AĞRI KURD CUMHURİYETİ..
Agiri’de Şeyh Zahir Ve Şeyh Abdurrahman Kardeşler
Ağrı İsyanı (1926-1933)
Uzmanlar Ağrı isyanı Kürt isyanları içerisinde en organize en çağdaş isyan olma özelliğine sahiptir belirlemesinde bulunuyorlar. Bu özelliğin ortaya çıkardığı modern Kürt milliyetçiliğinin ilk organizasyonlarından olan 5 Ekim 1927'de Lübnan'ın Bihamdun kentinde kurulan Hoybun örgütünün organize ettiği bir isyandır. Bayrağı, marşı, siyasi ve askeri organizasyonu olan bir isyandır.
13 Şubat 1925 te başlayıp 31 Mart 1925 te biten Şeyh Sait isyanından sonra Kürt coğrafyasında yeniden milliyetçilik duygularının kabarmaması için Şark Islahat Planının bir parçası olarak çıkarılan bir sürgün kanunu ile Kürt, ağa, şeyh ve beylerini batıya sürgün kararına karşı başlatılan bu isyan devletin Kürt coğrafyasını yeniden dizayn etme politikalarına karşı milliyetçi duygularla gerçekleşmiştir.
Em.Kur.Alb.Reşat Hallı, (Türkiye Cumhuriyeti'nde Ayaklanmalar (1924-1938) adlı kitabında, isyancılarla Türk Ordu birlikleri arasındaki ilk çatışmaların, 16 Mayıs 1926'da meydana geldiğini yazıyor:
Ağrı Kürt Cumhuriyeti
Kürdistan coğrafyasının dört parçasından gelen ve çeşitli din, mezhep, meslekten aristokrat, aşiret reisi, kasaba eşrafı, dinsel önder, asker ve sivil aydın yan yana gelip, ulusal bir şemsiye altında el ele tutuşmaya karar verdiler. Kürdistan Teali Cemiyeti, Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürd Milli Fırkası ile Kürt İstiklal Cemiyeti, 5 Ekim 1927 tarihinde birleşerek, Xoybûn cemiyetini kurdular. Xoybûn, kendini hep Kürt Ulusal Birliği biçiminde nitelendirdi.
İhsan Nuri Paşa, Broye Heski Telli, Şex Evdılkadır, Şêx Zahir, Ferzende Beg, Halis Bey, Hüseyin Paşa oğulları Memo ve Nadir Beyler, Edoyê Azîzî, Seyid Resul, Şemikanlı Timur Ağa, Sêvdîn Beg, Geloili Iğdırlı Numan Efendi gibi çok sayıda önder, iki Ermeni temsilcisi ile Osman Sebri ve Hesen Hişyar gibi Kürt aydınları da Ağrı'ya gelmişlerdi.
İhsan Nuri Paşa, Hareketin başına geçerek, siyasi, askeri, ekonomik, sosyal ve basın-yayın çalışmalarını da içeren bir programla mücadeleyi yönetmeye başladı.”
Ağrı İsyanında tüm aile bireylerini kaybeden Şeyh Zahir’i tanıyalım
Şeyh Zahir 1896 yılında Iğdır’ın Karahacılı köyünde dünyaya gelir. Babası Şex Emer, annesi Hazal hanımdır. Xezal hanım Azizan aşiretinden olup Edoye Azizinin akrabasıdır. Şêx Emer (Şuro) çok cesur biri olarak Osmanlı-Rus savaşında ciddi başarılar elde eder. Şeyh Zahir Seyit Taha Nehri Hazretlerinin soyundandır. Bölgede tanınması, hekimlik yapması, adil bir insan oluşu ve çok sayıda dili bilmesi (Rusça,Farsça,Kürtçe,Türkçe) birtakım devlet yetkililerinin dikkatini çeker.1924’te dönemin kaymakamı Sadri bey tarafından Tuzluca (Kulp)’a tuz tekel müdürü olarak tayin edilir. 1925’te vuku bulan Şeyh Said ayaklanmasına sempati duyuyordu. Bu nedenle bazı devlet yanlılarının şikâyetiyle görevinden alındı. Şêyh Zahir, silah kaçakçılığı yaptığı ihbarları sonucu zor durumda kalınca, ortadan kaybolmaktan başka yol bulamaz. Bu kaybolmadan sonra Şêyh Zahir, Ağrı dağı direnişinde görülür.
Ailesi isyana katılıyor
Bunun üzerine, kardeşleri Yusuf, Abdurrahman, Tahir, Habib, Ali yengesi Hedé(Emine Hanım) ve Amcasının oğlu Abdulbari eşi Bülbül Hanım. Diğer direnişçiler Emeré Besé, Saide Mamé, Şemikan Aşiretinden Feto, Çelxe, Timur, Celil, ,Milanlı Dirbaz adlı ünlü direnişçilerle Ağrı direnişine katılan bu grup, 1927 yılında ilk eylemlerini gerçekleştiriyor.
1927-1932 Ağrı dağı ve çevresindeki eylemleriyle, Genelkurmay belgeleri ile gazetelerde kendisinden çokça söz edilen direnişçilerden biride Şeyh Zahir’dir.
Resmi tarih yazıcısı Em.Kr.Alb.ReşatHallı, 9 temmuz günü Kars’tan Iğdır’a gelmekte olan Hudut komisyonuna ait 25 kişinin Şeyh Zahir’in adamlarının baskınına uğradığını, çarpışmada bir subayın yaralandığını yazar.
Esasen hudut komisyonuna ait askeri cemselerde 100 ‘e yakın er ve üst rütbeli asker başlarında da Org. Salih Omurtak paşa bulunmaktadır. Tuzluca’da Pernavut köprüsü girişinde Şeyh Zahir komutasındaki grup tarafından baskına uğrayarak esir alınırlar.
Cumhuriyet Gazetesi (20 Haziran 1930)
20 Haziran 1930 Çaldıran-Doğu Beyazıt telgraf tellerini kesen Haydaran Aşireti'nden Kör Hüseyin ve Emin Paşa oğullarından Memo ve Nadir, Ceylan bucağını bastılar. Ayaklanmacılar daha sonra Erciş ilçesini kuşattılar. Patnos ilçesi ayaklanmacıların denetimine geçti. Daha önce yakalanmayan asi Resul de ayaklanmaya katıldı. İhsan Nuri Paşa (Veteriner Nuri), Bro Hüseyin Telli, Şeyh Zahir ve Şeyh Abdülkadir ayaklanmayı yürütüyorlardı.
Kör Hüseyin Paşa'nın amcazadeleri ve birkaç ayaklanmacı dışındakiler ele geçirilerek isyan 10 Ağustos'ta bastırıldı.
" 28 Temmuzda:
Şeyh Zahir ve Ali Beşko idaresinde miktarı saptanamayan bir eşkıya grubu, Pernavut köprüsü güneyindeki Osman köyünün hemen kuzeyine geldiği sırada, Tuzluca'daki 2. Jandarma Estersüvar Bölüğü bunların üzerine sevkedilmiş ve saat 20.00'de başlayan müsademede eşkıyaya bir hayli ölü ve yaralı verdirilmiş, bölükten de Bölük Komutanı göğsünden yaralanmış, iki er de şehit olmuştu."
"1 Ağustosta:
Şeyh Zahir komutasında 200 kişilik bir eşkıya grubu Tuzluca'nın 8,5 km. doğusunda Pirli karakolunu basarak üç jandarma ile hudut taburundan dört erin silâh ve eşyalarını alıp bunları serbest bırakmışlar ve karakol binasını yakmışlardı. Şeyh Zahir burada bıraktığı bir tezkerede de; Tuzluca merkezini ve bunun güneyindeki Akarak köyünü yakacağını bildirmekte idi. Bu çeteyi takip etmekte olan Tuzluca'daki 2. Seyyar Estersüvar Bölüğünden başka Iğdır'daki süvari bölüğü de Gevgeve istikametine gönderildi."
Genelkurmay Başkanlığı 3 Ağustos 1930'da yayınladığı emirde
Ağrı harekâtı başlamadan önce dâhilde eşkıyalık yapan çetelerin yeter kuvvetlerle yapılacak sıkı ve şiddetli bir takiple imhaları suretiyle fırsat bekleyenlerin ümit ve güvenlerinin kırılmasına kesin zorunluk vardır. Şeyh Zahir çetesinin bir daha Ağrı’ya dönmeyecek surette ve daha fazla kuvvetler tahsisi ile imhasını 9. Kolordudan, Yukarı Sirik yaylasında jandarma müfrezelerimizle müsademe ettiği ve Kernuslu Halit olması muhtemel çetenin imhasını da 7. Kolordudan önemle rica ederim."
14 Eylül 1930 da Ağrı direnişinin kırılmasıyla Şeyh Zahir destesi ile birlikte Tendürek dağına geçer. Şeyh Zahir 1930'dan 1932 sonbaharına kadar eylemlerini Tendürek, Başkale, Özalp bölgelerinde devam ettirir.1932 de İran ve Türkiye sınırında bulunan Navur gölü civarında bir ihbar sonucu yaşamını yitirdiği şeklinde adı tarihe yazılır. Şeyh Zahir'in ardından kardeşi Şeyh Evdırrahman deste liderliğine geçerek yaklaşık bir yıl boyunca mücadeleyi sürdürür. Şeyh Evdırrahman amcası oğlu Şeyh Abdulbari ve 65 arkadaşıyla çaldıran hudut birliğine Org. Salih Omurtak Paşaya af vaadiyle teslim olurlar.
Altı kardeş içerisinde sadece Şeyh Evdırrahman hayatta kalır. Şeyh Zahir ve ailesi büyük bedeller ödeyerek isyan safhasında mücadele ederek yaşamını yitirmiştir. Şeyh Evdırrahman İstiklal mahkemelerinde yargılandıktan sonra mersin cezaevinde 10 yıl hapse mahkûm edilir. Amcasıoğlu Şeyh Abdulbari hastalanarak cezaevinde yaşamını yitirir. Şeyh Evdırrahman cezaevinden çıktıktan sonra Aydın Söke’de 6 yıl mecburi iskâna tabi tutulur. Aydından sonra Iğdır’ın Hasanhan köyüne yerleşir.1990 da doksan yaşında hayata gözlerini yumar. Şeyh Evdırrahman ve eşi Emine hanımın mezarı Hasanhan köyündedir.
Şeyh ZAHİR’İ anlatan kitaplar
Ağrı isyanını anlatan ilk savaş romanı olan Sovyet Kürt yazar Eliye Evdırehmanın (Şer li Çiya) adlı dağlarda savaş adlı kitabıdır. Bu kitap 460 sayfadır. Şeyh ZAHİR ve ağrı isyanını anlatır. Kitap savaş romanı olmasının yanında aynı zamanda tarihi ve edebi bir romandır.
Mustafa Balbal (Ararattaki Esir Generalden Kan Çiçekleri)
Ağrı isyanında Şeyh Zahire esir düşen Org. Salih Omurtak Paşayı konu edinir.
Şekil 1:Ağrı isyanında sağ kalan ender kadın savaşçılardan Hede.Şeyh Evdırrahmanın eşi.
Şekil 2:Şeyh Zahirin kardeşi Şeyh Evdırrahman
Çarşamba 8 teşrinisani(kasım ayı)1933 baskılı milliyet gazetesi
Şeyh Abdurrahman’ın cumhuriyet bayramından 5 gün evvel yakalandığını anlatıyor.
Şekil 1:Şeyh Abdurrahmanın yakalanışı.
Şekil 2:Ağrı isyanında savaşan kadın savaşçıları anlatan bir çizim.
Tarih yazıcılığının bilimsel açıdan bir şerefi ve onuru vardır. Hiç şüphesiz tarih zaman ve mekân kavramları ele alınarak kaynaklarla değerlendirildiğinde anlam kazanır ve tarihi olay olarak nitelendirilme sıfatı bulur. Kürt tarihi ulusal mücadele açısından ele alındığında son derece uzun bir tahlil gerektiren alandır. Bu alanda çalışmalar yapan bir takım ikinci türden yazarlar yapmış olduğu tarihi çalışmalarda bilinçli olarak haysiyet cellatlığına soyunmaktadır. Bu türden yazarlar için İsmail Beşikçi Bernamegeh dergisi 1990/5 sayıda aynen şöyle demektedir.
"Kürtler kendi tarihlerini bizzat kendileri araştırmak, incelemek durumundadırlar. Türk Üniversitesi’nin, Türk basınının, Türk eğitim kurumlarının, Türk aydınlarının ürettiği bilgiyle Kürt tarihi yazılamaz." Gerek bilgilerin kısırlığı, gerekse Kürdistan'lı insanların sahip oldukları bilim-araştırma kurumlarının olmayışı tarih üzerine araştırma yapmak isteyenleri peşin bir korkuyla işe başlatmaktadır. Bu, başkaları tarafından yazılmayan, yazılmak istenmeyen tarihimizin bizce ele alınmasının zorluklarını göstermektedir. Yine bu nedenlerden ötürü, bu işe cesaretle atılan birçok Kürt araştırmacı, bilgileri temellendirmek, kopukluklara düşmemek, olguları bir mantık süzgecine oturtmak endişesiyle çoğu kez resmi ideoloji diye red ettiğimiz düşünceleri belli-belirsiz bir şekilde çalışmalarına katabilmektedirler. Bunu yaşamın her alanında, etrafımızı saran ideolojik-kültürel etkinliğin bir sonucu olarak görmek mümkündür. Çoğumuz teoride bu resmi ideolojiye karşı koyduğumuz halde, pratikte bu ideolojinim etki alanları içinde kalabilmekteyiz. Özellikle Kürdistan toplumu söz konusu olduğunda bu daha da anlaşılır olmaktadır. Çünkü resmi ideoloji oradaki insan beyninde farklı bir karaktere bürünmektedir. Örneğin, resmi ideolojinin kendisi, Türk şehrinde yaşayan Türk çocuğu için bir kişisel hüviyet sorunu olarak devlet tarafından dayatılmasına karşın, onun için doğal karşılanabilen bu ideoloji, bir Kürt çocuğu için aynı zamanda bir kimlik çarpışmasıdır. Bu çarpışma, onun ruhunda çocukluğundan başlayarak yaralar açmaya devam eder. Evinde, çevresinde, anasıyla, babasıyla, sevdiğiyle Kürtçe konuşan bir çocukta, sınıfına ayağını attığı andan itibaren başlayan kimlik korkusu onun bütün yaşamını alt-üst etmeye yetmektedir. Korku; zayıflığı, zayıflık ise düşüncede sistemsizliği ve güvensizliği bir kişilik sorunu olarak açığa çıkarabilmektedir. Yıllarca ve yıllarca bu çelişkili yaşam içinde bir yerlere kadar gelebilen ve "ay- dın" unvanını kazanan kişi, işte yaşamının çocukluk döneminin etkilerini üzerinden atamamakta, her olaya ve olguya bir "Türk" gibi bakma alışkanlığını terk edememektedir.
Sonuç olarak Ağrı İsyanı Kürt isyanları içerisinde modern ve kontrollü bir isyan olmakla beraber yukarıda ismi geçen önder kadroları ve direnişçileriyle birlikte siyasi, askeri ve sosyolojik açıdan çok önemli bir yer tutar. Ağrı İsyanı içinde Geliye Zilan’ı barındırır. Acının, gözyaşının ve kahramanlıkların anlatıldığı tarihi bir olaydır.”
KAYNAKÇA:
1)Belge, tanık ve yaşayanlarıyla Ağrı Direnişi ( 1926-1930)
M. KALMAN
2) TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE AYAKLANMALAR (1924-1938)
ALBAY REŞAT HALLI
3) Mustafa Balbal(Ararat’taki Esir Generalden Kan Çiçekleri) (2002)
4) Bernamegeh Dergisi 1990/5
5) Genel Kurmay Harp Daire Başkanlığı