Hanefi Bostan: 'Eğitimin Sorunları Çözümsüzlük Sarmalında'

HANEFİ BOSTAN: 'EĞİTİMİN SORUNLARI ÇÖZÜMSÜZLÜK SARMALINDA' - Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd.Doç.Dr.M.Hanefi Bostan, 2013-2014 eğitim-öğretim döneminin büyük sorunlarla başladığını belirterek, 'Bu sorunların başında öğretmen ve akademisyen açığı, öğretmen ve akademisyenlerin'...
Bu haber 2013-09-14 13:59:02 eklenmiş ve 513 kez görüntülenmiştir.

Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, 2013-2014 eğitim-öğretim döneminin büyük sorunlarla başladığını belirterek, "Bu sorunların başında öğretmen ve akademisyen açığı, öğretmen ve akademisyenlerin sefalete mahkum edilmesi, görevde yükselmede bilgi, başarı, tecrübe ve liyakatin rafa kaldırılması, üniversite öğrencilerinin barınma sorunu başta gelmektedir" dedi.

Yazılı açıklama yapan Türkiye Kamu Sen ve Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, 2013-2014 eğitim-öğretim yılı öncesi değerlendirmelerde bulundu. Bostan, eğitim ve öğretim döneminin büyük sorunlarla başladığını ve bu sorunların başında öğretmen ve akademisyen açığı, öğretmen ve akademisyenlerin sefalete mahkum edilmesi, görevde yükselmede bilgi, başarı, tecrübe ve liyakatin rafa kaldırılması, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun geldiğini ifade etti.

"EĞİTİM ÇALIŞANLARI KARIN TOKLUĞUNA ÇALIŞIYOR"

"Eğitim çalışanları ne yazık ki sefalet zamlarına mahkum edilmektedir" diyen Bostan, "Son yapılan toplu sözleşmede memurlara 2014 yılı için 123 TL zam yapılmış, öğretmenlerin eğitim-öğretim tazminatları sadece brüt 75+75 TL artırılmıştır. Oysaki öğretmenlere yıllardır hiç iyileştirme yapılmamış, iki yıldır ek ödemeleri artırılmamıştı. Toplu sözleşmelerde akademisyenlere de hiçbir ek artış verilmemiştir. Türkiye'de öğretmenler yılda 11 bin 561 ile 13 bin 208 dolar arasında kazanmaktadır. OECD ülkeleri ortalamalarına göre ilkokulda görev yapan bir öğretmenin maaşı yılda 28 bin 523 dolar ile 45 bin 100 dolar arasında değişmektedir. (OECD ülkelerindeki maaşlar satın alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır.) Bu, Türkiye'deki maaşlar ile OECD ülkelerinin maaşları arasındaki uçurumu göstermesi bakımından önemlidir. Eğitim çalışanları aza tamah etmekte, enflasyona ezdirilmektedir. 4 kişilik bir ailenin asgari geçimi için gereken miktar 3 bin 600 TL olduğu dikkate alındığında şef, daktilograf, hizmetli, uzman, memur, öğretmen, akademisyen, teknisyen v.b. eğitim çalışanlarının karın tokluğuna bile çalışmadığı görülecektir" diye konuştu.

Hanefi Bostan, "Nitekim on iki yıldır iktidar, akademik personele adeta kasıtlı olarak düşük ücret politikası uygulayarak; kıdemli profesörler dışındaki bütün öğretim elemanlarını yoksulluk sınırının altında, sefalet düzeyinde bir maaşa mahküm etmiş bulunmaktadır. 15 Ağustos 2013 tarihi itibarıyla ¼'deki en kıdemli profesör 4729 lira, ¼'deki en kıdemli doçent 3376 lira, ¼'deki en kıdemli yardımcı doçent 2706 lira, ¼'deki en kıdemli öğretim görevlisi ve okutman 2395 lira ve 4/9'daki en kıdemli araştırma görevlisi de 2331 lira maaş almaktadır. 3/2'sindeki 16 yıllık bekar öğretmen (ek ders ücreti hariç) 2060 lira, 3/1'indeki şef 2111 lira, 8/1'indeki memur 1794 lira, 3/2'sindeki bilgisayar işletmeni 2063 lira, 5/4'deki şoför 1880 lira, 11/1'deki teknisyen 2269 lira, üniversitedeki 10 yıllık uzman 2170 lira maaşla sürüm sürüm süründürülmektedir. Buna mukabil, 2013 Temmuz ayı zammından önce,yeni göreve başlayan bir doktor 3243 lira, mühendis 3394 lira, hakim ve savcı 3498 lira, kaymakam 3627 lira, avukat 3856 lira, uzman doktor 3896 lira, Rekabet Kurulu Uzmanı 4820 lira, Bakanlık Daire Başkanı 5312 lira ve SPK Uzmanı 6507 lira maaş aldığı YÖK'ün raporundan anlaşılmaktadır. Türkiye'nin dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğunu söyleyip, bununla övünenler hiç mi eğitim çalışanlarının ve devlet memurlarının durumunu görmemektedir?" dedi.

"EĞİTİM YAPBOZ TAHTASINA DÖNÜŞTÜ"

Bostan, 2013-2014 eğitim-öğretim yılında yapılan en önemli değişikliğin ise, ortaöğretime geçiş sistemi ile ilgili olduğunu söyledi. Yeni sınav sisteminden bahseden Bostan, "Yeni sınav sisteminin önümüzdeki dönemde neler getireceğini çok daha iyi görebileceğiz. Yeni sistem gerçekten sınav yarışını ortadan kaldırarak, adil ve başarılı bir eğitimin önünü açar mı, dershanelerin tamamen ortadan kalkmasına neden olur mu? Yeni sistem de, tıpkı SBS gibi sınav odaklıdır. Bu haliyle SBS'nin sadece ismi değişmiştir. Hatta SBS' de öğrenciler yılda tek sınava girer ve tek sınavın stresini yaşarken; yeni sınav sistemi ile birlikte 8. sınıfta 12 sınava girecek, kendilerini sık sık yarış ve heyecan içinde bulacaktır. Hatta sistemin önümüzdeki yıllarda 6 ve 7'inci sınıflara genişletilmesi ve açık uçlu soruların da devreye girmesiyle birlikte sınav baskısı daha da küçük yaşlarda ortaya çıkacaktır. Bakan her ne kadar bunun yeni bir sınav olmadığını, yazılı sınavların merkezden gönderilecek sorularla yapılacağının altını çizse de; okulda yapılan yazılı sınav farklıdır, yazılı sınavların merkezi olarak yapılması ve sonuçlarının da merkezi olarak değerlendirilmesi farklıdır. Bu nedenle 'yeni bir sınav getirmiyoruz, öğrenciler sınav stresi yaşamayacaklar' şeklindeki söylemler gerçeği yansıtmadığı gibi, komik ifadelerdir ve bunun yeni bir heyecan ve stres getirmeyeceğini söylemek eğitimle hiç ilgisi olmayanların bile dile getireceği ifadeler değildir. Üstelik genel liseler kaldırıldığından bu kez daha büyük bir stresin içine girecektir. Çünkü öğrenci şayet Anadolu lisesini kazanamazsa o zaman alternatifi azalmakta; meslek lisesine, imam hatip lisesine, açık liseye ya da özel liseye gitmek durumunda kalmaktadır. Korkarız ki sırf dershaneleri kaldırmak pahasına eğitimin genetik kodlarıyla oynanmakta ve eğitim yeni bir bilinmezliğe sürüklenmektedir" şeklinde konuştu.

Sınav olduğu sürece dershanelerin kaçınılmaz olacağının altını çizen Bostan, "8'inci sınıfta 6 dersten sınava girildiği düşünüldüğünde, bu sistemin ileri ki yıllarda 6 ve 7'inci sınıflara da genişletileceği göz önüne alındığında öğrenciler bu sınavlardan başarılı olmak, yarışı kazanmak için yine özel ders alacak ya da kurslara, etüt merkezlerine, dershanelere gidecektir. Siz kanundan dershane tanımını kaldırırsanız, yani dershaneleri yasal olmaktan çıkarırsanız, bu kez merdiven altı dershaneler ortaya çıkacak ya da farklı nitelik ve isimler altında dershanecilik devam edecektir" dedi.

"Her okulda müfredat aynı şekilde işlenememektedir" diyen Hanefi Bostan, "Bazı bölgelerde kar tatilleri ya da öğretmen açığı v.b. nedenlerle müfredatta sıkıntı yaşanması kaçınılmazdır. Bu sistemle birlikte iller arası, bölgeler arası, okullar arası eşitsizliğin de giderilmeyeceği çok açıktır. Öğretmen atamalarında ihtiyaç olan illere ve branşlara daha fazla sayıda atama yapmak bir önlemdir. Ancak Bakanlığın bunu nasıl yapacağı ciddi bir muammadır. Bu yıl sadece Muş'ta yüzlerce sınıf öğretmenine ihtiyaç varken, Türkiye genelinde atanan sınıf öğretmeni sayısı 1820'dir. Bakanlığın okullar arasındaki eşitsizliği azaltmasının yolu her okula yeterli sayıda öğretmen ataması yapmaktan, ücretli öğretmen uygulamasına son vermekten, okulların fiziki, alt yapı, donanımını geliştirmekten geçmektedir. Öte yandan ileriki yıllarda öğrencilere kesinlikle açık uçlu sorular sorulmamalıdır. Açık uçlu sorular yazılılarda ezberciliği ortadan kaldırması bakımından önemlidir ancak merkezi bir sınavda açık uçlu sorular ölçme ve değerlendirme bakımından şaibeleri beraberinde getirecektir. Bu sistemin tek olumlu yanı ise 6, 7 ve 8. sınıf yılsonu başarı puanlarının aritmetik ortalamasının yüzde 30'nun liselere girişte etkili olmasıdır. Bu durum öğrenciyi okuldan kopmasını engelleyecek, okula devamını sağlayacak bir uygulamadır. Bu sistem ile ilgili sınav güvenliğine yönelik endişeler de dikkate alınmalı, KPSS ya da diğer sınavlarda yaşanılan skandallar bu sınavlarda asla yaşanmamalıdır. Aksi takdirde çocuklarımızın çok genç yaşta güven duyguları zedelenecek, şaibe kavramının altında ezileceklerdir" dedi.

Üniversitelerdeki eğitim sistemine de değinen Bostan, "Nitekim en son YÖK'ün İlahiyat Fakültesi programlarına müdahalesi bunun en bariz örneğidir. İlahiyat Fakültelerinin ders programlarına, 22 Temmuz 2009 tarihinde müdahale eden YÖK bununla yetinmeyerek ikinci müdahaleyi 15 Ağustos 2013 tarihli toplantısında gerçekleştirmiştir. Sosyolojiye Giriş, Psikolojiye Giriş, Felsefe Tarihi, Felsefeye Giriş, Eğitim ve Bilimsel Araştırma Yöntem ve Teknikleri dersleri kaldırılmış, Din Eğitimi, Din Sosyolojisi, Din Psikolojisi, Din Felsefesi derslerinin kredisi düşürülmüştür. Kelam Tarihi, Sistematik Kelam ve İslam Mezhepleri tarihi derslerinin saatleri azaltılarak, "Kelam ve İslam Mezhepleri" adıyla tek derste birleştirilmiştir. Türk İslam Sanatları ve Türk Dini Musikisi dersleri 'İslam Sanatları ve Dini Musiki' adlı tek ders haline getirilmiştir. İlahiyat Fakültelerindeki öğretim üyelerinin görüşü kale alınmayarak, 'Üniversite Özerkliği'nin söylemden ibaret olduğu ortaya konulmuştur" diye konuştu.

Bostan, Milli Eğitim Bakanlığı'nın Yeni Yönetici Atama Yönetmeliği yazılı sınavına ek olarak sözlü sınav uygulaması getirdiğine de dikkat çekti. Bostan, "Sözlü sınavın sakıncalarını anlatmamıza rağmen, Bakanlık eleştirileri görmezden geldi. Nitekim yönetmelik yayınlandıktan kısa bir süre sonra endişelerimizde ne kadar haklı olduğumuz ortaya çıktı. Yönetmelikte getirilen sözlü sınav uygulaması ile birlikte milli eğitim tarihindeki en büyük torpilli atamalara imza atılmaktadır. Bazı adaylara, yazılı sınavdan yüksek puan almasına, yani mesleki yeterliliğini ispatlamasına rağmen, sözlü sınavda düşük puan verilmekte; bazı adaylara da yazılı sınavdan düşük puan almasına rağmen sözlü sınavda torpilli puanlar verilmektedir. Dolayısıyla ideolojik ve keyfi uygulamalar neticesinde yönetici kadrolarına hak etmeyenler atanmaktadır. Müdür koltukları artık resmen yandaşlara satılığa çıkarılmıştır. İktidarı yıkayıp, yağlayan, ideolojileri birbiriyle örtüşen, aynı siyasi tutumlara sahip olanlara koltuklar emanet edilmektedir. Burada ehil olmak, bilgi ve tecrübe sahibi olmak hiç önemli değildir. Artık okul müdürlerinin bir kısmı o makamlarda bileğinin hakkıyla değil, bir yerlerden gelen talimatlarla oturmaktadır. Ehil olmak, yerini yandaş olmaya bırakmıştır. Yandaş sendikanın üyeleri alenen kayrılmaktadır. Ses ve görüntü kaydının olmadığı bu mülakat sınavlarında şaibeler peşi sıra gelmektedir. Zaten yazılı sınavla mesleki yeterliliğini ortaya koyan kişilere sözlü sınav yapmak, 'sen istediğin kadar yüksek puan al, ben adamımı alırım' anlayışının tezahürüdür. Örnek vermek gerekirse; Hatay'da yazılı sınavda 92 puan alarak Hatay il birincisi olan Türk Eğitim-Sen üyesine sözlü sınavda 42 puan verilmiş ve bu yönetici adayı Hatay ilinde en düşük sözlü sınav puanı alan kişi olmuştur. Ancak aynı sınavda komisyon üyesi olan bir kişi ile akrabalığı olan bir adaya ise sözlü sınavda 99,20 puan verilmiştir. Bursa'da yazılı sınavı kazanıp mülakata giren 214 idareci adayından 90 üzeri en yüksek puan verilen 75 adaydan 71'i yandaş sendika mensubudur. Eskişehir'de yazılı sınavdan 87 puan alan Türk Eğitim-Sen üyesine sözlü sınavda 67 puan verilmiş; yazılı sınavdan 72 puan alan yandaş sendikanın üyesine ise sözlü sınavda 93 puan verilmiştir. Bu durum İzmir, Denizli ve daha birçok ilde yaşanmaktadır" dedi.

Bostan, "Üniversitelerde de Görevde Yükselme Sınavı yapılmayarak hak etmeyenler şube müdürlüğü ve müdür kadrolarına atanıyor. Bazı üniversiteler yandaşların önü kesilir diye 27 Ekim 2013 tarihinde ÖSYM tarafından yapılacak '2013 Üniversitelerdeki İdari Personel İçin Görevde Yükselme Sınavı (2013-ÜGYS)' için kendi personeline '2013-ÜGYS'ye başvuru yapabilir.' kaydını içerir yazıyı vermemekte, böylelikle birçok üniversite idari personelinin sınava başvurusu engellenmektedir" dedi.

"MEB'İN PLANSIZLIĞI ÖĞRENCİLERİ AÇIK LİSELERE YÖNLENDİRDİ"

Bu yıl birçok öğrencinin mağduriyet yaşadığını ifade eden Bostan, "Milli Eğitim Bakanlığı'nın öngörü sahibi olmaması nedeniyle bu yıl öğrencilerimiz büyük bir mağduriyet yaşadı. SBS ile Anadolu liselerine yerleştirilemeyen yüz binlerce öğrenci mecburi olarak meslek liseleri, imam hatip liseleri, ÇPL, özel lise ya da açık liseyi tercih etmek zorunda kaldı. Çocukları örgün eğitimden uzaklaştıran, yüz yüze eğitimden mahrum bırakan, okul havasını solumasına engel olan açık lisenin bir alternatif olarak sunulması büyük bir hatadır. ÇPL'lerde her yerde bulunmamaktadır. Dolayıyla daha önceleri isteyen öğrencilerin kayıt yaptırdığı meslek liseleri ve imam hatip liseleri bazı öğrenciler için zorunluluk haline geldi. İstanbul Milli Eğitim Müdürü meslek liselerinde genel lise programı açarak ya da her yere ÇPL açarak bu soruna çözüm bulduklarını belirtse de, okulların açılmasına iki gün kalmıştır ve sorun hala gün gibi ortada durmaktadır. Her ilin açıkta kalan öğrencileri yerleştirecek tedbirleri alması istenerek, iller kaderine terk edilmiştir. Bakan ya da Müsteşar bu konuyla ilgili ne tür tedbirlerin alındığına dair yazılı ya da sözlü bir açıklama yapmamıştır. Üstelik meslek liseleri içinde genel lise programı açmak ne kadar mümkündür? Bu öğrencilere ders verecek kadro nasıl belirlenecektir? Meslek liselerinin kapasiteleri genel lise öğrencilerini de taşıyabilecek durumda mıdır? Boş derslikler var mıdır? Okulların alt yapısı buna uygun mudur? Okullar yamalı bohçaya dönmüştür. Bu noktada yapılması gereken ihtiyaçlar ölçüsünde genel liselerin yeniden açılmasıdır. Tabi, Meb'in genel lise yapabileceği binaların olup, olmadığı da soru işaretidir. Bakınız; Meb 2012-2013 eğitim istatistiklerine göre, derslik başına düşen öğrenci sayısı İstanbul'da ilkokul ve ortaokulda 43, ortaöğretimde 37, Bursa'da ilkokul ve ortaokulda 35, ortaöğretimde 34, Adana'da ilkokul ve ortaokulda 39, ortaöğretimde 38, Şanlıurfa'da ilkokul ve ortaokulda 48, ortaöğretimde 38, Diyarbakır'da ilkokulda 42, ortaöğretimde 46'dır. Tabi bu rakamlar il genelinin ortalamasını yansıtmaktadır. Özellikle belli bölgelerimizde ve büyükşehirlerimizde ortalamanın çok üzerinde kalabalık sınıf mevcutları bulunmaktadır. Hatta bazı sınıflarımızda sınıf mevcudu 60-70'e kadar ulaşmaktadır. Öte yandan Bakanlık, boş kalan 61 bin kontenjana, yerleştiği okuldan memnun olmayan ve açıkta kalan öğrencileri yerleştirmeye çalışacağını belirtmişti. Bu durum, açıkta kalan öğrencilerin çok küçük bir kısmını memnun edebildi. Peki, geriye kalan öğrenciler ne oldu? Hiçbir planlama yapmadan, yaşanabilecek olası sonuçları öngörmeden tüm liseleri Anadolu liselerine dönüştürmek nasıl bir mantığın ürünüdür? Öğrencileri 4+4+4 sistemi ile mağdur eden, anaokulu çağındaki çocukları ilkokul birinci sınıfa başlatarak öğrencilerde sarsıntılara yol açan, eğitimin dokusuyla sık sık oynayarak hallaç pamuğu gibi dağıtan Bakanlık ne zaman aklı başında uygulamalara imza atacaktır?" dedi.

"ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN YURT SORUNU ÇÖZÜMSÜZLÜĞE SÜRÜKLENDİ"

Üniversite öğrencilerinin en büyük sorununun barınma sorunu olduğunu da belirten Bostan, bu sorunun çözülmesi için hükümetin ve diğer kamu kurumlarının konuya ciddi bir şekilde eğilmeleri gerektiğini söyledi.

Bostan, "Bilhassa, Anadolu'ya dağıtılmış olarak yeni üniversiteler açıldıkça, eskiden belli başlı birkaç şehre giden öğrenciler şimdi bütün Türkiye'ye dağılmaktadır ki bunun sonucunda da hem eskiye nispetle daha fazla sayıda hem de son derece dağılmış bir öğrenci yelpazesi ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerimizin ancak pek mahdut bir kısmı resmi kurumların tahsis ettiği yurt ve burs imkanlardan yararlanabilmekte ve bundan da ciddi mağduriyetler doğmaktadır. Özellikle kız öğrencilerimiz ve yeni yüksek öğretime başlayan erkek öğrencilerimiz yurt bulamamakta, bir yıl veya iki yıl sonra bulunan yurtlarda öğrencilerin barınabileceği konumda bulunmamaktadır. Üniversite öğrenci sayısı sürekli arttığı halde, bu öğrencilerin barınma sorununun çözülmesi için aynı oranda yatırımların yapıldığını söylemek mümkün değildir. Nitekim son 10 yılda üniversite sayısı %120'ye yakın, öğrenci sayıları da yüzde 100 artarken, devlet yurtlarının yatak kapasitesindeki artış oranı ise yüzde 30 nispetinde kalmıştır. Kredi Yurtlar Kurumuna ait 345 yurtta son yerleştirilenlerle birlikte toplam 310 bin öğrenci kalabilecektir. Yurt Kur, yaklaşık 4 milyon örgün eğitimde okuyan üniversite öğrencilerinden yüzde 8'ine barınma imkanı sağlayabilmektedir. Geriye kalan öğrenciler ya özel yurtlarda kalmakla ya da ev kiralamakla yüz yüzedir. Üniversite öğrencilerinin barınma sorununun hat safhaya ulaştığı basında yer alan haberlerden ve sendika şubelerimize yapılan müracaatlardan ortaya çıkmaktadır. Yurt Kur'un bu yıl misafir öğrenci uygulamasını kaldırması, öğrencileri ve velileri büyük bir endişeye sevk etmiştir. Birçok il ve ilçede özel öğrenci yurdu bulunmaması, bulunanların da çok pahalı olması, ev kiralarının da tavan yapması tedirginliği hat safhaya çıkarmıştır. Bayburt ili örneğinde olduğu gibi kiralanacak yeterli sayıda ev ve dairenin bulunmaması üniversite öğrencilerinin barınma sorununun büyük bir boyuta ulaştığını göstermektedir. Ülkemizde en çok üniversite ve öğrencinin bulunduğu illerimizden İstanbul başta olmak üzere Ankara ve İzmir illerinde de yurt sorunu çözülemez bir noktaya taşınmıştır" diye konuştu. - İstanbul

ETİKETLER : Hanefi Bostan: 'Eğitimin Sorunları Çözümsüzlük Sarmalında'
Diğer haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA