FAAİL KİM, BULUP PARÇA PARÇA EDELİM…
Türkiye’de toplumsal olaylar patlak verdiğinde her kesim birbirini suçlayarak fail ve provaktör arayışına giriyor. Kobani –İşid olaylarında giderek artan olaylarda da bu böyle oldu. Bu tam bir gerizekalılık, gerizekalılığın tavan yapma durumu.
1914-2014 Yüzyıl önce bu coğrafyayı dizayn edenler yüzyıl boyunca hiçbir zaman boş durmadılar. Yine dizayn etmeye başladılar. Bir başka deyişle bölgemizdeki failler yüzyıl önce olduğu gibi bugünde aynı. Devletleri yıkan bölgeyi parçalayan firmalardı.
Bu olayların günümüzdeki uygulayıcıları ise, İsrail, ölmüş diktatörler, Esad, paralel yapı, Maliki, Sisi vb. uluslararası derin yapılanma ve derin devletin özel harp ve psikolojik harp ajanları ve içerdeki işbirlikçileriydi. Dün olduğu gibi aynı şekilde oyunlarını sahnelemek için uygun ortam yaratmak ve uygulamak için uzmanlardı. Yüzyılların tecrübe ve birikimine sahiptiler…
Fail belli ve yüzyıllardır aynı. Hiçbir zaman değişmedi sadece uygulama araçlarını zamana ve zemşine göre yöntemlerini değiştirdiler. Burada olayların failini, fiilini arama yerine yapılan fiillerden İktidar ve muhalefet dahil olmak üzere herkesin kendi geriliklerini, cehaletini test etmesi gerekiyor.
Yüzyıl önce ne olmuştu: Bölge parça parça edilmiş Araplar 20-25, Kürtler 6-7 parça hepsinin arasına sahte sunni sınırlar. Bu parçalar üzerinde diktatörlükler. Diktatörlerin tek görevi ise halkları soykırıma uğratma, halkları nefessiz bırakma, köleleştirme ve bitirme…
Ve 21. Yüzyılın ilk çeyerğinde Türkiye coğrafyasında emperyal amaçlar gütmeyen, bu parçalanmayı ve uyduruk yapıyı bitirmeye çalışan, insani-İslami hakkı-halkı üstün tuttan bir iktidar ortaya çıkmaya başladı çekim merkezi olmaya başladı. Bunun sonucunda 300-400 yıldır yapılmayan başarılmayan şeyler başarıldı:
Kürtler-Türkler birlikte üretime, ürettiklerini dünya pazarlarına sunmaya başladılar. Irak Kürdistanındaki petroller zenginlikler 100 yıldır gasp eden gaspçıların siyonist firmaların elinden çıkarak asıl sahiplerine dönmeye başladı. Zengin ve sahipsiz, aynı zamanda diktatörlerin çizmeleri altında çiğnenen Suriye ve Irakta ki Kürt toprakları, dünyanın en zengin maddi, manevi hazinelerine sahip toprakları asıl sahiplerine Kürtlere geçmeye başladı.
Bu durum bölge ve insanlık açısından büyük bir devrimi, Türkiye’nin tarihsel mirasına ve misyonuna sahip çıkmasının önünü sonuna kadar açtı.
Bu durumu hala ne Türkiye, nede Kürtler doğru okuyabilmiş değil. Kobani olayıyla devlet Kürtlerin Yüzyıldır içine çekildiği piskolojik durumu hiç kavramadığı ortaya çıktı.
Ama özel harp taktiklerini bilen uluslararası soykırımcı firmalar ve uzmanları Türkiyenin yumuşak Karnını çok iyi bildikleri için profesyonelce kurguladıkları İŞİD’i Kürdistana yönlendirdiler. Mükemmel bir boşluk yakalayarak sahipsiz Kürt topraklarından Kürtlere yönelerek provaksiyonlarını hayata geçirdiler.
Ne Türkiye, nede Kürtler yüzyıllık oyunu bozarken katil-kapitalizmin kendilerine nasıl saldıracağını, düşmanın ne kadar büyük olduğunu hayal edemeyecek kadar küçük olduklarını bir türlü göremediler…
Türkiyenin etrafında Kürtler kırılırken Kürtler nasıl devlete güvenecek ince hesabı yapılan binlerce uyarıya rağmen ya görülmedi, yada Türkiyenin yıkılması için es geçiliyor. Kürtler adına bitmiş, kürtlerle alakası olmayan ideoljilerle Kantonları oluşturanlar katil-kapital firmaların F’sini tahayyül edemediklerinden bu kantonlarda cennetlerini kurup hür ve özgür yaşamanın hayallerini kurmaya başladılar.
Düşman kavramından bihaber yüzyıldır ırk-dil-din mezhep vb. argümanlarla birbirine girdirilmeye çalışan bölgemizdeki gerici yapılanma uluslararsı bu profesyonel saldırı karşısında düşmanı tanımadıkları için yüzyıldır olduğu gibi bugünde dut yemiş bülbüle döndüler.
Artık olan oldu. Yarından tezi yok. Fail arama, sen yaptım ben yaptım komedisi ve hafifliği bir an önce aşılmalıdır. Kürdistan ve Türkiye kendilerine yönelen kökü yüzyılların derinliğinde yatan bu tehdide karşı şartsız koşulsuz birbirine destek sunmazsa, birbirine güven ortamı sunmazsa, kendilerine yönelen bu profesyonel katil-kapitalizm hepsini duman edecektir.
Burada hedef bereketli Mezopotamya topraklarının, maddi, manevi hazinelerinin Anadolu ile buluşması; bu coğrafyada yaşayan halkların zenginliğe yelken açması. Ama halklar ve onları temsil ettiğini iddia eden devletler ve örgütler bu kadar gerizekalılık yaparsa argoca deyimiyle nah yedirirler. Kendi malınız mülkünüz üzerinde böyle kelleriniz kesilir, birbirinizi kırarsınız, kim dost-kim düşman karıştırı; harakiri yaparsınız…
Ak Parti ve kürtler birlikte yüzyıllık esareti ablukayı kırdılar. Bölge açısından büyük bir devrime imza attılar. Ak Parti Kobani, Türkiyeden sahte sunni sınırlarla ayrıştırılan Kürdistan Coğrafyasına, Kürtlere saldırının İŞİD’in ne olduğunu anlamdı, bizim Selahattinde uluslararsı güçlerin siyonizmin pususunun s’sini bilmediği için balıklama asit kuyusunun içine daldı. Yaptığı sokak çağrısının ne manaya geldiğini nasıl kullanılacağını hesaplayacak boyutu yoktu. Ama uyanmaları için bu musibet zaruriydi. Çünkü gezi olmazsa paralel çözülmezdi. Bu musibet olmasaydı Kürtler ve Türkiye birlikteliğinin ne manaya geldiği anlaşılmayacaktı…
Bu musibet kanton cennetlerini hayal edenlerle, ütopik bir dünyada düş kurarak yaşamak isteyenlerle, kürt fobisiyle yatıp kalkanların uluslarası katil-kapital firmalar karşısında ne kadar küçük düşündüklerini, küçük düştüklerini görmek için bin nasihattan evladır. Bu iki kesimde Sayın Öcalanı ve bu konuda ciddi analiz ve uyarı yapanları birazcık olsun analaybilseydiler bu son musibet yaşamaycaktı. Artık birbirimizi düşman görmeden, fail sendin, bendim hafifliğine düşmeden şartsız-koşulsuz Türkiye-Kürtler birlik denkelemini kurulmalı. Katil-Kapital ordular kelle uçururken, kan içerken savaş tüm bölgede ve ülkenin içlerinde olanca hızıyla yayılmaya çalışılırken savaşı dayatanlardan medet ummak, müdahale edilmesi gereken yere (Kobani gibi) müdahale etmemek, intihardır. İslam referans alınarak hem kürtler, hem türkler, diğer dini azınlıklar hem de Irak ve Süriyedeki Müslümanlara tarihi misyonumuza uygun bir şekilde yönelmeyi, kazanmayı bilmeliyiz. Aksine Allah-Allah deyip kelle alanlarla kelle verenler oyuncaklar çoğaldıkça çoğalır…
Son olarak bir daha tekrar edelim. Hastalık teşhis edilmezse hasta iyileşmez ölür. Yüzyıllardır saldıran ve düşüren düşman tüm boyutları ile çözülmezse kölelik ve yenilgi kaçınılmaz olacaktır. Fail sendin, yok yok sendin, sen olmazsan bu olmazdı, yok sen olmazsan bu olmazdı, ben demedim mi…kısır döngüsü sürer de sürer. Bu gerzekliğin cezası da bu işid olmazsa başka bir İşidin kelle almasıyla son bulur. Bu yüzyıl olmazsa bir yüzyıl sonra Kurtarılacak bir çocukta bırakmazlar…
Havanın, suyun, gıdanın, toprak ve tohumun silaha dönüştürüldüğü bir çağda düşmanı yakalayacak yol ve yöntemleri alt yapıyı ya oluşturacağız yada bu konuda üstün olanlar üstümüzde diledikleri tasarufu yapacaklardır. İsterseler kellemizi, isterseler… herşeyimizi alacaklar. Dünyayı 200-300 yıl geriden takip etmek, geri kalmak ve kuru kuru gururlanıp efelenmek, ardından birbirine saldırmak, geleceğin olmadığı zır cehalettir…