Tehlikeli oyunlar

Tehlikeli oyunlar
Bu haber 2015-01-05 10:16:55 eklenmiş ve 571 kez görüntülenmiştir.

Tehlikeli oyunlar

Aslında PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın son Müzakere Süreci Taslağı ile Çözüm Süreci'ne dair umutlar yeniden yeşermişti. 2014 yılının son ayında yeniden barış ve demokratik çözüm umutları gelişmişti. Arada bir sert açıklamalar yapılsa da, taraflar sürece dair bağlılıklarını ifade ediyor ve bunun gereklerine uygun davranacaklarını belirtiyorlardı.

PKK, İmralı'dan gelen taslağa hemen evet demiş ve ertelenmeksizin uygulanmasını istemişti. Söz ve davranışlarını artık bunun gereğine göre ayarlayacağını belirtmişti. PKK'nin gençlik örgütlenmesi yaptığı toplantı sonucunda "Eylem çizgisinde bazı düzeltmelere gittiklerini" kamuoyuna duyurmuştu.

PKK'den gelen tüm bu adımların hükümet cephesinde de belli bir karşılığı oluyordu. AKP hükümetinin ilgili bakanları konu üzerine dikkat ve duyarlılık uyarıları yapıyorlardı. Hükümetin de böyle bir tutum göstermesi herkeste yeni bir heyecanın oluşmasına yol açmıştı. "Herhalde bu sefer olacak" kanısı herkeste uyanmaya başlamıştı.

Fakat ne olduysa işte böyle bir anda oldu. Olumlu havanın giderek artmakta olduğu bir ortamda 27 Aralık Cizre olayları ortama bir bomba gibi düştü. Silahlı çatışmalar oldu, insanlar vuruldu. İmralı görüşmeleri çerçevesinde oluşan umutlu hava birden bire neredeyse buz kesiliverdi.

Peki ne olmuştu? Hava olumluya doğru giderken böyle çatışmalı bir ortam nereden doğmuştu?

Söz konusu sorulara AKP hükümeti cephesinden verilen cevap "PKK-Hizbullah çatışması" biçimindeydi. Bazıları bunu daha somut olarak "HDP-Hüda-Par çatışması" biçiminde ifade ediyordu. Tabi burada Hüda-Par sahipleniliyor, sorumluluk HDP'ye yüklenerek suçlanıyordu. Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, sanki her şeyi kendisi yapmış gibi son derece emin bir halde bu tür ifadelerde bulunuyordu. "PKK'ye karşı mücadelede en etkili silahın Hüda-Par olduğunu" söyleyen ve yazan AKP'liler bile vardı.

Aslında AKP cephesinden yapılan söz konusu açıklamalar olayı önemli ölçüde aydınlatsa da, olaylar üzerine genel kanaat "Provokasyon olduğu" yönündeydi. Birçok çevre, söz konusu olaylarla müzakereye doğru giden sürecin dinamitlenmek istendiğini ifade ediyordu. Peki ama, o halde provokatör kimdi? Eğer bu tanımlama doğruysa, o zaman provokasyonu yapan kimdi?

DBP, HDP, DTK çevrelerine göre ise, olayları Hüda-Par denen grubun saldırıları başlatmıştı. Dolayısıyla suçlu ve sorumlu oydu. Kendilerinin hiçbir siyasal partiyle çatışmalı olma gibi bir durumları söz konusu değildi. Tabi bir de polisin tutumu saldırıları körükleyiciydi, dolayısıyla AKP hükümetinin tutumu da olayları çıkartan bir etkendi.

Şimdi tüm bu olup bitenlere ne demeli? Çok açık görülüyor ki, olaylar ciddi ve tehlikeli oyunlar oynanıyor. Demokrasi ve Kürt düşmanları tarafından yeni bir konsept oluşturulmuş, uygulamaya konuyor. Bu nedenle olup bitenlerin daha ciddi ve derinlikli incelenmesi ve daha doğru sonuçların çıkartılması gerekiyor.

Pratik olaylar bakımından DBP, HDP, DTK çevrelerinin ifade ettiği görüşlerin doğru olduğu anlaşılıyor. Çünkü gerçekten de olayları ilk başlatan ve gece saldırı yapanlar Hüda-Par çevreleri. Hem de bu çevreler polis tarafından korunuyor ve ateşli silah kullanıyor. Ama silahlı saldırı yapanların hepsi bunlar mı? Başka silah kullanan yok mu? Yine saldırılar Hüda-Par kılığı altında yapılıyor ama, saldırganlar gerçekten de Hüda-Parlı mı? Yoksa Hüda-Par kılığına girmiş başkaları mı? İşte bu soruların yeterince aydınlatılması gerekiyor.

Diğer yandan, süreç itibariyle olayların bir provokasyon olduğu görüşü de şüphesiz doğru. Çünkü, tam da ortamın yumuşadığı ve müzakere havasının oluştuğu bir ortamda Cizre olayları söz konusu ortamı dinamitlemiş ve tam bir provokasyon işlevi görmüştür. Bundan hiçbir biçimde asla kuşku duyulamaz. Ama söz konusu provokasyonu yapanlar kimlerdir?

Bu noktada "Süreç karşıtları" cevabı verilebilir. Peki ama, süreç karşıtları kimlerdir? Örneğin süreç karşıtlarının dış ayakları var mıdır? Örneğin ABD ve İsrail işin içinde olabilir mi? Kuşkusuz bu sorulara "Yok" denilemez. Fakat her kötülüğü dıştan arama anlayışı da doğru değildir. Olayın içinde dış güçler olsa bile, onların içteki bir soruna veya zayıflığa dayanarak müdahalede bulunduğu da bir gerçektir.

Diğer yandan, çokça alıştığımız bir görüş olarak, acaba olayların arkasında yine "Derin güçler" mi var? Kuşkusuz bu soruya da "Yok" denilemez. Hatta bu durumu ciddiyetle ele alıp derinliğine incelemek gerekir. Eğer böyle ise, o zaman derin devlet çözüm sürecine karşıt demektir. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın sıkça vurguladığı gibi "Darbe mekaniği" devreye girmiş anlamına gelir.

Yine darbe mekaniğiyle de bağlı olarak, son bir yıldır her kötülüğün sahibi görülen "Paralel yapı" işin içinde olamaz mı? Yani olayların arkasında Fetullahçılar bulunamaz mı? Elbette olabilir. Söz konusu olayların arkasında hem derin devlet, hem de Fetullahçılar olabilir. Olayları Hüda-Par'ın çıkarmış olması da bu durumu teyit edici niteliktedir.

Fakat bu durumda, yani eğer gerçekten durum böyleyse, o zaman hükümetin ortaya çıkıp gerçekleri kamuoyuna izah etmesi gerekmez mi? Toplumu bu temelde bilgilendirmesi doğru olmaz mı? Elbette doğru ve gerekli olan budur. Ancak AKP hükümeti bunu yapmamaktadır. Böyle yapıp halkı bilgilendireceğine, olayları "HDP-Hüda-Par çatışması" olarak yansıtmakta ve HDP'yi de suçlu göstermektedir. Yani AKP hükümeti olaylarda taraf olmakta ve Hüda-Par'ı desteklemektedir.

İşte kafaları karıştıran ve püf nokta olan da budur. Acaba provokatör hükümetin kendisi midir? Söz konusu provokasyonu AKP hükümetinin kendisi mi yapmaktadır? Bu biçimde oyalama ve erteleme ile süreci boşa çıkarmak mı istemektedir? Öyle ya, açıktan sürece karşı çıkmanın kendisine oy kaybettireceğini bildiği için, sürece sahip çıkıyor görünüp de gizliden bu tür olaylarla süreci sabote etmek mi istemektedir?

Eğer böyle ise, o zaman durum çok daha vahimdir ve AKP tehlikeli oyunlar peşindedir. Bu nedenle AKP'nin gerçek yüzünü ortaya koyması gerekir. Bu noktada AKP'nin kullandığı araç ve yöntemler de çok tehlikelidir. Dikkat edilirse, komplo ve provokasyon gibi yöntemlere başvurmakta ve Hüda-Par gibi araçları kullanmaktadır. Daha önceki süreç de göz önüne getirilirse, devlet ve hükümetin PKK'ye karşı MHP, BBP ve Hüda-Par gibi güçleri kullanmak ve bunları PKK ile çatıştırmak istediği anlaşılmaktadır.

Bu yöntem 1970'lerde 12 Eylül cuntasının kullandığı bir yöntemdir. Yine 1990'larda Güreş-Ağar-Çiller çetesinin kullandığı bir yöntemdir. Her iki dönemin sonuçları da ortadadır. Dolayısıyla hiç kimsenin bu tür tehlikeli yöntemleri bir daha kullanmaması gerekir.

Anlaşılmaktadır ki, ortada "PKK-Hizbullah çatışması" veya "HDP-Hüda-Par çatışması" gibi bir durum yoktur. Olan, Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı Hüda-Par maskeli devlet ve hükümet saldırısıdır. AKP hükümeti böylesi çok tehlikeli bir oyuna başvurmaktadır ki, herkesin bu gerçeği çok iyi görüp buna göre tedbir ve mücadele içinde olması gerekir.

ÖZGÜR GÜNDEM

ETİKETLER :
Diğer haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA