İran-Türkiye-Rusya Zirvesi Üzerine..


Bu makale 2022-07-24 06:05:53 eklenmiş ve 786 kez görüntülenmiştir.
Dr. Bekir Tank

 

İran-Türkiye-Rusya Zirvesi Üzerine

Dr. Bekir Tank

ABD’nin doğrudan ve-veya dolaylı savaş içinde olduğu ülkelerden üçünün liderleri geçen Salı günü (19 Temmuz 2022) Tahran’da bir araya geldiler. Sonucu ne olursa olsun, bazı önemli meseleleri baş başa konuşmaları bile bir başarıdır. Kaldı ki, Türkiye ile İran bazı anlaşmalara da imza attılar.

 

Çıkarttığı Rus-Ukrayna Savaşı ile birlikte AB ülkeleri ile Rusya’nın dayanışma içinde gelişen ekonomilerine büyük bir darbe indiren ve Avrupa’yı gaz ve petrolde kendisine bağımlı hale getiren Amerika’nın hedefi, Anadolu’dan başlayarak Ortadoğu’ya ve Azerbaycan’dan Türki Cumhuriyetlere kadar geniş bir alanı oluşturan bizim coğrafyamızdır. Buradaki kaynakları da istediği gibi almasının yolu Rusya’nın zayıflatılmasından ve İran ile Türkiye’nin de bu zayıf hallerinin ambargo, darbe ve terör gibi yollarla daha bir zayıflatılmasından geçtiğini biliyor.

 

Bu üç ülkenin bir araya gelebilmeleri yukarıdaki nedenlerden dolayı hayati önem taşımaktadır.

 

Amerika’nın Türkiye’yi de kullanarak ulaşmak istediği emel belli; Azerbaycan’dan Kazakistan’a kadarki zenginlik kaynaklarına konmak…

 

Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Amerika, Rusya’ya veya İran’a ne kadar dost ise, Türkiye’ye dostluğu da o kadardır. Ne Türkiye’nin NATO’nun bir üyesi olması ve ne de Amerika’nın onlarca üssüne ev sahipliği yapıyor olması bu gerçeği değiştirmez!

 

PKK’nın, NATO tarafından bir terör örgütü olarak tanımlanıp kayıt altına alınmış olması da bu gerçeği değiştirmeyecektir. Çünkü ABD ve müttefikleri, bu örgütlere şimdiye kadar yapageldikleri yardımları bundan böyle başka yollardan yapacaklardır. Nasıl ki, bugüne kadar Türkiye’de girişilen bütün darbelerin içinde ve arkasında ABD var idiyse, bundan sonra da olacaktır. Çünkü kendi çıkarlarını Türkiye’nin kendisini savunamayacak kadar zayıf olmasında görüyor.

 

ABD’nin İran için neler düşündüğünü bilmek için de onun 40 küsur yıldan beridir uygulayageldiği ambargo ve diğer şiddet olaylarına bakmak yeterlidir.

 

Elbette ki Rusya, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türkiye ile Orta Asya’daki Türk devletlerinin birbirilerine yakınlaşmalarına ve ilişkilerini geliştirmelerine engel olmaya çalışacaktır. Ancak bu engellerindeki başarısını veya başarısızlığını Türk devletlerinin iradeleri belirleyecektir. Eğer iradelerini milli çıkarlarını korumak ve milli çıkarları doğrultusunda hareket etmek yönünde koyarlarsa, Rusya’nın da bu iradeye saygı duymaktan başka çaresi yoktur. Bunları yapmak kolay değil, ama hiç biri yapılamayacak kadar zor da değildir.

 

İran, Rusya ve Türkiye’nin tarihlerine baktığımızda, hepsinin de birbiriyle birçok kez savaştığını görürüz. Ancak şu bir gerçektir ki, bugünkü çıkarları birbirileriyle dayanışmaktan geçmektedir.

 

Bundan da daha önemli olanı, İran ile Türkiye’nin birbirileriyle olan ilişkileridir.

 

Eminiz ki, bizim gördüğümüzün 10 kat fazlasını her iki ülkenin yöneticileri de görmektedir. Nedir bizim gördüğümüz? ABD’nin diğer bir hedefinin de israil’in güvenlik sınırlarını Afrika’dan başlatıp Türkiye’nin üzerinden Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetlerini de içine alacak şekilde oluşturmak… ABD’nin hem baskıcı rejimlerin denize düşürdükleri Kürtleri her iki devlete karşı kullanma çabaları, hem İran’a karşı uyguladığı kesintisiz ambargo ile savaş tehditleri ve hem de Türkiye’ye karşı girişilen darbelerin ve terör eylemlerinin hamiliğini yapması bu nedenlerdendir.

 

Bu açık oyunu boşa çıkarmak veya bu oyuna gelmek İran ile Türkiye’nin elindedir. Her biri evvela kendi Kürtleriyle ve saniyen birbirileriyle olan sorunlarını hak ve adalet ölçüleri içinde çözdükleri oranda Büyük Şeytanın tuzaklarını da boşa çıkarmış olacaklardır.

 

Onurlu bir hayatı yaşamak isteyenler için bundan başka yol bilmiyoruz!

 

Okyanuslarda kulaç atan Türkiye Fırat’ta boğulmamalı

 

Türkiye ne zaman içeride toplumsal barışı sağlamaya ve dışarıda da komşularıyla olan ilişkilerini olması gereken düzeye çıkarmaya yeltense, hem içeriden ve hem de dışarıdan bu girişimlerini boşa çıkaran engel ve saldırılara maruz kalmıştır ve kalmaktadır.

 

Türkiye’nin toplumsal barış konusunda yaşadığı sorun, ne yazık ki, Cumhuriyetin kuruluşuyla yaşıttır. Çünkü Mustafa Kemal’in, inancıyla ve yaşantısıyla yeni bir toplum yaratmak yönündeki emeli, toplumun %99’unu karşısına almak anlamına geliyordu. Bu %99’luk toplumu dini aidiyetleri üzerinden “mürteci” diye adlandırıp ötekileştirmek ve hedef göstermekle kalmadı, bir de etnik aidiyet üzerinden ötekileştirip hedef gösterdi. Bununla da kast ettiği Kürtlerdi ve adlarını “bölücü” koydu.

 

Tek Parti Dönemi’nin gerçekleştirdiği katliamlar, izlediği inkâr politikaları ve diğer zulümler iç barışı öyle bir zehirledi ki, bir komutanın da bir zamanlar itiraf ettiği gibi, “düşük yoğunluklu savaş” hali yaşadığımız bile oldu. OHAL’i de saymıyoruz.

 

Toplumun %99’unu “iç düşman” olarak gören bu zihniyet, aynı zamanda bütün komşularını da düşman olarak görüyordu. Okullarda bile “etrafımızın düşmanlarla çevrili olduğu” öğretilirdi.

 

Örneğin, Almanya, İkinci Dünya Savaşı’na da girip ikinci kez yerle bir olduğu halde kısa zamanda yeniden toparlanıp, dünyanın ilk ülkeleri arasına girmeyi başarırken, bu zihniyet üreten insanlarını dahi yok etti. Bu zihniyet, toplumsal barışı yeniden inşa etmede olduğu gibi, statükoyu korumada da en büyük pay sahibi olan Eğitim Sistemini bile bir antlaşma ile ABD’nin güdümüne bıraktı.

 

Menderes’ten Özal’a ve Erbakan’dan Erdoğan’a kadar her kim toplumsal barışı sağlamak yönünde bir adım attıysa, kendilerine bedeli ödetildi. Bu hamlelere dayanabilen tek kişi Erdoğan oldu.

 

Türkiye’nin iç barışına yönelik saldırıları ve komşularıyla ilişkilerini geliştirmesinin önüne çıkarılan engelleri de bu şekilde okumak gerekir.

 

Türkiye’nin son yıllarda hem iç barışını sağlamada ve hem de Akdeniz’den Karadeniz’e, Balkanlardan Afrika’ya ve Kafkaslardan Orta Asya’ya kadar değişik alanlarda varlığını göstermesi, doğal olarak birilerini rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlıklarını da örgütler, darbeler, ekonomi ve diğer araçlar üzerinden saldırarak göstermektedirler.

 

Bütün bunlarla birlikte bir de ABD ve müttefiklerinin Türkiye’ye biçtikleri ve yerine getirmesi için baskı yaptıkları roller vardır. ABD, Türkiye’yi bir yandan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve Orta Asya’daki emelleri için koçbaşı olarak kullanmaya çalışırken diğer yandan kendi ayakları üzerinde durmaması için de hem içerideki ve hem de dışarıdaki müttefikleri üzerinden kontrollü bir istikrarsızlığı da dayatmaktan geri kalmıyor. Ancak ABD’nin bu emellerini gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini belirleyecek olan Türkiye’dir. Onlar nasıl ki, kendi emelleri için devletlerinin istikrarsızlığını esas alıyorlarsa, bölge ülkelerinin de hayati derecede ihtiyaç duydukları şey istikrardır. Bu istikrarı da birincisi, kendi vatandaşlarıyla barışık olduklarında ve ikincisi, birbirileriyle olan ilişkilerini olması gereken düzeye getirdiklerinde sağlayabilirler.

 

Türkiye’nin son yıllarda girdiği-gittiği yerlerdeki varlığını tahkim etmesinin ve sabitlemesinin yolu iç barışını sağlamaktan geçmektedir.

 

Bunun için de içi boş kardeşlik söylemleri behemehâl terk edilerek adaleti esas alan; milletin değerleriyle örtüşen ve devletin inkâr politikalarını tarihin çöplüğüne atan bir anayasaya ihtiyaç var. Aksi halde ne Karadeniz ve Akdeniz’de güvenle kulaç atamayacağımız gibi, Fırat ve Dicle’de boğulmamaya da ne imanımız ve ne de dermanımız kalır!

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA