DAYAN TAHRİR!
EMPERYALİZMİN KİRLİ KELEPÇESİNİ KIR!
TAKSİM’DEN TAHRİR’E,
ÖZGÜRLÜK VE ONURLU BİR YAŞAM İSTEYEN TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…
2 Temmuz 1798 günü Mısır’ı işgal için İskenderiye’ye çıkmış Napolyon, Mısırlılar’a seslenirken “nous sommes les vrais Musulmans” (biz gerçek Müslümanlarız) diyerek açmıştı iğrenç yalanlar kapısını.
II.Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki emperyalist güçler yer değiştiriyor, Fransız ve İngiliz egemenliğinin yerini alan ve dünya emperyalizminin jandarmalığına soyunmuş ABD emperyalizmi yeni oyunlarla varlığını perçinlemeye çalışıyordu.
Napolyon, Mısır’dan ayrılırken yerinde bıraktığı Kleber’e verdiği öğüt yakın çağda de emperyalizmin ana ilkesi olacaktı. “Napolyon vekili Kleber’e kendisi ayrıldıktan sonra Mısır’ı Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Mısırlı dini liderler aracılığıyla yönetme talimatı verdi; başka bir siyaset fazla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu” (Edward Said, Şarkiyatçılık, s 92)
İlim Yayma Cemiyetleri’nden Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne, günümüzde tüm Afrika ve Asya ülkelerine dağılmış belli okullar, Türkiye’de yıllarca tüm okullara, karakollara, ev kapılarına kadar bedava dağıtılan gazeteler, din adamları adına Georgtown’dan Londra’ya yapılan sempozyumlar, İslam düşüncesini politika malzemesi yapmış kimi liderlerin ABD’de yüzlerce dönümlük arazilerde koruma altında yaşıyor olması, bu politikanın günümüze uzanmış ve bir yelpaze gibi değişik kültürel alanlara uzanmış görüntülerdir.
1950’lerin “milliyetçi” vurgusu önde tutulmuş “Komünizmle Mücadele Derneği” yöneticilerinin 21. Yüzyıl başlarından itibaren “ılımlı İslamcı” mertebeye terfi etmiş olduklarını görüyoruz. ABD’nin NATO ve CIA çatısı altında yürüttüğü “milliyetçi-İslamcı” çalışmaların bir uzantısı olan Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucu ve yöneticileri arasında Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar, Z. Velidi Togan, Peyami Safa ve Fethullah Gülen adları bulunmaktadır. Fethulah Gülen’in bugünkü politik yapısı göz önüne alındığında “milliyetçi-muhafazakâr” ya da “Türk-İslamcı” kanadın hangi politik evrelerden geçmiş olduğu anlaşılabilmektedir.
Bazı Sosyal Demokrat liderlerin bile kutlayarak kendisini onayına sunduğu, kutsal inançlarımızı kullanarak geniş bir taban kazanmış bu “okullar-yayınlar-olimpiyatlar” kültür ağı, göründüğü kadar masum olmayıp ABD gizli servisleriyle ilişki içindedir; emperyalizmin ekonomik ve politik geleceğine kültürel avadanlık olarak kullanılmakta, deyim yerinde ise, bir “koçbaşı” işlevi görmektedir.
1984 yılında kurulmuş NED (National Endowment for Democracy) adlı örgütün para ve politik destek verdiği birçok dergi (Yeni Forum, vb) ve kurdurduğu NGO (Non Goverment Organizasyon – TESEV, TÜSEV gibi Sivil Toplum Örgütü) toplantılarında CİA ajanları doğrudan görev almıştı (Paul Herze ve Graham Fuller).
1996 yılında doğrudan ABD Başkanı’na bağlı ACRFA (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad / Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi) elemanları TBMM’ye türbanla giren ilk milletvekilini ülke ülke dolaştırıp Türkiye’deki totaliter odaklara karşı “demokrasi” nutukları attırmışlardı.
“Oyun İçinde Oyun” oynanmakta Müslüman Asya, Ortadoğu ve Afrika ulusları kutsal inançları kullanılarak zincire vurulmaktadır. Böylece AVM’lerden HES’lere, yer altı yerüstü zenginlikleri yerli işbirlikçilerle birlikte kolayca yağmalanmakta, “ulusalcılık” kavramı “faşizm” ile özdeş gösterilip tüm direniş noktaları yok edilmeye çalışılmaktadır.
Geçtiğimiz yıl Tahrir’de de önemli olaylara sahne olmuş Arap Baharı hareketi, Kaddafi’nin ve emperyalizme zaman zaman karşı çıkabilen bireysel despotik yönetim uygulayan birçok liderin başını yemiş, birçok İslam ülkesinde Müslüman Kardeşlere iktidar yolunu açmıştı…
Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da yaşananlar, Suriye’de farklı ve çok kanlı bir senaryoya dönüşmüş durumda. Sıra İran’a da gelecektir…
Mursi, Mısır halkının özgürlük talebi üzerine kurmuştu iktidarını… Müslüman Kardeşler örgütü, ABD metropollerinde ve politika belirleyen kuruluşlarında, dost ve müttefik bir güç olarak karşılanıyor…
Taksim olayları sırasında Fas’ta bulunan Başbakan R. T. Erdoğan, dönüş gecesi kendisini karşılamaya gelenlere yaptığı konuşmada, “Sizlere Fas’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Cezayir’deki kardeşlerimin selamlarını getirdim, sizlere Tunus’taki kardeşlerimin selamlarını getirdim. Değerli kardeşlerim, Allah kardeşliğimizi daim etsin inşallah” diyordu. İstanbul’un kardeşi Saraybosna’yı, Bakü’yü, Beyrut’u, Kahire’yi, Üsküp’ü, Bağdat’ı, Şam’ı, Gazze’yi, Ramallah’ı, Mekke ve Medine’yi selamlıyordu… Getirdiği selam, kendisini temsilcileri ve belli oranda liderleri saydığı, Arap Baharı ile Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da iktidar koltuğuna epeyce yerleşmiş “Müslüman Kardeşler”e aitti…
Bu oyunu halkaların kardeşliği ile, imece ile, el birliği, güç birliği ile kırmalı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” parolasıyla doğduğu topraklara adalet ve aydınlık getirmiş kutsal inancımızı bir politika malzemesi olmaktan kurtarmalıyız.
Dayan Tahrir, diren Tahrir…
Kır bu çirkin oyunu!
TAKSİM’DEN TAHRİR’E
ÖZGÜRLÜK İSTEYEN TÜM MÜSLÜMAN HALKLAR SENİNLE…
01 TEMMUZ 2013, Alper AKÇAM
Xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
YAZIK....
MÜSLÜMAN ÜLKELER
EMPERYALİST BATI'NIN SİYASAL VE EKONOMİK ÇIKARLAR UĞRUNA
KENDİLERİNİ SÜRÜKLEDİĞİ "SİYASETTE DİN İSTİSMARI" BATAĞINDAN ÇIKAMADIKÇA,
SAVAŞLAR, PATLAMALAR, KATLİAMLAR, YAKILIP YIKILAN HAYATLAR GERÇEĞİNDEN UZAK KALAMAYACAKTIR.
ÇÖZÜM, DEMOKRASİYE İNANMADIĞI HALDE DEMOKRASİYİ ARAÇ GİBİ KULLANAN, İLK OLANAKTA İKTİDARININ GELECEĞİ İÇİN DEMOKRASİNİN DİĞER SEÇENEKLERİNİ, KADIN HAKLARINI, SİYASAL ÖZGÜRLÜKLERİ ORTADAN KALDIRMAYA KALKAN MURSİ GİBİ POLİTİKACILARI YA DA ELİ KANLI AMERİKANCI DARBECİLERİ DESTEKLEMEK DEĞİL,
KUTSAL İNANÇLARI POLİTİK ALANIN DIŞINDA TUTABİLMEKTİR.
