'Kürtler Kobanê'de kazanmış durumda'
GÜNEŞ ÜNSAL
İSTANBUL (DİHA) - Michigan-Flint Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Hişyar Özsoy, Kobanê'de PYD'nin IŞİD'in onca ağır silahlarına karşılık yalnız başına savaşmasının, uluslararası kamuoyunda Kürtlere büyük prestij ve hatta hayranlık kazandırdığını, aynı zamanda da bütün Kürtleri duygusal anlamda birleştirdiğini söyledi. Özsoy, "Bu durumda son derece eşitsiz olan Kobanê savaşı Kürtler açısından çoktan kazanılmıştır" dedi.
Michigan-Flint Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Hişyar Özsoy, Kobanê'de Kürtlerin şimdiden kazandığını söyledi. PYD'nin sadece kendileri için değil, bölgede hemen tüm azınlıklar için ve IŞİD'in onca ağır silahlarına karşılık yalnız başına savaşmasının tüm dünyada ciddi prestij yarattığına dikkat çeken Özsoy, Türkiye'nin Kürtlere yönelik artan uluslararası sempatiye set çekmeye çalıştığını ifade etti. Türkiye'nin IŞİD'e karşı savaşması hayata geçerse eğer bunun Kürtlere sunulan bir hayrat olmadığına da dikkat çeken Özsoy, böyle bir durumda Türkiye'nin kendisine iyilik edeceğini vurguladı ve "Kürtlerin kaybedecek fazla bir şeyi yok; ama Türkiye Kürtler ile barışamazsa hem içte hem de bölgesel siyasette kaybı büyük olur" dedi. Özsoy, bu durumda son derece eşitsiz olan Kobanê savaşının, "tüm Kürtleri duygusal anlamda birleştirmesi nedeni ile Kürtler açısından çoktan kazanılmıştır" tespitini yaptı. Kobanê'de sıcak çatışmalar sürerken, Dr. Özsoy sürece ilişkin DİHA'nın sorularını yanıtladı.
*Türkiye'nin Kürtlerle ilişkilerinin geldiği son noktayı; içeride "çözüm süreci", Suriye'de Kobanê tavrını da gözeterek değerlendirebilir misiniz?
Türkiye "Kobanê ayrı, çözüm sureci ayrı" ifadesini tekrarlayıp duruyor, ama eminim devlet ve hükümet yetkilileri de bu dediklerine inanmıyordur. Herkes biliyor ki barış sureci ilk başından beri önemli oranda Rojava'daki durum ile de ilişkiliydi. Rojava ve özelde Kobane'nin durumu acil ve belirleyicidir. Rojava konusunda Türkiye'nin tavır değişikliğine gitmesi en çok kendisinin hayrına olacaktır. Siyasal beceri ve basirete sahip olanlar Kobanê gibi bir kriz durumunu tarihi bir fırsata dönüştürebilir. Kobanê düşerse Kürtler bunu unutmaz ve Türkiye'nin iddiası ne olursa olsun bundan Türkiye'yi sorumlu tutarlar. Türkiye bir şekilde Kobanê'ye destek sunarsa, barış sureci güçlü bir ivme kazanır ve Kürt-Türk barışı için ciddi bir fırsat yaratılır. Bu fırsat heba edilirse, Türkiye'yi bekleyen akıbet hayırlı değildir.
Dolayısıyla, devlet yetkilileri Sayın Öcalan'ın kamuoyuna yansıyan son açıklamasındaki uyarıları ve PKK yönetiminin eleştirilerini ciddiye almalı. Kalıplaşmış siyasal alışkanlıklar ve tarihsel Kürt fobisi AKP hükümetinin pozisyon değiştirmesini zorluyor. Kobanê düşerse Sayın Abdullah Öcalan ve PKK liderleri bile Kürtleri barış sürecine yeniden ikna etmek için inanılmaz zorlanacaktır. Zaten bu aralar Kürtlere "barış süreci" dediğiniz zaman neredeyse kendilerine hakaret edilmiş gibi tepki veriyorlar, Türkiye'nin şu ana kadar Kobanê'ye yönelik tavrı yüzünden. Türkiye Kobanê'ye bir şekilde destek sunarsa, o zaman etle tırnak hikayesi bir manikür-pedikür diskurunun ötesine geçip anlam kazanır. Vurgulamakta fayda var; böylesi bir destek Kürtlere hayrat değil, en çok Türkiye'nin kendisine iyilik etmesi olur. Kürtlerin kaybedecek fazla bir şeyi yok; ama Türkiye Kürtler ile barışamazsa hem içte hem de bölgesel siyasette kayıpları büyük olur.
Son olarak, Kobanê düşerse Kürtler için ciddi bir moralsizlik olur. Ancak, bu hiçbir şeyin sonu anlamına gelmez. Kürtler özellikle son 30-40 yılda ölümlerden, trajedilerden büyük zaferler, değerler üretebilmişlerdir. Anlamayan Halepçe'ye, yakılmış binlerce köye, on binlerce ölüye, milyonlarca mülteciye ya da sadece Roboski'ye baksın. Kürtler son derece eşitsiz olan Kobanê savaşını çoktan kazanmış, bütün Kürtleri duygusal anlamda birleştirmiş, uluslararası kamuoyunda da büyük prestij ve hatta hayranlık kazanmıştır. Her ne kadar uluslararası güçler diplomatik ve askeri olarak henüz Kürtlere ciddi bir destek sunmamış olsalar da (Türkiye'nin dayatmaları bu noktada en önemli faktör), bu durum değişebilir. Kobanê'deki kuşatılmışlığın yarattığı tüm moralsizliğe rağmen umutlu olmak lazım. Kürtler direndikçe, dünyanın Kürt algısı hızla değişiyor. Bugün zorda olsalar da, yarını Kürtler kazanacaktır.
*Büyük resimde, Suriye Ortadoğu dengesinin neresinde? Daha da özele inersek, Kobanê dengenin hangi tarafında. Rusya-İran Suriye'yi desteklerken, nasıl bir pazarlık Esad'ı veya Suriye'yi devreden çıkarabilir? Ya da Suriye'de nasıl bir şekillenme dengeleri sağlar?
Suriye siyasası, Ortadoğu'daki tüm temel siyasal dinamikler ile iç içedir. Türkiye'nin en büyük sorunu bu dinamikleri görmemesi, örneğin Suriye'yi Libya ya da Mısır'a benzetmesiydi. Suriye'de Ortadoğu'nun jeopolitik dengelerini belirleyen en az beş faktörü hesaba katmak lazım. Birincisi, Şii-Sünni geriliminde Suriye merkezi bir konumdadır. İran'ın Suriye meselesini varlık yokluk meselesi olarak görmesi bundandır. Esad giderse Tahran'dan Beyrut'a kadar olan hatta tüm siyasal ve askeri dengeler değişir. İkincisi, Suriye'deki gelişmeler İsrail-Filistin sorununu derinden ilgilendiriyor. İsrail de Esad dışında bir alternatif göremiyor. Üçüncüsü, Suriye'deki durum Ortadoğu'nun her dört devletindeki Kürt meselesi dinamiklerini yeniden şekillendiriyor. Dördüncüsü, Suriye bölgesel petrol politikaları için önemli bir alan. Son olarak, Rusya ve ABD arasındaki soğuk savaşın hala devam ettiği önemli birkaç ülkeden biri Suriye. Suriye'de bir rejim değişimi hem bölge hem de dünya politikalarını derinden etkileyecek bu beş politik dengenin sarsılması, yeni dengelerin kurulması demek. Bu açılardan bakılınca, Suriye ile Libya veya Mısır çok temel farklar var. Suriye'deki savaş bir dünya savaşıdır. Mevcut durumda Rojava (özellikle de Kobanê'nin durumu) bu çok aktörlü, çok faktörlü savaşın merkez noktalarından biri.
Rojava'daki IŞİD saldırılarının sonucu ne olursa olsun, artık Kürtleri hesaba katmadan Suriye'nin yeni dengesi kurmak mümkün olmayacaktır. Kürt sorunu bölgesel dengeleri derinden etkileyecek boyuta ulaşmıştır. Rojava'nın uluslararası kamuoyunda ciddi görünürlük sağlaması da bundandır. Suriye'nin artık bir arada kalması zor, Irak'ın da öyle. Bu iki ülkenin bir arada kalması iktidar ve ekonomik kaynakların adil bir şekilde halklar arasında dağıtılması ile belki mümkün olabilir, ama bunca ölüm ve düşmanlıktan sonra çok zor. Her ne kadar uluslararası güçler Ortadoğu'daki güç dengesini sınırları değiştirmeden yeniden dizayn etmeye uğraşsa da herkes bir taraftan da Irak ve Suriye'deki Sünni bölgelerin birleşerek devletleşebileceğini hesaba katmaya başladı. IŞİD yenilebilir, ama Musul'dan Rakka'ya kadar olan alanda yeni bir Sünni devletinin kurulması ciddi bir ihtimal dahiline giriyor. Şu an IŞİD'in yaptığı saldırıları da ilerdeki Sünni Arap devletinin haritasını çizme çabası olarak görmek mümkün. Musul, Şengal ve Kobanê bu devletleşme sürecinin kurbanları.
*Dünya ve Türkiye kamuoyunda ağır basan "ABD'nin beceriksizliğinden dolayı Irak'ta dengelerin değiştiği ve dolayısı ile kaosun Suriye'ye sıçradığı" anlayışı doğru mu? Yoksa var olan durum "Kurt puslu havayı sever" mantığı ile ABD'nin tam da istediği manzara mı?
Amerika'nın Irak politikasının becerisizliklerle dolu olduğunu herkes kabul ediyor. Ama Suriye'deki çatışmalar Irak'ın durumu değil; Tunus, Mısır ve Libya'daki siyasal gelişmeler yüzünden başladı. Özellikle Müslüman Kardeşlerin Mısır'daki kazanımları Suriye'yi ciddi etkiledi. Cemal Abdülnasır döneminden bu yana Suriye ve Mısır arasındaki siyasal ilişkiler göz önüne alındığında, yine Müslüman Kardeşlerin her iki ülkedeki örgütlenme düzeyi düşünüldüğünde, Mübarek'in gitmesi Esad'ın da biletinin kesilmesi olarak algılandı. Esad direnip de rejim düşmeyince, Mısır'da Müslüman Kardeşler bir darbe ile surecin dışına atıldı. Müslüman Kardeşler düşürülünce Esad daha güçlü bir şekilde direnmeye başladı. Bundan sonra Suriye'deki askeri hareketlilik yönünü daha fazla Irak'a doğru kaydırdı. Aynı süreçte, Irak'ta sıkışan IŞİD Suriye'ye kaymaya başladı, Suriye ve Irak Sünnilerinin durumu iç içe geçti. Durum böyle devam eder ve Suriye ve Irak'ta bir denge kurulamazsa, savaş Lübnan'a sıçrayacak. Bu bölgesel durumdan Amerika'nın hoşnut olduğunu söylemek zor. On bir yıldır Irak'ta istediği dengeyi kurabilmiş değil ve Suriye'deki gelişmeler Amerika'nın istediği yönde seyretmiyor. Amerika'nın derdi daha çok Irak ve Iran ile ilişkiler, biraz da bu yüzden Suriye'ye direk müdahil olmak istemedi. Amerika kurt olabilir, ama bu kadar puslu havada Amerika da yön bulamıyor, Suriye'de politika üretemiyor. Kaldı ki, kurt metaforu ile devam edersek, ortada başka kurtlar ve çokça çakal da var.
*IŞİD'E müdahale konusuna gelirsek, ABD'de ne oldu da Erdoğan çark etti ya da hala görüntüyü mü kurtarıyor? ABD Türkiye'ye nasıl vaatlerde bulunmuş olabilir? Türkiye ABD'ye rağmen IŞİD'e yardım edebilir mi?
Erdoğan'ın New York'taki konuşması Türkiye'yi diplomatik alanda sıkıştırmaya yönelik uzun zamandır devam eden çok taraflı girişimlerin bir sonucu oldu. Son bir yıldır Batı siyaseti ve medyasında Erdoğan eleştirileri artmış, son bir kaç ayda da doruğa ulaşmıştı. İsrail ile sürtüşmesi bu noktada önemli bir faktör. Türkiye Suriye'de Esad rejiminin yıkılması için değişik gruplara silah ve lojistik destekte bulunmuş, Amerika ile bu yüzden de arası açılmıştı. Yine Türkiye'nin Irak'taki Kürtler ve Sünniler ile kurduğu ilişkiler Amerika'nın Irak politikasında istikrarsızlık yaratıyordu. Erdoğan'ın iç siyasetteki baskıcı eğilimleri de çokça konuşuluyordu, özellikle de Gezi olaylarından sonra. ABD Başkan yardımcısı Joe Biden'in konuşması Türkiye'nin en azından kapalı kapılar ardında Suriye'ye dair hatalarını kabul ettiğini söylüyor. AKP hükümetinin uluslararası alanda artan diplomatik kuşatılmışlık ve meşruiyet sorunu, derinleşen ekonomik kriz ve Türkiye'nin Ortadoğu'daki savaş girdabına çekilme ihtimali karşısında tek başına hareket etmesi mümkün değil. Dolayısıyla IŞİD'e karşı oluşturulan uluslararası koalisyonun dışında kalmak gibi bir şansı yok. Türkiye'nin IŞİD'e dair söylem değişikliği bir taraftan da dünyaya "IŞİD ile savaşta partneriniz Kürtler değil benim" mesajını veriyor. Bu mesaj IŞİD ile savaşan Kürtlere yönelik artan uluslararası sempatiye set çekme girişimidir ayni zamanda. Uluslararası güçlerin Rojava'ya ciddi destek sunmaması da Türkiye ile Kürtler üzerinden yapılan pazarlıklarla ilgili. Tezkere ve İncirlik'in koalisyon güçlerince kullanımı tartışmalarını bu bağlamda düşünmek lazım.
Dışişleri bakanı Kerry, Erdoğan'ın açıklamasına istinaden "pratikte görmek lazım" minvalinde ihtiyatlı bir deyim kullanmıştı. Erdoğan şimdilik Amerika'nın olumlu görmediği pek çok şart öne sürerek zaman kazanmaya çalışıyor. Tampon ve uçuşa yasak bölge olmazsa koalisyona destek sunmam diyor. ABD bu tur oluşumları istese dahi, nereden bakarsanız aylarca zaman alır bu şartların yerine getirilmesi. Ötesi, Kürtler ile bir anlaşmaya varmadan, Türkiye'nin sınır ötesine müdahalesi Kürtler ile hem Türkiye hem de Suriye'de ciddi çatışma demek olur. (Rusya, Çin, Iran ve Suriye rejiminin tampon bölge konusunda muhtemel tepkisini belirtmeye gerek bile yok.) Türkiye'nin pratikte bir şey yapmayıp söylem düzeyinde IŞİD ile savaşması ABD'yi tatmin etmez, Türkiye'nin IŞİD ile açıktan savaşması ise çok ihtimal dahilinde değil. Türkiye bazı şartlar ile işi yokuşa sürdükçe IŞİD daha fazla zaman kazanıp Kürtleri daha fazla sıkıştırabilir. Türkiye de Kürtlerin bu baskılara dayanamayıp kendi pozisyonuna yaklaşabileceğini hesap ediyor.
*ABD'nin Esad'a yaklaşımı ya da Suriye rejimine yaklaşımına yönelik yumuşama eğilimi gözlendiği ortak görüşü var. Sizce bir yumuşama mı, yoksa İran-Rusya ve belki de Çin ortak çıkarlarına doğrudan zarar verecek şekilde dengeleri zorlamama nedeni ile temkinli bir yaklaşım mı söz konusu? Öyle ise Ortadoğu'da ABD'nin kırmızı çizgisi nerede?
Aslında ABD ikinci Cenevre toplantısına Suriye devlet temsilcileri masaya oturtarak Esad rejimine belli bir meşruiyet sağlamıştı. ABD için Esad dışında su an için bir alternatif görünmüyor. ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü de zaten önceliğin Esad'ın gidişi değil, IŞİD tehlikesi olduğunu açıkça ifade etti. Mesela sadece Rusya, Çin ve İran gibi güçlerin tavrı değil. Suriye'deki iç dengeler de en az o kadar önemli Amerika'nın Suriye politikası için. Özgür Suriye Ordusu diye bir şey neredeyse kalmadı. Suriye muhalefeti paramparça. Esad giderse ne olacak belli değil, uzun bir sure daha bu belirsizlik devam edecek. Ayrıca, Esad rejimini düşürmek, Amerika'nın Iran ve Irak ilişkileri açısından komplikasyonlar doğurur. Amerika Iran ile ilişkilerini geliştirmek, Irak'ı da hala bir arada tutmak istiyor. Dolayısıyla, Suriye meselesi daha çok zaman alacak. Artık kimse Esad'ın gitmesini de konuşmuyor, Türkiye'den başka.
Reel siyasette kırmızı çizgiler yoktur. Aktörler pratik duruma göre pragmatik kararlar alırlar. Çıkarlarına gelmediği zaman kırmızı çizgileri genişleyebilir hatta silinebilir. Amerika Suriye'ye askeri müdahalesini IŞİD ve benzeri örgütler ile sınırlı tutacak ve Esad'a saldırmayacak. Bir yıl önce kimyasal silah kullanımı tartışmaları Amerika'ya Esad rejimine saldırmak için bayağı bir uluslararası meşruiyet vermişken bunu yapmadı (kimyasal silahların kullanımı ABD'nin deklare edilmiş kırmızı çizgisiydi), Amerika'nın bundan sonra Esad'a askeri müdahalesi için hiçbir sebep görünmüyor.
(avt)