemli krallarına bu isimlerler hitap eden bari Hititlere kulak verelim.

Hatti dili yapılan bütün araştırmalarda kesinlikle Hint-Avrupa dil ailesine dahil edilmektedir.

Bitmedi dünyada bilinen “en eski” Hint-Avrupa dili Hattilerin konuştukları dildir.

Bu dilin adı da “Hurricedir”…

M.Ö Mezopotamya imparatorlukları günümüzde bildiğimiz anlamda asla “ırkçı” davranmamışlardır.

Özellikle “dil” ve “din” konusunda…

Bu yüzden kurulan bütün imparatorluklar hem çok dilli hem de çok dinlidir.

Bütün dünya “Büyük İskender’in” hoşgörüsünden ve işgal ettiği yerlerin dinlerine saygısından bahsedip duruyor ve “Helen Hümanizmi” yerlere-göklere bir türlü sığdırılamıyor da hiç kimse Akadları, Babillilerin, Sümerlerin, Hititlerin ve diğerlerinin “dil” ve “din” ve hatta farklı geleneklere saygılarından bahsetmiyor.

Bu hoşgörünün en çok görüldüğü yerlerden birisi olan “Hattilerin Ülkesinde’de” bir çok farklı dil konuşuluyordu.

“Hattuşa’da yani Hattilerin başkentinde ortaya çıkan yaklaşık 25 bin tabletin yarısından fazlası “Hurrice” yazılmıştır.

Yani bildiğimiz “Kürtçe”…

Sanatsal eserleri tamamen Mezopotamya esinlidir.

“Hatti” ne demek?...

 

“Gelen” demek.

“Hattilarin Ülkesi”  ne demek “gelenlerin ülkesi” demek…

 

 Nereden gelmişler…

 

Kürtler sadece “dağları”, “yaylaları” sevmiyorlar aynı zamanda “suyu da” çok seviyorlar.

Fırat ve Dicle arası yetmeyince biraz yukarıda yer alan “Kızılırmak Kavisi’nde” yeni bir “Mezopotamya” kuruyorlar.

 

İlk krallardan “I.Hattuşili” başkent olarak günümüz Çorum’unda yer alan “Hattuşa’yı” inşa eder…

Türkler sadece Kürtlerin Kürdistan’da yer alan isimleri değiştirmekle yetinmezler elbette, Hattuşa’nın da adını “Boğazköy” diye değiştirirler…

 

Bakın Hatti tabletleri 1880 yılında keşfedilir ve tabletlerin kısmen çözülmesi ancak 1915 yılında, biraz daha kısmen çözülmesi ise 1945 yılında ancak sonuçlanabilmiştir.

 

Kısmen diyorum çünkü “Hatti Tabletleri” tam da sonraki süreçte Kürtlerin “Dağ Türkü” oldukları ve bilmem kime “Kayan” boyuna mensup oldukları ve Kürtçe diye bir dilin inkar edildiği bir dönemde elbette ki “kazıları” yapan ve ırkçılıkta birbirleri ile yarışan Almanlarla Türklerin ortaya çıkan dilin “Kürtçe” olduğunu belirtmelerini beklemek hayal olur!..

 

 

 

Hatti Tabletleri’nin hala da tam çözülmemesinin tek sorumlusu sadece Türkler değildir.Bu suçun ve inkarın en önemli ilk ortakları önce Almanlar, sonra Fransızlar ve akabinde ise bütün dünya bilim insanlarıdır.

 

“Hatti Tabletlerinin” Kürtçe olduklarının ortaya çıkması bütün dünyayı “şok” edecekti ve özellikle de Türkleri…

 

Evet “şok oldular” günümüzde yaşayan Kürtleri nasıl “inkar” etme yoluna gittilerse aynı şeyi de Hattilere de yaptılar.

Bakın günümüzde bile örnekleri devam ediyor.

Hattilerin simgesi olan “Hatti Güneşi” sembolü Ankara’nın göbeğinde (tabi dikildiği zaman onların Türk oldukları varsayılmıştır.) bulunmaktadır.

Kendisi de aslen Kürt olan adını bile anmaya değmez belediye başkanı Melih Gökçek yıllarca Ankara’nın da simgesi olan “Hatti Güneşi” sembolünü çıkartmak için elinden geleni ardına koymamıştır.

Neden?..

Bakın ilk çıkan tabletler katır sırtlarında kervan kervantaşınarak önce Ankara’ya sonra da Berlin’e götürülür…

Türkiye’de kalan tabletler sizce nerededir?...

Hepsi de “Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin” depolarında “sözde koruma” amaçlı tutulmaktadır.

Peki neden koruyorlar, daha doğrusu neyden koruyorlar…

İşte o tabletlerin hepsi “Hurricedir” yani “Kürtçedir”…

Ve orada Kürtlerin bütün gelenek ve görenekleri, eski dilleri, eski dinleri ve dünyaya ait eski ne kadar “ilk” varsa hepsi oradadır.

“Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin” deposu baştan-sona “Kürdistan” kokmaktadır…

Bakın net olarak yazacağım.

Eğer meşhur “Kadeş Antlaşması’nın” Mısır’daki kopyaları bulunmasaydı Hattuşa’da bulunan kopyası bile dünya ile paylaşılmayacaktı.

Peki ne var bu tabletlerde?...

Hattiler yine meşhur Babil İmparatorluğuna son vererek “Hammurabi” kültürünü de Hattuşa’ya getirmişlerdir.

Akadça diye bilinen dili sonra ele alacağım…

Yani “Sami Dillerinin” kökeni ayrı bir “şok yazısı” olacak…

“Kan davaları” var bu tabletlerde…

“Başlık parası” var bu tabletlerde

Dünyanın ilk “parlamentosu”  olan Hattilerin “PankuşParlamentosu’nun” tutanakları ve kanunları var bu tabletlerde…

Mısır Firavunları ve Hattilerin “akraba” oldukları var bu tabletlerde…

“Hurrice” şarkılar ve geniş bir müzik arşivi var bu tabletlerde…

Dünyanın “ilk notalarının” Hatti icadı olduğu var bu tabletlerde…

Hattilerin aslının “Hurriler” olduğu ve Hurrilerin de Kürt oldukları var bu tabletlerde…

Batı Kurdistan’da yer alan “Mitannilerin” Hattilerle aynı soydan geldikleri var bu tabletlerde…

“Veba hastalığı” ile “çekirge istilaları” var bu tabletlerde…

Hattiler hastalık ve kuraklıktan “kırılırken” Mısırlıların ve Mitannilerin kervan kervan “tahıl” gönderdikleri var bu tabletlerde…(neden rakipleri olan Hattilere böyle “insani bir yardım” yapıyorlar?..)

Hattilerin bir “eyalet sistemi” kurdukları var bu tabletlerde…

Yazıyı bitirmeden önce bir tarihi düzeltme daha yapmam gerekiyor…

Konya’nın Selçukluların başkenti olduğunu herkes bilir…

Peki ilk düzeltmeyi yapıyorum…

Konya Kürtlerin ilk başkentlerinden birisidir.

Hatti kralı “Mutavalli” başkenti Hattuşa’dan “Konya’ya” taşır ve burası uzun yıllar Hattilerin başkentliğini yapar…

“Kadın-erkek eşitliği” incelenirken Hattiler mutlaka sayfanın başında yer almalıdır…

Hattiler fırsat bulduklarında hemen kendilerini “müziğe” ve “dansa” vermektedirler.

Kürtlerin bütün “folklorik” zenginliğinin ilk versiyonlarıyine bu tabletlerde yer almaktadır.

Bakın bütün dünya Hattilerin “dininin” zenginliğinden bahseder…

“Bin Tanrılı Halk” diye dünyada nam salmıştır Hattiler…

Bu yazıda Hattilerin “dinine” yer vermedim çünkü sayfalar dolusu yazmasam olmaz…

Peki ne oldu Hattilere?..

Anlı-şanlı arkeologlar ve tarihçiler bir türlü işin içinden çıkamıyorlar…

Hadi nereden geldiklerini bulamadınız, bari nereye gittiklerini bari bulun!..

Cevap veriyorum; hiçbir yere gitmediler hala buradalar…

Onlar bizim atalarımız bizde onların torunlarıyız…

Tarihin garip bir cilvesi olsa gerek, Osmanlı döneminde isyan eden Kürtler nereye “sürülmüş” dersiniz?..

Tam da Hattilerin ülkesine sürülmüşlerdir.

 

Konya, Ankara, Çorum, Çankırı, Yozgat, Kırıkkale ve Kayseri civarlarında günümüzde 500 civarında Kürt köyü bulunmaktadır…

 

Kulu, Cihanbeyli, Haymana, Bala, Polatlı ve Şereflikoçhisar gibi ilçelerde nüfus çoğunluğu Kürtlerdedir…

 

1960’larda Hattilerin ülkesine “sürülen” Hattilerintorunları “gönüllü sürgün” olarak diğer Hint-Avrupalı akrabaları olan Avrupa’ya giderek başka bir ironiye imza atmışlardır…

 

Yazıyı bitirirken bir soru; Avrupa’ya giden dünyanın değişik halklarından insanlar arasında neden sadece Kürtler hemen dil ve kültür olarak “entegrasyon” konusunda hepsine fersah fersah fark atmaktadır?..

 

“Asimilasyona” bu kadar direnen bir halk nasıl oluyor da konu “entegrasyon” olunca bu kadar “uysallaşmaktadır?”…

 

 Avrupalılar sakın “akrabamız” olmasınlar mı?

 

Ve Aynı Şekilde Bakınız Urartular Kimdir.. Tıklayınız..

 

 

Basndan..

HİTİT (HATTİ) BUĞDAYINI ata buğdayı diye uyduruk bir adla  IRKÇILIĞA MALZEME YAPARAK SERVİS EDİLYOR.. 

Ardahan’da geçmişi 10 bin yıla dayanan ata tohumunu eken çiftçi, buğday hasadına başladı.

 

Siyez buğdayı tohumunun üretimi Ardahan'da da başladı. Çıldırlı Akgün ailesinin büyük verim elde ettiği siyez buğdayının, Türkiye'nin buğday sorununu kapatacağını ve ihraç da edilebileceği düşünülüyor. Geçmişi 10 bin yıl öncesine dayanan ve "Hitit buğdayı" olarak da bilinen siyez buğdayı, araştırmalara göre 14 kromozomdan oluşuyor.

 

Yaklaşık 80 dönümlük alanda siyez buğdayı ekimi gerçekleştirilen Çıldırlı Şentürk ve Duygu Akgün çifti dönümde dönüm başı 400 kilogram tohum elde etti.

 

Önce açılış, sonra hasat

Hasat öncesi açılış kurdelesini kesen Tarım ve Orman İl Müdürü Muhammet Fatih Cineviz, amaçlarının bu topraklarda yetişen ve kendi öz evladı gibi olan tohumlara sahip çıkmak olduğunu ifade etti.

 

Kuraklık ve olumsuz iklim şartlarında da yetişme yeteneğine sahip bir ürün olan siyez buğdayının hasadına başlandığını söyleyen Cineviz, şunları kaydetti:

 

"Ardahan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü olarak ata tohumlarımıza sahip çıkacak yönde projelerimizi sahada uygulamaya devam ediyoruz. Kavılca buğdayı son iki yılda ürettiğimiz projeler kapsamında üreticilerimizi memnun edici seviyede. Sözleşmeli üretim modeli ile pazara kavuşturduğumuz ve tüketicinin de ulaşılabileceği bir çalışma ile sonuçlandı. Arkasından yine ata tohumu olan siyez buğdayında. İlk kez Ardahan'da toprakla buluşturduk ata tohumumuzu. Şu an ise hasat programında bulunmak üzere buradayız. Sonuçtan son derece memnunuz. Üreticimizin geçen yıl başladığı bu çalışmayı birlikte yürüttük. Şu an geldiğimiz nokta son derece olumlu. Kuraklık ve olumsuz iklim şartlarında da yetişme yeteneğine sahip bir ürün siyez. Verimlilik açısından umduğumuzun da üstünde bir verim almak biz son derece memnun ve mutlu etti."

Cineviz, Ardahan'da yetişen kavılca ve siyez gibi ürünlerin Ardahan markası adı altında pazarda yerini bulması için çalışmalar yürüttüklerini sözlerine ekledi.

"Denemek için başladık, yüksek verim aldık"

Üretici Şentürk Akgün de ilk başladığında denemek amaçlı başladığını, ancak gelinen noktada yüksek verimin sevincini yaşadığını söyledi.

Siyez buğdayını herkesin üretmesi gerektiğini dile getiren Akgün, "Aslında biz buna merak ile başladık. İlk olarak 'bir deneyelim' dedik. 50 kilogram Kastamonu'dan getirdik. İlk olarak 2 dönüme ektim. Bugün ise gelinen nokta Şu an 80 dönüme ulaştı. Bir dönümde 400 kilogram elde ettik. Sonuçtan mutluyuz" diye konuştu.

Sağlıkçı olan eşi Duygu Akgün ise sağlıkçı olması dolayısıyla ürünü çok merak ettiğini belirterek, "Sağlıklı beslenme adına 'bir deneyelim' dedik. Bugün böyle bir noktaya geldik. Çok mutluyuz. Beslenmemize dikkat ettiğimiz için bu arayışa girdik. 'Kaybedecek bir şeyimiz yok, deneyelim' dedik. Baktık oluyor ve daha da verim yükseliyor. Bu boyuta geldik. Bundan sonra da iyi olur inşallah" ifadelerini kullandı.

Akgün ailesi hasada katılan Tarım ve Orman İl Müdürü Cineviz ile ekibine siyezden yapılan ekmeği ikram etti.

 

 

 

 

 

ETİKETLER : 10 BİN YILLIK HİTİT SİYEZ TOHUMU ARDAHAN’DA HAYAT BULURKEN.. ONBİN YILLIK HİTİT TOHUMUNA BİLE IRKÇILIK BULAŞTIRIYORLAR..
Diğer Kultur-Sanat-Yasam haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA