Ha Kürdistan, ha Konstantiniye!
Kim ve neden korkar bu kelimelerden?
Adalet ve temel hak ve özgürlükleri sadece kendileri için isteyen ve kendileri dışındakilere bu değerleri çok görenlerin en büyük sığınakları ırkçılık ve kendilerine göre yorumladıkları dindir. Bu iki araç üzerinden toplumu kutuplaştırır ve kontrollü bir şekilde birbirine düşman ederler.
Son zamanlarda tartışmaların merkezine oturtulan Kürdistan ve konstantiniye kavramlarının tarihimizdeki ve medeniyetimizdeki yerini hakkıyla ve layıkıyla bilirsek, bu kavramlar üzerinden siyaset yapmanın da acizlikten öte bir anlam ifade etmediğini görürüz.
Yavuz'dan Kanuni'ye, II. Abdülhamid'e ve diğer Padişahlara kadar hepsi fermanlarında Kürdistan'ı da kullanmışlardır, Konstantiniye'yi de. Hem de gururla, onurla ve göğüslerini kabartarak! Ne kadar adil oldukları ve hakkı gözettikleri ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konu, ama şu da bir gerçektir ki, onlara bu özgüveni veren de adil uygulamaları idi.
Tekrar edeyim, ne kadar adil oldukları elbette ki tartışılabilir ve trtışılmalı da. Ama şu da bir gerçektir ki, kayıtlardaki günya tarihi içinde Osmanlılar kadar değişik, milliyet, lisan, din ve mezhepteki onlarca halkı yüzlerce yıl boyunca barış, güven ve refah içerisinde yaşatmayı başaran ikinci bir devlet yoktur.
Dolayısıyla devletlular vatandaşlarını bu kavramlar üzerinden terbiye edeceklerine, gerektiğinde, "Kürdistan da bizim ve Konstantiniye de bizim" diyebilmemlier. O zaman bu korkularının da yersiz olduklarını göreceklerdir. Tabii, bu da hakkı ve adaleti gözetmekle ve kendisi için istediğini "kardeşim" ve "vatandaşım" dediği herkes için istemekle mümkündür. Osmanlılar insanların milliyet, lisan ve renk gibi fıtri özellikler ile din, mezhep vd. tercihlere genelde hak ve adalet ölçüleri içerisinde yaklaştıkları ve bu değerleri birer zenginlik olarak gördükleri içindir ki, Kürdistan ve Konstantiniye gibi coğrafya ve yer isimlerini de kullanmaktan çekinmemişlerdir.
Güçlerini hakkın ve adaletin hizmetine verenler (savaş meydanlarında) kendilerinden daha güçlü olanlar tarafından yenilseler bile, onurludurlar. Ama hakkı ve adaleti kendi ihtiraslarının aracı yapanlar da her zaman lanetle ve beddualarla anılırlar.
Günümüzde çoğu Müslümanın da maalesef kendi değerlerinden uzaklaşıp bu derekeye düşmüş olması çok daha üzücüdür. Çünkü İslam'ın kendisi milliyet, lisan renk ve din gibi değerlerin bizzat garantisidir. Bu nedenledir ki, bir kavmi inkar etmekle, bir dili yasaklamak veya sınırlamakla aslında Allah'ın ayetlerine karşı savaş açtıklarının da farkında değiller. Veya bile bile Allah'a isyan ediyorlar!
Müslümanlar olarak bu bilinci yakalayamadığımız sürece bu zilletten kurtulacağımız da yoktur!