Arkasından gözyaşı dökülen, Cuma namazlarından sonra sokaklara çıkanların ve yandaşı politikacılarımızın “demokrasi kahramanı” diyerek övdükleri Mursi’nin yaptıkları:
1. İktidara gelir gelmez kadınların denize girmesini yasaklamak,
2. Kız çocuklarının 9 yaşında evlenebilmeleri için yasa çıkarmak,
3. Eş öldükten sonra 8 saat daha ilişkiye girebilmek için Anayasa’ya madde koymak,
4. Kadınların pazardan muz almalarını yasaklamak,
5. Mursi, ABD vatandaşıdır!
IRAK'TA, LÜBNAN'DA, SURİYE'DE, MISIR'DA YAŞANANLAR,
EMPERYALİST BATI'NIN ESERİDİR.
OYNAYANLAR İSE, OLUP BİTENİN FARKINDA OLMAYAN,
İNANÇ UĞRUNA ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ HALK YIĞINLARI
VE ONLARIN ÜZERİNDEN İKTİDAR KOLTUĞUNA OTURMUŞ ÇİRKİN POLİTİKACILARDIR.
BİR VE BÜYÜK İNSANLIK KÜLTÜRÜNÜN
TARİHSEL VE YAŞAYAN ZENGİNLİKLERİ OLAN, ETNİK, KÜLTÜREL, MEZHEPSEL AYRILIK VE FARKLILIKLAR,
İNANÇ DEMAGOJİSİ İLE SÜSLENİP İKTİDAR KOLTUĞUNA SÜRÜLDÜKÇE,
SIFFİYN SAVAŞINDA ASKERLERİNİN MIZRAKLARININ UCUNA KURAN SAYFALARINI GEÇİRMİŞ MUAVİYE
VE İŞGAL İÇİN MISIR'A ÇIKTIĞI GÜN, "BİZ GERÇEK MÜSLÜMANLARIZ" DEMEK YALANINI SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEMİŞ NAPOLYON'UN POLİTİKALARI KARDEŞ KANI DÖKMEYİ SÜRDÜRECEKTİR.
MÜSLÜMAN DOĞU'NUN ACISINA, HER GÜN YÜZLERLE, BİNLERLE ÖLÜP GİTMESİNE, BİRİLERİ KIS KIS GÜLÜP GEÇECEKTİR...
“İnne’şşerre’ddevâbi ind’Allahi’ssummül-bûkmüzelleziyne lâ ya’kılûn!”
(Hiç şüphe yok ki ayaklarıyla yürüyenlerin Allah indinde en kötüsü aklını kullanmayıp sağır ve dilsiz kalan iki ayaklı hayvanlardır)
(Enfâl Sûresi, 22 nci ayet)
KUR’AN’I KERİM
Yukarıdaki Kuran alıntısı, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya ait, Tarih ve Devrim Yayınları’nca 1974 yılında basılmış ”Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi” adlı kitabın girişinden olduğu gibi aktarıldı. Dr. Hikmet, 1956 yılında kurucusu olduğu Vatan Partisi’nin Eyüp’teki açık hava toplantısında Hz. Ömer’in adaletini ve “İslam Tarihinin Maddesi”ni halka anlatmaya çalışmıştı. Bu nedenle, “dini politikaya alet etmekten” tutuklanıp yargılanmış ilk ve son sosyalist politikacı olmalıdır.
Dr. Hikmet, ne İslamiyet’i ne de diğer hiçbir olgu ya da nesneyi “alet etmeye” kalkışmış bir madrabaz değildi… Ömrünün neredeyse yarısını cezaevlerinde geçirmiş düşün ve eylem insanıydı. İslamiyet’in ruhunda, Hz. Ömer’in davranışlarında bulduğu “eşitlik ve kardeşlik” özlemleriyle çağının insanına sesleniyor olmalıydı.
Aradan geçen yıllar, İslamiyet’in yeni ve çok başka yorumlarını öne çıkardı. Şarkiyatçı emperyalist kültür, Şark’ı sonsuza dek bir sömürge durumunda tutabilmek için “sağır ve dilsiz” bireylerden oluşmuş yeni bir Müslüman-Şark kurma yolunda büyük adımlar attı.
ALPER AKÇAM, ANADOLU RÖNESANSI ESAS DURUŞTA, GİRİŞ...