ARDAHAN-HOÇVAN TARİHİ İÇİN DEVRİM NİTELİĞİNDE BİR BULUŞ

Hoçvan Çalabaş Köyünde Hitit Medeniyeti...
Bu haber 2013-08-23 13:52:51 eklenmiş ve 1406 kez görüntülenmiştir.

 

ARDAHAN-HOÇVAN TARİHİ İÇİN DEVRİM NİTELİĞİNDE BİR BULUŞ

 

Ardahan’da yaşayan Kürtlerin her zaman kafasına takılan büyük bir soru işareti vardı. Bu toprakların ilk sahipleri ve kurucuları kimlerdi diye. Aşağıdaki haber Hoçvan’ın Hitit medeniyeti üzerinde yükseldiğini ortaya koyan Kürt Tarihi açısından devrim niteliğinde bir gelişme.

 

Hoçvan Çalabaş köyünde ortaya çıkan bu bulgu en azından 6 bin yıl önce Hoçvan’ın-Ardahan’ın bir Kürt şehri, yerleşim yeri olduğunun net kanıtı oldu.

 

Yerin üzerinde oturan vatandaş orada Kürt tarihi açısından ne kadar önemli bir hazinenin olduğundan bihaber. Çıkacak altınla köşeyi dönmeyi hayal ediyor. Başta Hoçvan Dernekler Federasyonu Olmak üzere bu tarihi bulgunun korunması, bir komisyonun kurulması, yapılan çalışmalarda Kürt tarihi açısından bir tahribatın yapılmaması için komisyonların kurulması. Bilimsel yönü çok gelişen BDP!nin bu tür şeylerin idrakine varması çok önemli…

Aşağıda hititler ve urartularla ilgili tarih bilgileri var- Binlerce yıl aradan geçmesine rağmen Kürtçe urartu ve hittiçenin aynı olduğu rahat anlaşılmaktadır.

 

KÜRT TARİHİ 8-14

 

Kürt Tarihi (8) NEHRİ-NAİRİ  (Ari)

Tarihini bilmiyorsan, vatanını da bilemezsin. 

Nehri adıyla daha çocukken tanışmıştım...

Şemzinan/Şemdinli ilçesinin güneyinde bulunan eski Nehri Harabeleri yöremizde kutsal topraklar gibi ilgi görür ve bu yüzden de her yıl çok kişi tarafından ziyaret edilir.

Henüz on yaşlarında bir çocukken ailece zorlu bir Nehri gezisine katılmıştım. O zamanlar yollar ham topraktandı, Şemzinan yolu da köy yoluna benziyordu.  Mevsim sonbahardı, yağmur mevsimiydi yani, ağaçların yapraklarını sarıya boyadığı, yağmurun toprakla buluştuğu mevsimdi.  Ama yağmur yağmasın diye dua ediyorduk, çünkü yağmurun yağması, gezinin iptali demekti.

Şemzinan’a doğru büyük bir heyecanla yola koyulmuştuk, çünkü Gever’de yağmur yağacağına dair bir işaret yoktu, ancak Şapatan gediğine vardığımızda bir gün önceden yağmur yağdığını gördük.  Şapata gediği meşhurdur, bir zamanlar kışın kardan,  yağmur mevsiminde de yağmurdan yolun kapandığı yüksek rakımlı bir gedikti. Kaç can aldığı bilinmez, ama kışları dönüşü olmayan yoldu.

Çar naçar yola devam etmiştik. Rampanın yarısına vardığımızda bindiğimiz araç patinaj yapmaya başladı. Direksiyonda rahmetli Fahrettin Özcan vardı. Araçtaki erkeklere ,“ ka  verne xaré…” diyerek aracı itmelerini istemişti. 

O zamanlar Gever’de kaç araç vardı bilmiyorum, ama bana göre tek araç vardı o da Fahrettin abinindi ve o dönemde araç sahibi olmak ya da kullanmak büyük bir statü kazandırıyordu kişiye. Fahrettin abi de bu yüzden çok popülerdi.  Mekânı cennet olsun.

İte kalka gediği aştık, ancak aracı itekleyenler çamur banyosu yapmış gibiydi. Çıkış zahmetli, iniş de bir o kadar tehlikeli olmuştu. Çünkü araç her virajda uçuruma kayıyor, fakat usta kaptanımız her defasında bizi kurtarıyordu.

Farrettin abi o gün bizi zorlu bir maceradan sağ salim Şemzinan’a götürdüğü için gözümüzde kahraman olmuştu.

Şemzinan küçük bir yerdi. Otel olmadığı için akraba evlerinde misafir edildik. Ertesi gün Nehri’ye gidilecekti. Önceden haber verilmiş ve atlar hazırlanmıştı. Sabah erkenden uyandırılmıştık, ama bir önceki günün ağırlığı ve değişen mekân yola çıkma hevesimizi kırmıştı. Yine de sabahın köründe program gereği atlara bindirilip yola koyulduk. Babam küçük kardeşimi, annem de beni arkasına almıştı.  Katır yolundan ilerlerken gördüğüm manzara bana masallardaki Kaf dağını hatırlatmıştı.  O zamana kadar Geverin çorak düzlüğünde yaşamış olan ben, ormanlık dağlar ve derin vadiler karşısında büyülenmiştim.  Geverde uzaktan gördüğümüz dağlar şimdi yanı başımdaydı. Ormanlık dar ve derin vadide uzayıp giden patika yol masal diyarlarına sürüklemişti beni.   Bir ara binmiş olduğum attan aşağı vadiye bakarken çok korkmuş, anneme sıkı sıkıya sarılmıştım. Hani kazara attan düşecek olsam yuvarlanıp giderim diye… 

Aradan kırk ya da elli yıl gibi bir zaman geçti, ama hala o anlar bir fotoğraf karesi, ya da bir film şeridi gibi hayalimde canlanır.

Kürdistan tarihini araştırınca oralar daha tanıdık gelmeye başladı. Kürdistan’ın yasaklı coğrafyasında dolaşırken, nerede hangi uygarlığın ve kimlerin geçtiğini hayal ederdim.  Derin vadiler, dağların yamaçlarındaki teras tarlalar ve tarihi harabeler aynı dili konuşuyorlardı benimle.  Tarih bana dağlar, tepeler ve yollarla konuşmayı öğretmişti.  Her adımda zaman tünelinden geçip geçmişin izleriyle karşılaşıyordum.  Cilo’nun güney cephesindeki Méd, Mate, ve Zerın köylerinde Arilerin ayak izlerini takip ederek saklı hazinelere ulaştım. El değmemiş, asimile olmamış henüz yozlaşmamış değerlerdi bunlar. Kısacası, tarih deryasında âşıklar gibiydim, ama bu aşk vatan ve kimlik aşkıydı ve bu aşk tarihin sayfalarında bizi bekler…

Evet, Tarihini bilmiyorsan, vatanını da bilemezsin. 

Tanıdıkça büyür sevgisi memleketin, özlemi de ve özgürlük anlam kazanır bu sevgide.

Ancak yazmaya çalıştığım “Kürt Tarihi” yazı dizisinin diğer masalımsı makalelere rağmen daha az okunması beni hayalkırıklığına uğrattı.  ‘Tarih mi, yoksa aşk masalları mı yazayım’ diye düşünüyorum. 

Öyle ya tv reytinglerinde de en çok izlenen programların başında aşk-meşk programları gelmektedir. Haber ve bilgi amaçlı programlarının reytingi ise düşüktür.

Ne dersiniz, şimdi gerçek Nehri’yi tanıyalım mı?

Nehri, Horré-Mittanileri oluşturan aşiret birliklerinden biriydi.

Tarihte ilk defa Asur yazıtlarında Nehri’den bahsedilmiştir.

Asur tabletlerinde Nehri toprakları ya da egemenlik alanı, Kuzeyde Azerbaycan, batıda yukarı Fırat, doğuda Urumiye-Küçük Zap, güneyde Erbela - Botanı içine alan bölge olarak geçmektedir.  Nehri, aşiretler konfederasyonundan olduğu kadar, coğrafyasından ve geçit vermez dağlarının gücünden de yararlanarak yukarı Mezopotamya’da egemenliğini kurmuştur.  Bu çetin dağları aşmak ve ele geçirmek zordu.  Cengizhan ve Büyük İskender bile Zagros-Toros - Kafkas üçgenine girememiştir.  Bu nedenle Kürdistanın kalbi sayılan bu bölge hala bakir özellikler taşır.

Bu bölgede M.Ö.1800 ile 1600 yılları arsında Horri-Mittaniler egemendi. Horri-Mitanilerin Hitit saldırıları sonucu bozulan aşiretler birliği yerine yeni devletçiklerin kurulmasına sebep olmuştu. Bunlardan biri de Nairi-Nehri’ydi. 

Asur kralı bir yazıtında Nehri Devletine karşı saldırıya geçtiğini ve bazı aşiretleri egemenliğine aldığını belirtir. Ancak Nehri, Asur saldırılarına rağmen egemenlik alanında uzun yıllar hüküm sürdürür.

Tarihi kaynaklar, söz konusu bölgede uzun yıllar egemenliğini sürdüren Nehri’nin sonradan bölgede oluşturulan yeni Med aşiretler konfederasyonuna katılıp Med İmparatorluğunu oluşturduğunu belirtmektedirler.

Gidin Nehri’yi görün diyeceğim, ama Kürt açılımının bitmesiyle oralar cehenneme dönmüştür şimdi. 

O bölgede yaşayan insanlara da Gazze misali insani yardım götürmek mümkün mü bilmiyorum?

Ama Gazze nasıl yakılıp yıkıldıysa, Kürdistan da yakılıp yıkılmaktadır.

Buna rağmen Filistinliler kadar Müslüman ve Filistinliler kadar yardıma muhtaç olan Kürtlere din kardeşlerinden yardım eli uzanmadı, bilakis ölmeleri isteniyor.

Bu yüzden din kardeşlerimize sormamız gerek: Nerde İslam konseyi, nerde insani yardım,  nerde açılım?

Erbakan’ın dediği gibi: “ Fasa-fiso ”

21 Haziran 2010 Pazartesi 12:31

fktyasar@mail.com

 

 

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

 

 

Kürt Tarihi (9)

HİTİT / HATTİ

Hatti, Kürtçede “gelen – gelmiş- ” anlamındadır.

Turancılar gibi Hz. Âdem’den başlayarak tüm dünyayı Kürt sayma gibi bir düşüncem yok, ama Aryan coğrafyasında yaşamış eski çağ kavimlerinin Kürtlerin ataları olduğu gerçeğini açıklamak ve TC’nin resmi tarihiyle kirlettiği hafızaları yenilemek görevimizdir diye düşünüyorum.  

Orta Anadolu merkezli bir imparatorluk kuran Hatti’lerin “Hint-Avrupa” kökenli Aryan’lar olduğu yaşam biçimleri ve etimolojik bulgularla dikkat çekmektedir.

Bazı tarihçiler Hatti’lerin Kızılırmak yayı içindeki bölgeye ne zaman geldikleri konusunda bilgileri olmadığını söylerler. Oysa Hatti’lerin yaşam biçimi ve kültürel değerleri tarafsız bir gözle araştırılınca, bunların Mezopotamya’dan gelen Hint-Avrupa kökenli Aryan boyu oldukları anlaşılır. Ne yazık ki Turancıların yabancı akademisyenlere verdikleri şartlı arkeolojik izinler bu gerçeğin uzun süre örtbas edilmesi ya da Türkiye’de açıklanmasını önlemiştir. Bunun yanı sıra Hatti ve diğer Aryan uygarlıklarının tarihine sahip çıkacak resmi bir Kürt kimliğinin olmaması da Turancıların çabalarına kolaylık sağlamıştır.  

M.Ö.3000’lerde bazı Ari boyların Mezopotamya’dan Anadolu içlerine göç ettikleri, bu boylardan bir kısmının Horri-Mittani, bir kısmının da Hatti / Hitit uygarlığını oluşturduğu, ayrıca Hatti’lerin güney komşuları Horri-Mittani’ler ile benzer bir dil kullandıkları yapılan arkeolojik incelemeler sonucunda ortaya çıkmıştır. (Bugün bile aynı coğrafyada Ari kökenli Zazaca ve Kürtçe konuşulmaktadır.)

Kızılırmak yayını geçemeyen Hatti’ler kuzey komşuları Gasgaslar (Lazların ataları) ile sürekli savaş halindeyken akrabaları Horri-Mittanilerle kız alıp vererek akrabalık bağını sağlamlaştırmışlardı.  Ancak Horri kökenlilerin Hatti sarayında ve yönetim kademelerinde etkin rol almaları sarayda iktidar mücadelesine ve iç karışıklıklara sebep olur. İsyan ve darbelerle zayıflayan imparatorluk Batı Anadolu’da yaşayan Trako-Frig’lerin (Ermenilerin ataları) ilgisini çeker. Trako-Frig’lerin Orta Anadolu’ya akınları ve güneyden de baskı uygulayan Muşki’lerin saldırıları sonucu Hatti yıkılır. Diğer taraftan Asur’lular da Anadolu’ya saldırılar düzenlemeye başlamıştır o dönemde. Batıdan ve güneyden gelen saldırılar Hitit İmparatorluğu ile beraber Muşki Krallığını da sona erdirir.

Bundan sonraki dönemde Anadolu ve yukarı Mezopotamya’daki Ari boyları Asur ve Ermenilerin atalarına vergi vererek küçük şehir devletleri halinde 400 yıllık bir suskunluk dönemi yaşarlar. Asur tabletlerinde bu dönemde Arilerin “Biani- Bihani” ismiyle tanıtıldığını görmekteyiz. “Bihani” Kürtçe “yabancı” anlamındadır. Uzun bir suskunluk döneminden sonra dağlık alanlara çekilen Bihani’lerin Nairi, Xaldi ve Med gibi büyük imparatorluklar kurdukları görülür.

Arya uygarlıklarında kral tanrı sayılmamıştır. Hatti siyasi yaşamında da kral devletin başı olup aynı zamanda ordu ve yargıyı temsil ediyordu. Ancak diğer eski çağ  uygarlıklarında Sami ve Mısırda kral tanrı veya yeryüzündeki temsilcisiydi.

Hatti kralının verdiği kararlar diğer Aryan yönetimlerinde olduğu gibi soylu meclisinde değerlendirilirdi. Hatti ceza yasaları incelendiğinde Kürt aşiret düzeni içinde bu yasaların ve uygulamanın hala devam ettiği görülecektir. Kürt aşiret yaşamında verilen kararlar “rı-ıspi” denilen yaşlılar tarafından değerlendirilip karara bağlanır.

Yazılı  kaya kabartmalarında sivil Hatti halkının kıyafetleri ile Aryan toplumunun kıyafetlerindeki benzerlik de dikkate değerdir.

Ayrıca Hatti’de ışık, güneş ve gökyüzü Aryalarda olduğu gibi inançsal ifadelerde yer bulmuştur. Doğaüstü güçlerle olan ilişkilerinde dua, fal, büyü, yeminler aynı olup, Kürdistan’da hala aynı şekilde devam etmektedir. Yine Zerduşt’un “ateş kültü” olarak Kürdistan’da hayat bulan, ‘yenilenmek ve tüm dertlerden kurtulmak için ateşin üstünden atlamak’ geleneği de Mezopotamya’dan Hatti’ye oradan da günümüz Kürdistan’ına kadar sürekliliğini koruyabilmiştir. (Newroz ateşinin üstünden atlama eylemi buna örnektir.)

