HOÇ-FED BİR KEZ DAHA KONGREYE GİDERKEN HOÇVANLILAR NELERE DİKKAT ETMELİ

HOÇ-FED BİR KEZ DAHA KONGREYE GİDERKEN HOÇVANLILAR NELERE DİKKAT ETMELİ
Bu haber 2014-09-20 16:34:09 eklenmiş ve 753 kez görüntülenmiştir.
 
 
HOÇ-FED BİR KEZ DAHA KONGREYE GİDERKEN HOÇVANLILAR NELERE DİKKAT ETMELİ
 
Bilindiği gibi Hoç-Fed, kongre sürecine girerken ilk delege toplantısını yapmış oldu. Başkasını bilmem ama bana göre önemli konuların görüşülüp, tartışıldığı bu toplantıda, bütün katılımcıların birbirinden değerli görüş, açıklama ve önerileri bir kez daha bu kurumun aslında demokratik özgür yaşamdan yana olduğunu ve sırf bu nedenle bile olsa demokrasiden yana olan herkesçe mutlaka desteklenilmesi gerektiğini ortaya koymuş oldu. Bununla birlikte özellikle samimiyetlerinden kesinlikle kuşku duymadığım bazı arkadaşların kuruma ilişkin yapılan kimi değerlendirmelerden dolayı rahatsızlık duyarak “biz ne günah işledik, bu hakaretler niye?” şeklindeki serzenişleri nedeniyle, kuruluş sürecinden beri bu kuruma emek vererek katkı sunmaya çalışan biri olarak, Hoç-Fed’in bu güne nasıl geldiğini bir kez daha tartışmayı ve bu süreci anlatmayı gerekli gördüm.
 
 
Her şeyden önce bilinmesi gereken şey şudur: Sosyal bir örgütlenme biçimi olan Hoç-Fed, elbette ki birçok sivil toplum örgütü gibi kendiliğinden ve birden bire ortaya çıkıp gelişmedi. Bir ihtiyaçtan bir zorunluluktan doğdu. Bin bir emek ve çabayla kuruldu. Ardahan adına kurulup faaliyet sürdüren sivil toplum örgütlerin varlığı, ilişki ve faaliyetleri oldukça eskilere dayanıyor. Bu biliniyor ama buna rağmen Hoçvan bölgesi ve insanı ya hep görülmezden, duyulmazdan gelinmişti, ya da ötekileştirilip dışlanarak kenara itilmişti. Sadece seçimden seçime aklına gelen ve oy için uğranılması düşünülen bir bölge olarak değerlendiriliyordu. Bu tahlisiz yaklaşım, sadece sistem ve o güne kadar gelmiş gitmiş iktidarlar tarafından değil, aynı zamanda topluma hizmet etmeyi amaç edindiklerini söyleyen birçok demokratik kitle örgütleri tarafından da böyle benimsenmişti.
Sivil toplum adına hareket eden birçok kişi ve kurum aslında halkımızın duygularını nasılda istismar ederek insanlarımızın gölgesini bile pazarlayıp ekonomik ve siyaset alanında rant devşirdikleri sır değildi.Bu biliniyordu. Eminim ki bu konuda yapılan tartışmaların çoğu, bugün bile hala birçok insanımızın hafızasında canlılığını koruyordur. Çünkü bu uğursuz çabaları mümkün oldukça her platformda tartışarak yanlışlığını ortaya koymaya çalışmıştık. Ama bu yetmiyordu. Çünkü insanlarımızın önemli bir kesimi haklı olarak, aslında bunların bu yaptıklarıyla bir bütün olarak bölge ve bölge insanını kirleterek kara bir leke meydana getirdiklerini düşünüyorlardı. Özellikle toplumsal duyarlılık ve topluma hizmet diye derdi olan, bölgenin ilerici, aydın ve demokratları bu olup bitenleri daha iyi ve net gördükleri için kendi içlerinde tartışmaya başlamışlardı. Buna “Dur!” demenin gerekliliğine inanmışlardı. Kötü gidişata son vermek istiyorlardı. Ama nasıl olacaktı? Neler yapılmalıydı? Nereden başlanılmalıydı? Bütün bunlar önemliydi ve günün tartışma konularıydı.
 
 
Derken, dernekten vakfa oradan kooperatife kadar birçok örgütlenme biçimi üzerinde etraflıca tartışılmıştı. Sonuçta daha önce kurulan, Hoçvan köylerine ait derneklerin varlığı da göz önünde bulundurularak bunların da sürece dahil edilmesinin gerekliliğinden hemfikir olunmuştu. Bu amaçla bir dizi toplantılar yapılmıştı. Yapılan değerlendirmelerde sivil ve yerel örgütlenmelere, gerekli önemi vermemekle aslında bu pazarlamacı ve rantçı kesimlere alan açıldığı, dolayısıyla oluşturdukları bu kara lekeden herkesin bir şekilde pay sahibi olduğu gerçeği de açığa çıkıyordu.
Aynı şekilde bu olumsuzlukları aşacak bölge ve bölge insanımızın ahlaki moral değerlerini yükseltip yüceltecek, devletin ve iktidarların hegomonik yapılanmasını daraltıp sınırlayacak bir sivil toplum örgütünün gerekliliğinden de hem fikir olunmuştu. Böylece demokratik zeminde uzlaşı kültürü esas alınarak Program, tüzük, amaç ve hedefler noktasında yoğun tartışmalar yürütülmüştü. Eski derneklerin, kimi başkan ve yöneticileri karşı olmamakla birlikte ‘biz bu işte yokuz’ deyip kenara çekilirken kendi ulusal kültürel gerçekliği temelinde hareket etmekten yana olan büyük çoğunluk bu girişimden yana olmuştu ve uzun süren tartışma ve toplantılar sonucu Hoç-Fed kurulmuştu. Aldığı kitle desteğiyle kısa sürede gelişip güçlenmişti. Sivil toplum alanında belki de bir ilke imza atmıştı.
 
 
Hoç-Fed, bütün bunları adıyla birlikte kimliğini ve nerede durduğunu saklama gereği duymadan yapmıştı. Rant ve çıkar uğuruna sermaye çevrelerine şirin görünme çabasına hiç girmedi. Böyle şeylere tenezzül etmedi. Bu tür yaklaşımları her zaman reddetti. İlkesizlik ve tutarsızlık olarak saydı. İnkarcı, imhacı sisteme ve bu zihniyet sahiplerine tavır aldı. Yüreğini, bağrını sadece dostlarına, sevenlerine, kendini toplumsal gerçekliğiyle kabul edip bağrına basanlara açtı. Onlara güvendi, onlara dayandı; onlarla var olup onlarla yürümeyi seçti. Yükselen çığlığın, haykırışın bir parçası olmaya çalıştı.
 
Bundan dolayı daha ilk günlerden destekleyenleri, gönül verenleri çok olduğu gibi, kurulmasından rahatsızlık duyarak engel olmaya çalışanlar da az olmamıştı. Karalama ve ötekileştirme faaliyetleri birbirini izlemişti. Bütün bunları, özellikle kendi gerçekliğinden kaçan malkonileri de kullanarak yapmaya çalışmışlardı. Amaçları beliydi : Kendi toplumsal gerçekliğini esas alarak örgütlenip gelişen Hoç-Fed’i kara propagandalarla boğup bitirmeye çalışmışlardı. Bu olmayacaksa da daraltıp marjinalleştirmek istemişlerdi. Ama Hoçvanlılar işin bilincindeydi. Aslında arı kovanına çomak soktuklarını, vızıltı ve feryatların da bundan kaynaklandığını biliyorlardı. Bazı insanlarımızı etkilese de bunun doğru bir yaklaşım ve çalışma tarzıyla aşılacağına inanıyorlardı. Her şeyden önce doğru ve haklılıklarına inanıyorlardı.Bölgenin dinamiklerine ve temsil etmeye çalıştıkları Hoçvan halkına güveniyorlardı. Bu nedenle bütün sıkıntı ve zorluklara rağmen birçok şeyin mutlaka iyiden ve güzelden yana gelişeceğini biliyorlardı. Buna inanıyorlardı. Çünkü onlar bencil bireyci ilişkiler temelinde bir araya gelmemişlerdi. Oluşturdukları kurumu çağdaş, evrensel değerlere sahip çıkan herkesin buluşup birleştiği, sahiplenip bünyesinde mücadele ettiği bir anlayışla kurmuşlardı. Bu kendi alanında sadece Hoçvan için değil aynı zamanda Ardahan tarihinde de bir ilkti. Dolayısıyla özüne, geçeğine dönme anlamında bir adres, bir çekim merkezi olması kaçınılmazdı.
 
 
Sivil toplum örgütlerinden söz edildiğinde, özellikle denekler denildiğinde çok geniş bir yelpazeden söz edildiği biliniyordu. Herkesin bundan farklı şeyler anladığı da. Çünkü bu alanı o zaman herkes bu günkünden daha çok kendine göre yorumluyordu. İşine geldiği gibi çekip çeviriyordu. Dolayısıyla nasıl olması gerektiği noktasında hem zorluklar yaşanıyordu, hem de ayrışmalar kaçınılmaz oluyordu. Açıkçası bu alanda çalışmak isteyen samimi insanların işi zordu.Kendileri için yeni olan ve hiçte aşina olmadıkları birçok farklı anlayış ve ilişkinin bir arada yürüdüğü böyle ortamlarda istedikleri değişim dönüşümleri başarabilmeleri kolay değildi.Yoğun bir emek ve çaba gerekiyordu. En kötüsü de o güne kadar bu tür kurumların anlam ve öneminin kavranılmamış olmasıydı. Mücadele ruhu ve geleneği olmayan kimilerince buralar daha çok, insanların boş zamanlarını, nasıl daha iyi ve güzel değerlendirip geçirebilecekleri birer lokal, birer eğlence merkezi olarak algılanılıyordu. Kimilerince de bu alana gereğinden fazla anlamlar atfedilerek bu tür örgütlenmelere adeta birer sınıfsal örgütlenmeymiş gibi yaklaşılıyordu. Ayrışmalar en çok da bu noktada yaşanıyordu. Her ne kadar radikal görünse de bu yaklaşımın da aslında en azından birincisi kadar yanlış ve sakat olduğu ortadaydı. Çünkü kazanımcı ve dönüştürücü değildi; ulusal, toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktan uzaktı. Hele bizim gibi ülkelerde, bizim gibi toplumlarda bu alandaki örgütlenmelerde yer alan herkesin aynı sınıfsal kökenden gelmesini beklemek ya da birebir aynı ideolojik argümanları sahiplenip savunmalarını istemek aynı topluma mensup insanları kutuplaştırarak karşıt cepheleri güçlendirmek demekti. Daha başlamadan işi dağıtıp bitirmek demekti. Bir şeyi istemenin başka hayata geçirmenin başka olduğunu, tıpkı sosyalizmi savunmakla onu hayata geçirmenin farklı şeyler olduğunu, bunun ancak toplumsal realiteyle verimli koşullarla alakalı olduğunu bilmemek gibi bir şey olurdu. Yani ne abartılı yaklaşımlarla bu tür oluşumları her şeyin önünde ve üstünde tutmak gerekiyordu nede buralardan bize ne diye işin kolayına kaçmak gerekiyordu..
 
 
Kısacası, söylemek istediğim, bu oluşum öyle kolay olmadı.Anlatmaya çalıştığım bütün bu evreler, zorluklar,bin bir emek ve çabayla aşılarak bu günlere gelindi.Ancak buna rağmen hala geçmişten bu güne mesafeli duran, bir anlamda burun kıvırarak seyirci kalan, emek ve çabasını katmayan birçok insanımız söz konusu. Bu noktada elbette ki söyleyecek fazla bir şeyimiz yok. Herkesin kendi bileceği şeydir.Onları anlamak kolaydır, nede olsa bu bir anlayış sorunudur ,bir duyarlılık meselesidir. Ancak anlamakta zorlandığımız bu kurumun daha iyi noktalara gelmesi için önemli ölçüde emek ve çaba sarf etmiş birçok arkadaşımızın, daha çokta kişisel sorunlardan kaynaklandığını düşündüğümüz nedenlerden dolayı, kuruma sırt çevirmiş olmalarıdır.Hatta dozajı yüksek eleştirilerle kurumu adeta günah keçisi haline getirme çabalarıdır.Bu doğru ve anlaşılır gibi değildir.
 
 
Benzer şeyleri Hoç-Fed bünyesinde yer alan kimi arkadaşların yakışık almayan bazı söz ve söylemleri içinde söylemek mümkündür. Elbette ki Hoç-Fed’e gereğinden fazla anlamlar yükleyerek ondan adeta bir siyasal parti misyon ve işlevini beklemek yanlış olur. Ama aynı şekilde bugün Hoçvan halkının önemli bir değeri haline gelmiş böyle bir kuruma sıradan bir dernekmiş gibide yaklaşılamaz.Bu nedenle beklenti ve isteklerin yüksekte olması çok doğaldır.Dolayısıyla yeri geldiğinde ondan, yöneticilerinden ürkeklik ve çekingenlik yerine atak ve fedakarlıklar beklemek herkesin doğal hakkıdır. Burada önemli olan ve unutulmaması gereken yöntem ve üslubun doğru seçilmesidir.Ancak böyle bakılırsa halkımızın bu gün her alanda sürdürdüğü özgür yaşam mücadelesinde Hoç-Fed’in de bütünün bir parçası olduğu daha açık ve net olarak görülebilir. Hak ettiği destek ve sahiplenme sağlanabilir.
 
 
Bu söylediklerimden yapılan yanlışların, eksik ve yetmezliklerin görülmemesi,eleştirilmemesi gerektiği anlamı çıkarılmamalı.Elbette ki bunlar tartışılmalı,eleştirilmeli.Nitekim bu tür durumlarda birçok arkadaş gibi bizim de yöneticiler başta olmak üzere bir çok arkadaşa eleştiri ve önerilerimizin olduğu zamanlar olmuştur. Bu doğaldır. Bir anlamda demokrasinin olmazsa olmazıdır. Hatta bazen bilgi eksikliği, ya da anlama/ anlaşılma yetersizliği bile yanlışlara yada haksız eleştirilere yol açabiliyor. Önemli olan eleştirilerin medenice yapılmasıdır. Küfür, hakaret ve karalama boyutuna vardırılmamasıdır.
 
 
Açıktır ki kendine has özellikleri nedeniyle, daha düne kadar sadece sistem ve gelmiş gitmiş iktidarlar tarafından değil, aynı zamanda demokrasi havarisi kesilen birçok kesim tarafından bile adı sanı bir türlü telaffuz edilmek istenmeyen Hoçvan’ın bu makus talihi bugün eğer önemli ölçüde yıkılmışsa, bundan mutlaka bu demokratik olgunluğun ve birlik ruhunun büyük payı olmuştur.
Bölgedeki diğer sivil toplum örgütlerin durumuna rağmen Hoç-Fed’in bugüne kadar toplumsal duyarlılığı geliştirme amacıyla birçok kez paneller, sempozyumlar, gece ve şölenler düzenlemesi, barış süreciyle ilgili, ana dille ilgili, insan hakları ve Roboski’yle ilgili kitlesel gösteriler ve basın açıklamaları yapması,cezaevlerindeki gelişmelere sessiz kalmayarak açlık greviyle destek olup güç vermeye çalışması görülmeden gelinemez.Her ne kadar sonuncusunda Hoçvan dinamikleri arasında bir takım eksik ve yetmezlikler nedeniyle kırgınlıklar yaşanmış olsa da geleneksel hale getirilen Hoçvan Yayla Festivali’nin anlam ve önemi yadsınamaz.Keza Hoçvanlı esnaf ve iş çevrelerinin katkı ve destekleriyle bugün Hoçvan halkının ortak malı haline gelen ve her türlü sosyal, kültürel, sportif aktiviteye hazır olan, aynı zamanda akademik, bilimsel birçok çalışmanın yapılabileceği konferans ve kütüphane salonlarına sahip olmak güzel bir gelişme değil mi?Açılış sırasındaki görkem ve demokrasi güçlerinin temsil ve mesajları hangi birimizi sevindirmedi?
 
 
Hoçvanlıların bu birlik ve beraberliklerini örgütlülük temelinde koruyarak özlem ve isteklerini daha görünür kılmaya çalışmaları hem onları yüceltiyor,hem de geneldeki demokrasi mücadelesine büyük katkılar sunuyor.Bunu görmek gerekiyor.Bu konularda Hoçvanlıların küçük ayrıntılara takılıp birbirlerini kırıp dökme lüksleri olmamalı diye düşünüyorum. Yapılması gereken büyük-küçük, az-çok ayrımı yapmadan, üye aidatıyla katkı sunan emekçi insanımızdan toplumuna yabancılaşmamış katkı sunan esnaf ve işverenlerimize kadar herkesin emeğine değer vermektir. Onları takdir etmektir. Unutmamak gerekiyor, bu insanların büyük çoğunluğu en kötü günlerde bile, kurumlarımızın kapısından geçmeyenlerin aksine, hep bizlerle olmuşlardır. Doğrudan ve demokrasiden yana tavır almışlardır. Yapılması gereken onların birer sivil toplum örgütü olduklarını unutmadan doğrularını daha da büyüterek daha olumlu noktalara gelmelerine yardımcı olmaktır. Elbette ki eksik ve yetmezliklerini eleştirmek gerekiyor. Ancak bu eleştirilerimiz yıkıcı ve dağıtıcı olmamalı, yapıcı olmalıdır. Bu noktada özellikle bölgenin aydın ve ilericilerine, yazar çizerlerine büyük sorumluluklar düşüyor. Yoksa bir arkadaşın deyimiyle ortalık “kraldan çok kralcı” kesilenlerden geçilmez oluyor.
 
 
Unutmayalım ki bu alanda yaşanan kırgınlıklar sadece burayla sınırlı kalmıyor, başka alan ve ilişkilere de yansıyor. Özellikle bu nedenle Hoç-Fed’in kongre süreci yaşadığı bu günlerde bütün bu gelişmeleri, sorun ve sıkıntıları doğru temelde ele alıp değerlendirmek durumundayız.Hiç değilse bölgemizdeki demokrasi ve özgür yaşam yanlısı bütün dinamiklerin dost olduklarını gösterip bir birleriyle doğru temelde ilişki kurmalarına vesile olmalıyız. Halkımızın durumu beli. Ortadoğu’nun durumu beli. Dünyanın hali beli. Bu konuda kimseye nutuk çekecek değilim. Herkes görüyor, duyuyor, okuyor. Bu anlamda yapılan her tartışma, atılan her adım,ulusal birliğe toplumsal mücadeleye hizmet etmeli. Her ne kadar yerel, bölgesel sorunlarımızı tartışıyor olsak da bunun aynı zamanda pozitif ya da negatif anlamda genel demokrasi ve özgür yaşam mücadelesine de etkide bulunacağı unutulmamalı.
 
 
Ayrıca şu anda fiziki ve alt yapısıyla tam donanımlı hale getirilmiş bulunan Hoç-Fed binasında gerekli birçok sosyal, kültürel, eğitsel çalışmanın bir an önce başlaması için birlik ve beraberliğimizi perçinleyecek olan yetkin ve güçlü bir yönetimin gerekliliği ortadadır. Bu noktada herkes üzerine düşeni yaparsa hiçbir sıkıntı ve sorunun yaşanmayacağını düşünüyorum. Yeter ki demokrasiden ve demokratik olgunluktan uzaklaşmayalım, bu kültürü esas alalım.
Bu noktada öncelikle Hoçvanlı yazar, çizer, aydın, eğitmen ve akademisyen kişilerin katkı ve destekleri önemlidir. Bu destek sadece kongre süreciyle sınırlı olmamalı. Kongre sonrası da devam etmeli. Çünkü herkesin kendi alanında mutlaka yapacağı şeyler vardır. Kim nasıl bir çalışma yapmak istiyorsa proje halinde, ihtiyaç duyduğu araç-gereç listesiyle birlikte yönetime sunabilmelidir. Örnek olsun diye söylüyorum: İçimizde birçok eğitimci arkadaş var. Bunlar kendi alanında Hoçvanlı çocuklara ders verebilirler. Onları TEOG, YGS, LYS gibi sınavlara hazırlayabilirler. Yine Kürtçeye hâkim olanlar, Kürtçe gramerini bilenler, Kürtçe öğretme kursları başlatabilirler. Tiyatro, sanat, resim, dengbejlik, saz vb. konularda herkes kendi uzmanlık alanıyla ilgili kursların açılması için girişimlerde bulunabilir.
 
 
Açıktır ki bundan sonrada çok imiz var.Daha çok emek ve çabanın gerekliliği ortadadır. Yönetime talip olacak arkadaşların da bunun bilincinde olmaları gerekiyor. Hatta sadece bunun bilincinde olmakta yetmiyor, aynı zamanda verimli olabilmeleri için iş ve zaman sorunları da olmamalı. Ancak böyle bir yönetim Hoç-Fed’in başarılarına başarı katabilir,varsa eksik ve yetmezlikleri aşabilir.
Herkese başarılar ve dostça selamlar.
BAHATTİN KILIÇ
ETİKETLER :
Diğer STK-Dernekler haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA