ACI DUYMAMAK MÜMKÜN MÜ…?
Acı ve ızdırap daima büyük bir zekâ ve derin bir yürek için kaçınılmazdır. Gerçekten yakın ve uzak insanlık tarihine baktığımızda, büyük insanların, yeryüzündeki en büyük üzüntüye sahip olduklarını görürüz.
Adını sayamayacağımız, minnetle anacağımız kadar nice gençler, sanatçılar, bilim ve devet adamları, insanların özgürlüğü, refahı ve yaşam hakkı için başkaldırma gücünü göstermiş, kendini ve yaşamını bu uğurda feda etmiştir.
Şeyh Bedrettin’in dediği gibi; Ay ve güneş herkesin lambasıdır.
Hava herkesin havasıdır. Su herkesin suyudur.
Ekmek neden herkesin ekmeği değildir….
Hava bizim, su bizim, toprak bizim, her şey insana ve insanlığa ait….
Sahi acı neden herkesin acısı değildir.
Kendini, canlı-cansız, yeryüzünün efendisi sayan insan, herkes karşısında her şeyden, başta kendisine karşı sorumlu değil midir? Sadece İnsan olmak, insan kalmak zorlaştı mı? Niye insan olmak bile yük geliyor artık bize? Neden korku ve kaygı duyan insan yığınları, sen –ben-öteki haline geldik.
Çünkü nerede durduğumuzu, hangi yolu seçeceğimizi, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, şehrin acımasız dişlileri arasında un gibi öğütülürken, tek tipleştirildik, kapıya koyulma altında tehdidi çalışma, geçim sıkıntısı moral ve motivasyonumuzu bozdu, küresel dünyanın farklı algı yönetimleri ile neyi sayıp neyi hor göreceğimizi bile bilmiyoruz. Çünkü bizim yerimize düşüncelerimizi medya yorumluyor, siyasi iktidar uyguluyor, çünkü yaşamı dizilerden, magazinden kopyalıyoruz.
Çünkü koptuk birbirimizden, insanlığımızdan. Toplumdan uzaklaştıkça Yabancılaştık birbirimize, içtenlik, samimiyet, merhamet, yardımseverlik, hoşgörümüzü ve bizi biz yapan değerlerimizi yitirdik. Toplumsal ittifakımızın ayarlarıyla dışarıdan oynanmasına izin verdik. Birbirlerinden habersiz, acıya duyarsız ve diğerini öteledik. Herkes için bir diğeri hep öteki ve yabancı kaldık.
Toplumu meydana getiren bizler, ötekinin değerlerine yer vermediğimiz gibi, diğerinin özgürlüğünün başladığı yerde kendi özgürlüğümüzün sınırlarını ayarlayamadık. İktidarı ele geçiren güçler,toplum yararından çok, kendi değerini yaratı. Yaratığı her yeni değerle toplumu, kendimizi ve değerlerimizi yadsıyarak bizi biraz daha öteki kıldı.
En önemlisi, hiç kimsenin güdümü altında olmayan, toplumun çıkarları ve huzuru doğrultusunda, tam anlamıyla görüşlerini temsil eden veya bu amacı taşıyan, yörenin sorunlarını dile getiren veya gündeme taşınmasında aracı ve önder olacak düşünsel ve eylemsel gerçek bir sivil İnisiyatif oluşturamadık.
Kendimize yüksek yüksek duvarlar ördük, ördükçe sıkıştık. O yüksek duvarların ardında kaldık. Havaya atılan bir taş gibi kendi isteğimizle yere düştüğümüzü sandık.