Hitit arşivlerinde bulunan “KUMARBİ” Mitosunda da Mezopotamya kökenli tanrıların adları yer almaktadır, bu da Hatti Aryan inanç birliğini ortaya koymaktadır. Çünkü bu anlatım başka hiçbir kavmin arşivinde bulunmamaktadır.

Hatti’lerle bir başka benzerlik; büyü ve kötülüklerden kurtulmak için, gelinin eşikten içeri girmeden önce ayaklarının altında boş bir toprak kabın kırılarak evliliğin kötülüklerden korunması geleneğidir.

Diğer Hatti yazılı anlatımlarında ise genel hitabın “bak” sözcüğü ile başladığı görülmektedir. Bugün bile Kürtler konuşurken “feké ya da “zédé”  diyerek karşıdakine hitap etmektedirler.

Kısacası  Hatti-Hitit’lerin yaşam biçimi ve kültürel değerleriyle Aryan’lar arasında büyük bir benzerlik vardır, buna konuştukları indo-europan kökenli dil eklenince kökenlerini uzaklarda aramaya gerek kalmıyor.

Yani, “Hitit’lerin Anadolu’ya nereden geldikleri bilinmiyor” hikâyesi kültür yağmacılarının bir yalanıdır.

Özgür olmayanların tarihi olmaz anlayışı var olan tarihi değerlerin yağmalanması için bahanedir.

Turancılar da bu bahane ile Kürde ait olan her şeye ya el koymuş, ya da inkâr etmiştir.

Örneğin Osmanlı konuşma dili ve edebiyatında yer alan Kürtçe sözcükler etimolojik açıdan Türkçeyle uyuşmadığı için Farsçaya mal edilmiştir.

Binlerce yıl Ön Asya’da varlık bulan Aryan dili 1400 yıllık Arap kültür emperyalizmi ve 90 yıllık TC inkârına rağmen zengin sözlü edebiyatları sayesinde yok olmamıştır. Daha önceki yazılarımdan birinde Rus bilgini Halfin’in:”Kürtler dünyada en çok masalları olan halktır…” diyerek Kürt sözlü edebiyatına dikkat çektiğini belirtmiştim. Doğrudur, zengin dilleri ve sözlü edebiyatları Kürtlere direnme şansı vermiştir.

Dil toplumların kültür ve etnik kökenlerini belirleyen önemli bir unsurdur.

Aşağıdaki tabloda karşılaştırılan Türkçe Kürtçe ve Hititçe kelimelerin etimolojik benzeşmelerinden ortaya çıkan sonuç; Hitit’lerin Kürtlerle soydaş olduğu yönündedir.  

HATTİ  - HİTİTÇE

KÜRTÇE

TÜRKÇE anlamı

Mu

Beni, bana

Ta

Tı, te

Seni, sana

Gestug

Guh

Kulak

Nu

U

Ve

Pae

Pe, pé

Ayak

Tia

Téi

Geliyorsun

Gud

Ga

Öküz

Waşpéş”

Berpéş, berge

Giysi

Maş

Méş

Yürüyüş

suppi

Spi

Beyaz

Luli

Lulık

Boru

Piran

Péra, péşeng

Öncü

Katani

Kıtan

Keten (Kürtçeden geçmiş

Kuén

Kuştın

Öldürmek

Kuer

Kér

Bıçak

Purilli

Pırri

Bolluk

Hınk

Hınek

Biraz

Karuli

Kal

İhtiyar

Titika

Titika çav

Göz bebeği

Hastiyan

Hesti

Kemik

Pazi

Paşi

Arkadaki

Sara

Seri

Yukarı

Murri

Tıri

Üzüm

Apa

Eva

O  (işaret sıfatı)

Şıwat

Şevat, şevıt

Yangın

Da

Du

İki

Ti

Tı, tu

Sen

Zık

Zık

Karın

Nida

Nan

Ekmek

Şe

Ce

Arpa

Tiua

Tav

Gün ışığı

Mane’ra

Mane  ra

Mena ile

Zari

Zaru

Çocuk

Hurdar

şurdar

Savaşçı (kılıçlı)

Hari

Here

Git

Ebani

Bani

Yer

Sale

Sal

yıl

 Devam edecek) 

KAYNAK: *Arya Uyg. Kürtler S.M.Toli

01 Temmuz 2010 Perşembe 12:15

fktyasar@mail.com

 

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Kürt Tarihi (10)

 

fktyasar@mail.com

Resmi tarih egemenin yazdığı ve bilinmesini istediği tarihtir.

İşgalciler, talan ettikleri topraklarda kalıcı olabilmek için toplum hafızasını değiştirmek ister.

TC doksan yıldır Anadolu coğrafyasında bu taktiği uygulayarak, tüm Anadolu medeniyetlerinin Tük olduğunu empoze etmeye çalışmıştır.

Van’da okuduğum lise yılarında Urartu-Xaldi’lere ait tarihi eserleri görünce: “Neden bizim de bir tarihimiz yok, ya da bu toprakların tarihinde yerimiz var mı?” gibi cevabı zor sorularla içim burkuluyordu!

Çevremiz atalarımıza ait tarihi eserlerle kaynıyorken kendimizi yabancı hissediyorduk. Çünkü mevcut tarihi eserler ya Türklere, ya da gayrimüslimlere (Bizans, Ermeni, Asurî vb…) aitmiş gibi tanıtılıyordu.

Ancak, yalancının mumu fazla yanmadı.

XALDİ (Urartu)

Xaldi sözcüğü gerek etimolojik ve gerekse anlam bakımından Kürtçe olup tanrı ve sahip anlamlarını ifade etmektedir. Xaldi “L” harfinin düşmesi sonucu bugün Kürtler tarafından Xadi, xwedi, xuda, xudé gibi telaffuz edilmektedir.

Horri tapınma kültünde de yaratıcı otorite Xaldi ile benzeşen Xudena sözcüğüyle ifade ediliyordu. Xaldiler’in Horri-Mittani devamı olması ve aynı dili konuşup aynı tanrıya tapmalarından anlaşılıyor ki Xaldi/Urartu’lar da Horri-Mittaniler gibi Kürtlerin atalarıdır.

Araştırmacı -dil bilimci- Sayın L.Liberian bu konuda şöyle diyor:

“…Urartu ismine ilk defa ASUR Kralı Salmanasser zamanındaki tabletlerde rastlanmaktadır.(M.Ö.1270)Urartular, ülkelerine Xaldini veya Biani derlerdi. Biaini daha sonra Bian, Vian ve Van olarak değişmiş ve bugünkü Van Gölü, şehri ve bölgesine adını vermiştir. Urartu krallığı Horri uygarlığının bir devamı olarak meydana gelmiştir. Urartu dili Horri dilinin bir versiyonudur. Urartu ismi Asurca dağlık bölge Anlamına gelir. İncilde de bu bölgeye Ararat denir. Ayrıca Asurlular bu bölgeyi Nairi ismiyle de anmışlardır. Nairi ise Asurcada  nehirler ülkesi demektir…”

Neden bütün bilgiler Asur yazıtları referans gösterilerek verilmektedir diye sorarsanız eğer; TC’nin Kürdistan bölgesindeki arkeolojik çalışmalara sınırlı ve şartlı izin veriyor olması sebeptir, diyeceğim!

Osmanlı arşivleri bile bu korkuyla kısmen ve de şartlı  açılmaktadır. Özellikle Osmanlı yıllıklarının Kürtçe “SALNAME” (yıllık) diye Osmanlılar tarafından isimlendirilmesi içeriğinin de Kürtçe yazılmış olabileceği korkusunu yaratmıştır!  Öyle ya, Kürt realitesi ortaya çıkarsa eğer, 90 yıllık geçmişi olan suni Türk medeniyeti gölgede kalır, yoksa niyedir bunca korku?

Urartuların bilinen ilk Xaldi kralı 1. Sardori’dir. Sardori etimolojik yönüyle Kürtçe bir sözcüktür. Serdar (Ağacın başı),  Serdor (sıranın başı) vb gibi sözcükler Kürtçede çok kullanılmaktadır. Bu iki ismin yanı sıra “ser”  (baş) ile başlayan ve Türklere de geçen bir sürü Kürtçe isim hala Kürdistan’da kullanılmaktadır. Ör: Serhat, Serxan, Servan, Sercan, Serhenk, Server, Serber, Sertip, Serpil, Serok vb. gibi…

Kral Sardori – Serdori, Xaldi’nin başkentini gölün kıyısındaki kayalıklara kurarak sağlam bir kale yaptırır. Bıraktığı yazıtlarda da kendini Xaldini-Nairi kralı olarak tanıtmaktadır.

1.Sardori’den sonra başa geçen Kral Ispuini, güneyden gelecek Asur saldırılarına karşı Musasir Ardini – Mıçiçir adıyla anılan Gever ve Urumiye’nin Media  mıntıkasını ele geçirir ve Gelyé-Şin geçidini kontrolüne alır. Bölgede baş tanrı Xaldi’nin saygı görmesi için Gever Gelyé Şin girişinde bulunan Topız-ava’ya Asurca ve Horrice yazdırdığı  zafer stelini  diktirir.

Seksenli yıllarda Gever ovasında avlanırken geçmiş uygarlıklardan kalan sulama kanalları, Topız-ava, Xaldi-ava, Memk-ava ve Orişe (Musasir-Ardini) girişindeki harabeler ilgimi çekmişti.

Günümüz teknik imkanlarına rağmen kısmen ekilip biçilen Gever ovasının günümüzden binlerce yıl öncesinde tümüyle işlenmiş gibi kanal sistemiyle örülmüş olması beni şaşırtmıştı. Ancak esas şaşırtıcı olanı, bu kadim uygarlığın atalarımıza ait olduğunu öğrenmemdi, çünkü işgalci zihniyet eğitim sürecinde hafızamıza kirli bilgiler yüklemiş ve bizi bize  yabancılaştırmıştı.

Xaldiler’in Mıçiçir ya da Musasir Ardini  dedikleri Gever, o dönemde bilim ve kehanet kentiydi. Krallığın en büyük kâhinleri ve bilgeleri Geverde oturmaktaydı.

Xaldiler’i yöneten krallar ele geçirdikleri topraklarda bilim ve kehanete önem verdikleri gibi imar ve özellikle tarım alanında da büyük eserler yarattılar. Bugün Wan şehir merkezinde kullanılan 51 km uzunluğundaki Şamranaltı sulama kanalı, Wan kalesi, Çavuş tepedeki kale kalıntısı,  kaya yazıtları ve buna benzer bir sürü eser  binlerce yıl önce inşa edilen muhteşem uygarlığı günümüze kadar taşımıştır.

Bu uygarlığın en büyük yaratıcısı köle kralı olarak bilinen ve kurduğu köle kolonileri ile sulama kanalları ve kaleler yaptıran Kral Menua-Menuha’dır. Me-nu-ha da etimolojik ve anlam bakımından Kürtçedir. Me=bize, nu=yeni, ha=geldi, bize yenilik getiren anlamını taşır. Menua’dan sonra oğlu Ragışti ya da Argışti mirası devralır. Ar-gışti / Ra-gışti etimolojik ve sözlük anlam bakımından yine Kürtçedir. Ra= yükseltmek, geliştirmek, Gışti= hepsi, bütünü ifade eder. Böylece  Ragışti isminin Toplumu geliştiren, toplumu yücelten, ayağa kaldıran anlamında kullanıldığını anlamış oluyoruz. Muhtemelen bu isim başarılı icraatlarından sonra kendisine verilmiştir. Bazı liderlerin toplum tarafından isimlendirilmesi gibi…

Kral Ragışti, gerçekten de Urartu krallığını tarım ve imarda geliştirip yüceltmiştir.Erciş yakınlarında Titumina şehrini inşa eder ve Zilan deresinden kanal vasıtasıyla  su getirip ovanın sulanmasını sağlar.Yine Erzincan yakınındaki Altıntepe’de bir kale şehir kompleksini ve buna benzer eserler yaptırır.

Xaldi kralları, egemenlikleri döneminde Transkafkasya’dan Akdeniz’e, Fırat boylarından Urumiye’ye kadar ele geçirdikleri toprakları imar ederek büyük bir uygarlığın temelini attılar.

Kısacası Xaldi, başarılı kralları sayesinde Demir Çağındaki Anadolu uygarlıklarının en büyüğünü yarattı.

S.M.Toli şöyle der:”Xaldi krallığının merkezden uzak yerlerde büyük ve önemli şehirler kurması ve bazı yıkımlara rağmen yılmamaları onların halkın sosyal yaşamına ne derece önem verdiklerini ve kararlılıklarını göstermektedir… Merkezden uzak yerlerde düzgün planlı ve standart ölçülerde konutlarla şehirler oluşturan Xaldilerde yaşam düzeyinin günümüz ölçülerinde olduğu anlaşılmaktadır…” Doğrudur. Bu gün bile Kürt çiftçisinin Urartu kanallarıyla sulama yapması bunu  kanıtı sayılabilir.

Urartular-Xaldiler kuzeyden ve güneyden gelen saldırı hareketleri ile zayıflayınca  dağılmaya başlar. Bu dağılma MED imparatorluğuna fayda sağlar. Çünkü, Aryan aşiretler için yeni bir umut doğmuştur.

Horri-Mittani krallığının dağılması Urartu imparatorluğunu geliştirirken, Urartu krallığının dağılması da MED imparatorluğunu güç vermiştir. Aynı kültür değerlerine sahip aşiretlerin yıkılan imparatorlukların mirası üzerinde birlik sağlayarak yeni bir devlet kurması Aryan boylarının her yenilgi sonrasında izlediği yeniden yapılanmadır. Horri-Mittaniler, Urartular, Gotiler, Kassiler, Medler ve diğer Ari devletler bu şekilde ortaya çıkmışlardır.  

L.Liberian Urartuların sonu ile ilgili şunu söylemektedir:

“…Doğudan gelen Medler, İskitler ve Asur İmparatorluğu Urartu Krallığının varlığına son verdiler. Yunan general ve tarihçi Xenefon ve Yunan coğrafyacı Strabon, Medlerin Urartu’nun yönetimi altında yasayan Ermenileri Urartu yönetiminden kurtardıklarını yazmaktadır. Ortaçağdaki Ermeni kaynakları da Urartu devletinin yıkılmasında Med-Ermeni ilişkisini doğruluyor. Milattan sonra 410-490 yıllarında yasayan Ermeni tarihçi Movses Khorenatsi, ‘Paruyr Skayordi’ adli bir Ermeni prensin Med kralı Cyaxares’e Urartu krallığını yıkmak için yardim ettiğini yazmaktadır. Bu yardım sonucunda Ermeniler de Orontid hanedanlığını kurmuşlardır. Ancak, daha sonra Med kralı Astyages Orontid hanedanlığını da ele geçirmiştir…” 

(Kaynaklar:

-Arya Uyg.Kürtlere S.M.TOLİ

-Kürdistan Tarihi E.Xemgin

-L.Liberian

 

03 Ağustos 2010 Salı 19:51

Devamı var)


 

ETİKETLER :
Diğer Kultur-Sanat-Yasam haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA