Vesayetçi üniversitelerin diplomalı kölesi olmayı reddeden Mehmetlere Selam!
Görülüyor ki, Türkiye’nin bir hayat memat sürecinden geçtiÄŸi bugünlerde bile Türkiye halkının acılarını paylaÅŸmayanlar, kalpleri Türkiye için ve Türkiye ile birlikte atmayanlar vardır. Bazılarının yaptıklarının bundan baÅŸka bir izahı varsa, bilmek isteriz. Bunlardan biri de Koç Üniversitesi’dir. Bir TV kanalının canlı yayınında Türkiye’nin Korona Virüsü ile mücadeledeki baÅŸarısını takdir ettiÄŸi ve bu baÄŸlamda hükümeti ve yetkilileri övdüÄŸü için Sayın Prof. Dr. Mehmet ÇilingiroÄŸlu’nun öÄŸretim üyesi olduÄŸu Koç Üniversitesi’nin hışmına uÄŸradığını ve sözleÅŸmesinin derhal feshedildiÄŸini öÄŸrenmiÅŸ bulunuyoruz.
DoÄŸrusu ben hiç mi, hiç ÅŸaşırmadım. Çünkü Türkiye’de Koç Ailesinin de içinde bulunduÄŸu TÜSÄ°AD gibi bazı gruplar ve zümreler hiçbir zaman Türkiye için çalışan hükümetlerden hazzetmediler. Aksine her fırsatta bütün imkânlarını bu gibi hükümetleri devirmek için seferber ettiler. Bu iddialarımızın delilleri onların basın-yayın organlarıdır. Fakat onların bu tahammülsüzlüklerini, kinlerini ve düÅŸmanlıklarını böyle bir zamanda kusacaklarını da doÄŸrusu hiç mi hiç beklemiyordum. Bunların diÄŸer bir özellikleri de kimi güç odaklarıyla birlikte zaman zaman durumdan vazife çıkarmalarıdır. ÖrneÄŸin, ister TÜSÄ°AD gibi ekonomi-üretim-ticaret içerikli bir kurum olsunlar ve ister Koç Üniversitesi gibi bilim kurumu olsunlar, mesela önlerinde eÄŸilmeyen iktidarlara ve toplumun deÄŸerlerine karşı da her an teyakkuzda olurlar. Diz çöktüremedikleri bir hükümet oldu mu, devirinceye kadar imkânlarını seferber etmekten geri durmazlar. Daha da sıkıştılar mı, laiklik dersleri verirler. Laiklikten anladıkları ÅŸeyi unutanınız var mı? Hani, üniversitelerde kurulan ikna odalarını, baÅŸörtülerinden tutularak yerlerden sürüklenen kızları ve giyimlerinden dolayı eÄŸitim hakları gasp edilen yüz binlerce insanı… Ä°ÅŸte bu güruhun ÇilingiroÄŸlu’na tahammülsüzlüÄŸü o günlere olan özleminin dışa yansıyan faÅŸizan ruh halinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir!
Ancak üzülerek ifade edelim ki, vesayetçi bir zihniyete sahip olması bakımından bu üniversite yalnız deÄŸildir. Belki birkaç istisnası var, ama Türkiye üniversitelerinin ezici çoÄŸunluÄŸudur vesayetçi zihniyet!
Åžikâyet ettiÄŸi ve mustarip olduÄŸu konulardan biri de üniversitelere tahakküm eden ve aynı zamanda üniversitelerde egemen olan vesayetçi zihniyet olmasına raÄŸmen, AK Parti de bu zihniyeti ortadan kaldırmadı, kaldıramadı. Hatta bu vesayete bir de yeÅŸil bir ton vererek daha da pekiÅŸtirdi. Dolayısıyla üniversitelerdeki vesayet kalkmadı. Bunun yerine bazı üniversitelerde vesayet el deÄŸiÅŸtirirken, bazılarında da eski vesayet ile yeni vesayet el ele oldu. Haliyle üniversitelerin çoÄŸu ilmi, bilgiyi ve bilimi merkeze almamaları nedeniyle isimleriyle müsemma deÄŸillerdir. Ä°bni Haldun’un da deyimiyle ilim, deÄŸerinin bilinmediÄŸi yeri terk eder. Bu nedenledir ki, Türkiye üniversitelerinin çoÄŸu bilim yuvasından çok birer MankurtlaÅŸtırma Merkezini andırırlar.
Koç ve BoÄŸaziçi gibi daha baÅŸka üniversiteler de vardır ki, toplumun genelinin deÄŸerlerinden hiç hazzetmezler ve hatta ötekileÅŸtirirler. Öyle ki bu ülkenin insanlarının dinleriyle, dilleriyle ve giyimleriyle uÄŸraÅŸmayı bu ülkenin yararına olacak bilimsel çalışmaların önüne geçirecek kadar seçicidirler bu konularda.
Åžu da bir gerçektir ki, üniversitelerin deÄŸiÅŸik vesayetlerin pençesinde can çekiÅŸmelerinde aydınların ve özellikle üniversitelerdeki bilim insanlarının da payı büyüktür. Hatta vesayetin pratik ayağı onlardır. Bu bilim insanlarının kendi inançları ve kiÅŸilikleri pahasına vesayetin bir parçası olmalarının nedenini bilmeyen olmasa gerek… Ama dün olduÄŸu gibi, bugün de Sayın Prof. Dr. Mehmet ÇilingiroÄŸlu gibi vesayetin her türlüsüne karşı direnen onurlu bilim insanları da vardır! Ama var olmak yetmez, yeri geldiÄŸinde tıpkı ÇilingiroÄŸlu gibi onurlu çıkışlar yapmaları da gerekir.
Bilim insanı olmanın asgari ÅŸartı; üniversitelerdeki vesayetin veya herhangi bir sermaye gücünün diplomalı kölesi olmamaktır! EnvaiçeÅŸit vesayetin kol gezdiÄŸi üniversitelerimizde bilginin hakkını veren ve ilmi ile amil olan bilim insanlarına selam olsun!
Korona ve Tanrılarımız ve Kutsallarımız!
Çıplak gözlerimizle deÄŸil, ancak dev mikroskoplarla görebildiÄŸimiz bir yaratık çıktı meydana, 7 milyar insan neredeyse korkudan olduk deli divane!
Görmüyoruz, göremiyoruz, ama koronadan korkuyoruz… Bu göremediÄŸimiz yaratığın ÅŸerrinden korunmak için evlerimize çekilmiÅŸiz. Ona görünmemek için saklanıyoruz, ama yine de kendimizi güvende hissedemiyoruz. Ya evimize gelirse… Ya birilerimize bulaşırsa… Hatta ya bulaÅŸtı da biz hala bilmiyorsak… Ya bunu bildiÄŸimizde de artık iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸse… Soru üstüne sorular ve korku üstüne korkular…
Hâsılı insanız, korkuyoruz. Bundan daha doÄŸal ne var? Ä°nsanız, korkuyoruz. Önemli olan bu korkumuzun bizi nereye sürüklediÄŸi veya bizim korkumuzu ne ölçüde kontrol altında tuttuÄŸumuzdur. Bu vesile ile ÅŸunu da gördük, akıllarını birilerine teslim edenler, hayatlarını ÅŸu veya bu dinin, ÅŸu veya bu tanrının ve ÅŸu veya bu ÅŸeyhin koyduÄŸu kurallara ve kanunlara göre düzenleyenler de akıllarını baÅŸlarına alıyorlar ve sorguluyorlar. Ä°ster içinden olsun, ister sesli, ister tek başına olsun, düÅŸünüyorlar, soruyorlar ve sorguluyorlar. Bilmediklerini bilmeye ve bildiklerini yaÅŸamaya çalışıyorlar. Ölümün her türlüsünün olduÄŸunu ve o an geldiÄŸinde teslim olmaktan baÅŸka bir yol denemenin beyhude olduÄŸunu biliyorlar. En önemlisi de ölümün yeni bir hayata açılan kapı olduÄŸunu biliyorlar. Bu gruptaki insanların korkuları makuldür ve uygundur. Ama buna karşılık diÄŸer insan gruplarının korkuları karamsarlıktır, tükenmiÅŸliktir ve ümitsizliktir.
Belki onun içindir ki, çok mu, çok korkuyorlar. Bakınız, en çok korkanların başında tanrılık taslayanlar geliyor. En fazla korkanlar, en çok öldürenlerdir. Ä°nsanlara, hayvanlara ve tabiata atom atanlar, bombaların anasını atanlar ve öldürdükçe öldürmeye doymayanlar korkuyorlar. Suyumuzu zehirleyenler, gıdamızı, meyvemizi ve tahılımızı ifsat edenler çok korkuyorlar. Alın terimizden çalıp biriktirenler korkuyorlar. Ve kimilerimize göre beÅŸ kuruÅŸluk bir makam için din, haysiyet, ÅŸeref ve kısaca bütün kutsallarını ayakların altına alanlar korkuyorlar.
Bu yaÅŸlı dünyamız kim bilir belki ilk olarak birkaç gün veya hafta gibi kısa olsa dahi, kansız, kinsiz ve çığlıksız bir havayı teneffüs ediyor. Hakeza karadaki ve sudaki canlılar da öyle. Böyle giderse, denizler, nehirler, insanın, “keÅŸke korona uzun süre kalsa de bu kötülerin yokluÄŸundan dereler, çeÅŸmeler ve kuyular tekrar doÄŸal hallerine dönseler” diyesi geliyor. Biz canlılar da böylece suyun tatlısından da tuzlusundan da haz duyabileceÄŸiz. Çünkü bu korona meydana çıktı çıkalı tabiata ve tabiattakilere musallat olan o kötüler inlerine kaçtılar. Eminim ki, hepimiz korktuÄŸumuz halde, bazılarının korktuÄŸunu görüyor olmamız bizi o kadar sevindiriyor ki, kendi korkumuzu unutuyoruz. Bu kötülerin korktuÄŸunu gördükçe insanın aklına bir anlığına, “keÅŸke korona hiç gitmese” diyesi geliyor. Ama ne ki, korona insanlar arasında zengin, fakir, iyi, kötü, din, milliyet, renk ve dil farkı gözetmediÄŸi ve biz kendimizi, iyi bildiÄŸimiz insanları da vurduÄŸu için, kalmasını istemiyoruz. Fakat bu vesile ile ÅŸu soru üzerine kafa yorabiliriz: Bu kötülerin kötülük yapmamaları için illa da bir koronanın mı çıkması gerekir? Mesela kötüler için birer korona olamaz mıyız? Bu soruyu zihnimizin bir yerine not ettikten sonra hep birlikte bu kötülere birkaç soru soralım.
ÖrneÄŸin, siz ey “we are a great nation” diye böbürlenip elinizdeki atom bombaları, nükleer silahlar ve zehirli gazlarla milyonlarca insanı öldürenler… Siz ey dünyamızı, suyumuzu, havamızı kirletenler… Siz ey meyvemizi, sebzemizi, gıdamızı ifsat edenler… Neden bu koronaya bir fiske bile vuramayacak kadar güçsüzsünüz?
Siz ey “bir Türk dünyaya bedel” diyenler, neden sığındığınız hiçbir yer sizi koronadan koruyacak kadar güvenli deÄŸildir?
Siz ey renginizden ve milliyetinizden ve dilinizden olmayanları hem de milyonlarca öldüren, süren ve köleleÅŸtirenler… Siz ey bazı kavimleri inkâr edecek kadar cehalete boÄŸulanlar… Ve siz ey insanları kendi dillerini konuÅŸmaktan mahrum bırakacak kadar vahÅŸileÅŸenler… Evet, bütün bu kötülüklere ve daha fazlasına yetecek kadar gücünüz varken, neden koronaya bir tekmeniz bile yok? Kutsadığınız ve milliyetlerinizi vatanlarınızı, bayraklarınızı, devletlerinizi, sınırlarınızı, tekkelerinizi ve yaÅŸadığınız deÄŸil, teslim aldığınız deÄŸerlerinizi kuÅŸanın da koronaya karşı bir set oluÅŸturunuz! Mümkün mü?
Ä°ster sessiz düÅŸünelim, ister sesli, ama ÅŸu bir gerçek ki, bir tek Allah’a inanan bizler de, birden çok tanrısı olanlar da yeni soruların muhatabıyız. Koronaya karşı en çaresiz ve en güçsüz olanlar da akıllarını yerli yerinde kullanmak yerine devletlerini, milliyetlerini, bayraklarını dinlerini ve mezheplerini baÅŸkalarına tahakkümün aracına dönüÅŸtürenler oldu, olmaktadır. Koronanın bu evrensel boyutu bu insanları da o akıl tutulmasından kurtarır mı, göreceÄŸiz. Ä°nancım o ki, korona sonrası da kötüler yine iÅŸlerinin başında olacaklardır. Bu nedenledir ki, bana göre asıl sorun kendilerini iyi görenlerde, mesela kendimizde. Yani biz de yükümlülüklerimizi yerine getirecek miyiz, getirmeyecek miyiz? ÖrneÄŸin, hiçbir milliyet, renk, din ve dil ayrımı yapmaksızın hepsinin can, mal, akıl, nesil ve inanç güvenliÄŸini saÄŸlamak için mücadele edenlerden mi olacağız, yoksa kötülerden mi? DoÄŸru ölçen ve doÄŸru tartanlardan mı olacağız, yoksa diÄŸerlerinden mi? Hakkı ve adaleti gözetenlerden mi olacağız, gasıplardan mı?
Her halükarda güzel sonuç, Ä°brahim gibi, Yaratıcıdan baÅŸlayarak her ÅŸeyi sorgulayan, her ÅŸeyi yerli yerine koyan, kötüler ister ateÅŸle gelsinler ister bir Nemrut gibi, evet, güzel sonuç iyilerin olacaktır. Bizim de irademizi kimden ve hangi cepheden yana koyacağımız bize kalmıştır.