Posof’un Kurtuluşunu Fransa’nın Bordeaux kentinde Kutladılar
Fransa’nın Bordeaux kentinde faaliyetlerini sürdüren Posoflular Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği yönetiminin organize etmiş olduğu Ardahan ili Posof İlçesi’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıldönümü kutlamalarına ilgi beklenenin üzerinde oldu.
Bordeaux’da Espace D.S. salonunda yapılan kutlamalarına Posof Belediye Başkanı Cahit Ulgar, T.C. Bordeaux Başkonsolosu Türker Oba, Cenon Belediye Başkanı Alain David, Başkan Yardımcısı Hürizet Günder, Meclis üyesi Cihan Kara, Bordeaux’da faaliyetlerini sürdüren derneklerin başkanları ve çok sayıda Posoflu katıldı. Programda açılış konuşmasını yapan Dernek başkanı Mustafa Işık “Posof’ta her yıl 2 Martta kutlanan Posof’un düşman işgalinden kurtuluşunun, Bu sene 94. yıldönümü kutlamalarını Bordeaux’ya da taşıyarak kutlamak istedik. Burada yaşayan genç neslimizin de tarihimizi bilmesini amaçladık. Bu sene ilk defa Posof’tan gelen Belediye Başkanımız Sayın Cahit Ulgar’da katılarak bizi onurlandırmışlardır. Bu vesile ile Bordeaux ile Posof arasında bir köprü de kurmuş olduk. Sayın Cenon Belediye Başkanı Alain David, ile yaptığımız görüşmede Posof ile kardeşlik anlaşması imzalayacaklarını söylediler. Bu biz Posofluları mutlu etmiştir. Derneğimiz aktif olarak hareket çalışmalarına başlamıştır, yönetim olarak hemşehrilerimden desteklerini artırmalarını talep ediyoruz ” dedi.
T.C. Bordeaux Başkonsolosu Türker Oba konuşmasında “Posof’un yabancı işgalinden kurtuluşunun 94. Yılını idrak ettiğimiz bu anlamlı günde sizlerle birlikteyiz. Başta Dernek Başkanımız olmak üzere, yönetimine ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Posof Tarihte çok göç vermiş şirin bir ilçemizdir. Posof aynı zamanda ülkemiz için çok önemli başarı göstermiş kişiler yetiştirmiştir. Posof kültürel anlamda zengin bir ilçedir. Vatandaşlarımız kendi öz kültürlerini unutmadan bulundukları ülkelerin kültürlerine de entegre olmalıdır. Böylece kendi kültürlerini de yaşadıkları ülkelerde tanıtmalıdırlar. Bunu Posofluların çok iyi yaptığını görüyoruz” dedi.
Cenon Belediye Başkanı Alain David konuşmasında Posofluların bölgesinde yoğun olarak yaşadığını söyleyerek Belediye Başkan Yardımcılığına kadar gelen Posoflu birini yetiştirdiği toplumun ne kadar aktif olduğunun bir göstergesi olarak gördüğünü söyledi. Geçen yıl Posofluların aracılığı ile yine yoğun yaşadıkları İnegöl yanında da Isparta Yalvaç ile birlikte kültürel anlaşma yaparak kardeşlik projesi imzaladıklarını ifade eden David yakında bunu Posof Belediyesi ile gerçekleştireceklerini söyledi.
ECDADIMIZA SORUMLULUĞUMUZ GEREĞİ POSOF’A SAHİP ÇIKALIM
Posof Belediye Başkanı Cahit Ulgar Fransa’nın Bordeaux kentinde Posoflular Yardımlaşma, Dayanışma ve Kültür Derneği tarafından organizesi yapılan Posof’un Kurtuluşunun 94. Yılı kutlama programına katıldı. Burada Posoflulara hitaben yapmış olduğu konuşmasında “Ulgar Dağının arkasındaki saklı cennet Posof için canlarını vererek kurtaran ecdadımıza olan sorumluluğumuz gereği Posof’a sahip çıkalım” dedi. Ulgar konuşmasının devamında şunları söyledi; “Yaklaşık bir yıldır seçildiğim Belediye Başkanlığı görevimde Yurtiçinde birçok yerde hemşehrilerimle beraber oldum. Bugün ise Avrupa’da siz değerli hemşehrileriminle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Posof bildiğiniz gibi en çok göç veren şirin bir ilçemizdir. Bize canları ile bu toprakları bahşeden ecdadımıza karşı bir sorumluluğumuz vardır. Ata dede topraklarımıza sahip çıkmak gibi bir görevimiz vardır. İlçemizde nüfus konusunda büyük sıkıntılarımız var. Geçmişte bu göçleri meşru kılan birçok sebep vardı. Şimdi çalışmalarımızla ve günümüz imkanları ile bunu tersine çeviriyoruz. Ulaşım konusu, eğitim konusu vardı. Sağlık vardı, ekonomik koşullar vardı. Posof’a yeni bir hastane açıyoruz. Eğitim ile ilgili önemli atılım yaptık. Posof’a yüksekokul açılıyor. Ulaşım bir sorundu, günümüzde buda çözüldü. Kars ve Tiflis üzerinden çok kısa bir sürede Posof’ta oluyoruz. Ulgar dağına tüne projesi devlet tarafından yürütülüyor. Konaklama sorununu kısmı olarak çözdük, yakında TOKİ toplu konut yapacak büyük ölçüde bu sorunu da çözmüş olacağız. Arzu ederseniz kayıt yapılarak sizde konut edinebilirsiniz. Posof artık eski Posof değildir. Sizden aldığımız güçle sizlerin katılı ile yeni gelişen bir Posof’tan bahsedebiliyoruz. İlçemizde Tarım ve Hayvancılık ile ilgili önemli çalışmalarımız var. Ekonomik anlamda gelişmişlik sağlanacaktır. Hayvan pazarı inşa ediyoruz. Posof’un değişimini ve doğal güzelliğini hep birlikte yaşayalım. Önümüzdeki yaz Posof’ta birçok kültürel aktivitelere düzenlenecektir. Biz Belediye olarak 25 Temmuzda Posof’ta Aşıklar ve Türkü şöleni düzenliyoruz. Sizleri baba ocağı Posof’a davet ediyorum. Avrupa’da doğup büyüyen çocuklarınızı alıp Posof’a gelmenizi ata dede topraklarınızı tanıtmanız toplumumuz açısından çok önemlidir. Özünden uzaklarda yabancı gurbet elde doğup büyüyen çocuklarımıza Posof’u anlatmanın en güzel yolu Posof’un suyunu içirmek ve havasını teneffüs ettirmektir.”
POSOF’UN TARİHİ ANLATILDI
Daha sonra Posof’un tarihini anlatmak üzere sahneye davet edilen Fransa’da yaşayan Posoflu Gazeteci-Yazar Burhan Özkoşar konuşmasında “Osmanlı imparatorluğu döneminde Posof’umuz, Ahıska ile birlikte birçok kez el değiştirmiştir. Buna rağmen Posof en fazla 93 harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşlarında 40 yıl boyunca işgal altında kalmıştır. Ancak birinci dünya savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu toprakları masa üzerinde paylaşılmış, Posof’umuzun bulunduğu coğrafya Gürcülere bırakılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlatılan Kurtuluş savaşı top yekûn bir savaş olmuştur. Dedelerimizin bizzat düşmana karşı savaşarak yeniden kazandıkları topraklar, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletine katılmıştır” dedi.
POSOFLU SANATÇI COŞTURDU
Konuşmaların ardından Türkiye’den gelen Posoflu ses sanatçısı Mehmet Akbulut sahne aldı. Bordeaux ve Çevresi Türk Okul Aile Birliği Folklor ekibi ve Posoflu minikler sahnede sergiledikleri yöresel folklor ile büyük alkış toplamayı başardılar.
Sanatçı Mehmet Akbulut ise kendine has bir üslup ile okuduğu yöresel türküler ile salondakileri bazen duygulandırırken hareketli türküler ile de coşturdu. Sahnede halay tutan Posoflular ve salondaki misafirler gece boyunca sanatçı Mehmet Akbulut’un türküleri eşliğinde gönüllerince eğlendiler.
POSOF’UN TARİHİ AHISKA’DIR
Posof’un tarihi anlatılırken Ahıska’dan ayrı düşünülmemelidir diyen DATÜB (Dünya Ahıska Türkleri Birliği) Avrupa Temsilcisi Posoflu Burhan Özkoşar “16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşmasında masa başında çizilen sınırlar ile kaybedilen Ahıska ve bölgesi unutulmamalıdır. Poshov bölgesi Ahıska’ya bağlı olduğunu vurgulayarak Posof’un ve bölge insanının acı kaderinin 1826 yılında Rusların bölgeye gelmesi ile başladığını söyledi. 1829 yılında yapılan Edirne Antlaşması ile Osmanlı yönetimi bölgeyi Ruslara terk ederek askerini çekmiştir. 1877 yılına kadar bölge halkı Ruslara direnmiş teslim olmamıştır. Önemli kahramanlık destanları yazdığını unutmamak gerektiğini söyleyen Özkoşar halk arasında 93 harbi diye adlandırılan 1877 Osmanlı Rus Savaşı sonrasında bölge tazminat olarak Ruslara bırakıldığını ve 1917 yılına kadar 40 yıl boyunca Rusların yönetiminde kaldığını hatırlattı. 1917 yılında Rusya’da Bolşevik devrimi sonrasında kurulan Sovyetler Birliği bölgeden Rus askerini çekerek Gürcülere bırakmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrasında 2 Mart 1921 tarihinde Posof kurtularak yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine dahil edilirken, 6 552 kilometre karelik Ahıska Gürcistan sınırları içinde bırakıldığını, bir toplumu bu şekilde ikiye bölündüğünü ifade etti.
2 Mart 1921’ de Posof Kurtarılırken Ahıska neden sınırların dışında kalmıştır?
1828 tarihinde başlayan Rus işgalinden sonra defalarca kahramanlık örneği sergileyen Ahsıka ve Poshov bölgesi Kurtuluş savaşı esnasında da mertliklerini göstermiştir. Bunlara rağmen Posof, 2 Mart 1921 tarihinde kurtarılarak yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti topraklarına katılırken Ahıska neden sınırların dışında kalmıştır?
Bu sorunun cevabını Dünya Ahıska Türkleri Birliği Avrupa Temsilcisi Gazeteci-Yazar Burhan Özkoşar yaptığı bir saatlik sunumda verdi.
Bölgenin kısa bir tarihçesini yapan Özkoşar, Posof’un Ahıska ile birlikte düşünülmesi gerektiğini vurguladı. Poshov bölgesinin tarihte Ahıska’ya bağlı olduğunu söyleyerek Türk askeri Borjum’a gitmişken 16 Mart 1921 Tarihinde yapılan Moskova Antlaşması ile masa başı oyunlarla 6 252 km2’lik Ahıska ve bölgesini kaybedildiğini anlattı.
Önce Ahıska ve Posof’un nerede olduğunu projeksiyon yardımıyla harita üzerinde göstererek konuşmasına başlayan Özkoşar günümüzde halen bölge üzerinde ekonomik ve siyasi oyunlarla etnik yapıyı bozmaya çalıştıklarını ifade etti.
POSOF & AHISKA NERESİDİR?
Posof ve Ahıska Türkiye’nin kuzeydoğusunda Gürcistan’ın ise güneybatısında bulunan bölgedir. Posof bağlı bulunduğu Ardahan’a 74 km, Ahıska’ya ise 17 km uzaklıktadır.
Binlerce yıllık geçmişi olan bölgenin tarihi İskitlere kadar dayanmaktadır. Bölge, tarih boyunca birçok farklı yönetime tanıklık etmiştir. Eski bir Türk yurdu olan Ahıska ve Posof Oğuzlarla birlikte 481 yılında başlayan ve 1068 yılında Selçuklularla devam etmiştir.
Posof’un da bağlı bulunduğu Ahıska, Kafkasya’da Moğol-İlhanlı Devleti hâkimiyeti döneminde, 1268 yılında bir hükûmet olmuştur. Kıpçak Atabekleri Hükûmeti adıyla anılan bu hükûmet, 310 yıl ayakta kalmış; İlhanlı Devleti’nin inkırazıyla Safevî Türkmen Devleti’nin nüfuzuna geçmiştir.
Gürcü kaynakları bu hükûmeti Sa-Atabago adıyla anmaktadır. Osmanlı ordularının Kafkasya/Şark Seferi sırasında, 1578 yılında Osmanlı’ya intikal eden Ahıska, Çıldır Eyaletimizin başkenti olmuştur.
250 sene devam eden Osmanlı Devri, 1828 Savaşıyla sona ermiştir.
BÖLGENİN ESARET YILLARI
Bölgede uzun yıllar sorunsuz yaşam süren Müslüman Halklar, 1828 tarihinden itibaren Osmanlı'da olduğu gibi Çarlığa da Siyonistlerin sızmasıyla işgal, baskı, zulüm ve çile dolu hayat dönemi başladı. Ahıska, Posof ile birlikte 1829 – 1877 yılları arasında Osmanlı ve Rus yönetimleri arasında defalarca el değiştirmiştir.
Halk arasında 93 harbi diye adlandırılan 1877-1878 Osmanlı Rus savaşları sonucunda Edirne antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu Ahıska, Batum, Ardahan, Kars ve Artvin’i savaş tazminatı olarak, Ruslara bırakmıştır.
1877 yılından 1917 yılına kadar 40 yıl boyunca Rusların yönetimine geçen bölge, 1917 siyonist Ekim devrimi ile Rus askerlerinin çekilmesiyle de Gürcülere terk edilmiştir.
16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova antlaşmasına göre talihsiz bir şekilde ve tamamen masa başı oyunlarla Ahıska, Gürcistan sınırları içinde kalırken Posof ise yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil edilmişti.
Ahıska Kalesinin kuşatılması, kalenin Ruslar tarafından hücumla ateşe verilmesi ve ahalisinin katliama tabi tutularak şehrin ele geçirilmesi
Yabancı kaynakların ve bilhassa Rus askerî yazarlarının bu konudaki beyanları şöyledir: “Ruslar, 22 Ağustos günü, Türkleri teslim olmaya davet ettiler. Buna karşı Türkler kalenin surları üzerinde cevaben, din ve namus müdafaası uğrunda ölmeyi, teslim olmaya tercih ettiklerini bildirdiler. Köse Mehmed Paşanın kalede bıraktığı 5.000 muhafız asker, Ahıska’yı müdafaa etmekteydi. Ahıska sâkinleri de cengâver ve yiğit ahaliden ibaret bulunduğundan, bu 10.000 nüfusu da kale muhafızlarına ilâve etmek gerekir. Ahıska, esasen 50.000 nüfuslu, zengin ve büyük bir şehirdi.”
John Baddeley, bu hususta ayrıca şunları da yazmaktadır: “Eğer Rusların gelmesini dört gözle bekleyen Yahudi ve Ermeni azınlığı saymazsak geriye kalan Müslüman halk, savaşçı ve cesur insanlardan meydana geliyordu. Bunlar, kadınları da dâhil olmak suretiyle, hayatlarını, evlerini ve mallarını sonuna kadar savunmaya karalıydılar. Ruslara gülerek kendilerine olan güvenlerini şöyle ifade ediyorlardı: Siz, gökyüzündeki ayı, Ahıska’nın camisindeki hilâlden çok daha kolaylıkla sökebilirsiniz, diyorlardı.”
Posof’un da bağlı bulunduğu Ahıska’da her bir hane ayrı bir kale gibiydi. Bir adım İlerlemek için Rus askerlerinin sellerle kan akıtması gerekiyordu
Ahıska’yı dört bir yandan kuşatan Rus kuvvetleri şehre acımasızca saldırıya geçtiler.
Ruslar, külliyetle akıttıkları kanlar bahasına ancak bir hane zapt edebiliyorlardı.
Rus general Kuropatkin ve arkadaşları bu elîm faciayı şöyle aktarıyorlar:
“Ahıska’nın muhafızlarıyla yerli ahalisinden erkeklerinin yiğitlik ve fedakârlığını tasvir etmek lâzım değildir. Ahıskalıların o esnada hiçbir yerde misli ve menendi görülmemiş bir tarzda ateşe atılan kadınlarını hatırlamak vak’anın tasvirine kâfidir. Türk kadınları ellerinde kılıç bulunduğu hâlde Rus askerleri üzerine arslanlar gibi hücum ederek atılıyor, muharebeden vazgeçmiyorlardı.
Çaresiz kalan kahraman kadınlar ise yine canlı olarak Ruslara teslim olmayı kabul etmiyor; teslim olmak ve esaret felâketine düşmektense kendilerini diri diri yangın alevleri içine atıyorlar, alevlere gömülüp cesetlerini kül, ruhlarını Allah’a teslim ediyorlardı.”
İngiliz John Baddeley bu hususta şunları yazıyor; “Çevredeki binaların ateşe verilmesi üzerine, gecenin gelmesiyle yarıda bırakılan çarpışmalar, bu alevlerin aydınlığı altında yeniden başlayarak görülmemiş bir şiddet ve öfkeyle bütün gece boyunca sürdü. Genç ve yaşlı olsun bütün şehir halkı, kendilerini ve evlerini savunmak için büyük bir cesaretle savaştı. Kadınlar, canlı olarak gâvurların eline geçmektense yanan binalara dalarak canlı canlı yanmayı tercih ediyorlardı. Bir camide toplanan 400 kişinin tamamı diri diri yandı. Rus askerleri, inatçı bir direnmeyle karşılaştıkları durumlarda, her zaman yaptıkları gibi ele geçirdiklerini öldürmeye başladılar. Normal durumlarda sessiz ve sakin olan Ruslar, öfkelendikleri zaman dünyanın en vahşi ve acımasız insanları oluyorlardı.”
Ferîk Ahmed Muhtar Paşa diyor kİ;
Ahıskalılar, Türk celâdet ve kahramanlığını Ruslara göstermişlerdi. Dünya harp tarihinde Türklere en büyük bir celâdet/yiğitlik sayfası açan Ahıska Kalesi, cebrî hücumunda erkekler bir yana, genç, güzel Türk kızları ve kadınları dahi Ruslar tarafından her yanı ateşlere verilen şehir mahallelerinin taraf taraf göklere ser çeken müthiş ateşleri, alevleri, yağan kıvılcımları arasında azap melekleri gibi yalın kılıç ellerinde, dökülmüş saçları omuzlarında bulunmak üzere rastgeldikleri Rus askerleri üzerine Jan Dark gibi ilâhî bir şecaat-i mehabetle (müthiş bir yiğitlikle) atılıyorlar; kanlara bulanarak ve ateşler içinde yanarak vatanları uğrunda tatlı canlarını Cenâb-ı Erhamerrahimîn’e teslim ediyorlardı.
Ahıska müdafaası, 1828 savaşına en büyük şân ve şeref veren beşeriyetin çok üstünde denebilecek emsâli görülmemiş bir müdafaa-I safderâneydi (yiğitçe savunmaydı). Ahıska’yı savunan kahramanlar, Türkiye Devleti’nin askerî namusunu bu savaşta muhafaza etmişlerdi. Ruslar, katliam ve yangın gecesinin ertesi günü ele geçirdikleri kale nâmına kanlara boyanmış, enkaz ve kül yığınlarından müteşekkil bir harabe görmüşlerdi.
Yanarak kül hâline gelmiş ve bir harabe yerine dönmüş bulunan bütün şehir sabahleyin Rusların elindeydi. Artık Ruslara Erzurum ve Anadolu yolu açılmıştı…
Ruslar Erzurum’a kadar geldiler. Ahıska ve bölgesi, 14 Eylül 1829 tarihinde imzalanan Edirne Anlaşması ile savaş tazminatı olarak Ruslara bırakıldı. Bunun karşılığında Ruslar Erzurum ve Kars’ı boşalttılar.
Bu durum karşısında Posoflu Aşık Üzeyir (Fakiri) dönemin Padişahına hitaben bir dörtlüğünde şöyle der;
Ahıska gül idi gitti
Bir ehl-i dil idi gitti
Söyleyin Sultan Mahmud'a
İstanbul kilidi gitti
Ahıska ve Posof Osmanlı imparatorluğu ile Rusya arasında defalarca el değiştirmiştir. En son Kırım Savaşı esnasında kısa bir süreliğine Türk hâkimiyetine geçse de 1877 – 1878 (93 harbi) Osmanlı – Rus Savaşı’nın ardından Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi Savaş Tazminatı olarak Ruslara bırakmıştır.
1917 yılında Bolşevik ihtilalinin ardından Bolşeviklerin Osmanlılar ile imzaladıkları Brest-Litovsk Antlaşması gereğince Kars, Ardahan ve Batum Osmanlılara bırakıldı. Ahıska halkı da Sovyetlerin ilan ettikleri oto-determinasyon haklarını kullanarak Osmanlı’ya katıldıklarını ilan ettiler. Fakat 30 Ekim’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Batum ve Ahıska terk edildi. Doğu cephesinde uzun süren çatışmaların ardından nihayet Posof 2 Mart 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtuldu. Ancak, 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile Batum ve Ahıska Sovyet Gürcistan’a bırakıldı.
Çarlığın yıkılması ile kurulan bolşevik rejim, dil,din kültür vb. anlamda soykırım hareketine dönüşmüş, perde arkasındaki siyonistler bölge halklarına yüzyıllar sürecek darbeler vurdular. Medreseleri ve ticarî hayatıyla ünlü Ahıska şehri, Rus istilâsından itibaren küçük bir kasaba hâline gelmiş; halkın bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş, zamanla bölge tenhalaşmıştır.
Çar hükûmeti, Müslüman halkı halkın isteği doğrultusunda askere almıyor, onun yerine 40 manat para alıyordu. Bayındırlık ve imar işlerinde Çarlık döneminde bölge altın çağını yaşadı. Mükemmel bir altyapının yanı sıra, harikulade eserler ve yapılar bu dönemlerde ortaya çıktı. Özellikle Kars'ın tarihi dokusu Çar'lığın imar politikaları ile Kars'ı tarihi ve turistik açıdan eşsiz bir şehir haline getirmiştir...
Osmanlının zayıflama dönemi, TC döneminde bölge tarihinin en karanlık dönemini yaşadı. Ermeni çeteciler, sağ-sol, ekonomik siyasi ablukalar tüm bölgenin boşalmasını adeta bitmesini beraberinde getirdi...
Ak Partiye kadar T.C'deki diktatöryel ve derin işgalci yapı, dinî ve etnik farklılıkları daima diri tutarak, körükleyerek, halkı birbirine düşman ederek, askeri darbelerle halkı biçerek, bölge halkını birbirine düşman etmiştir.
BÖLGE ÜZERİNDE YAPILAN ULUSLARARASI ANTLAŞMALAR
• Brest Litovsk Barış Antlaşması – (3 Mart 1918)
• Batum Antlaşması – (4 Haziran 1918)
• Gümrü Antlaşması – (3 Aralık 1920)
• Moskova Antlaşması – (16 Mart 1921)
• Kars Antlaşması – (13 Ekim 1921)