Böyle bir anda yargılanmak ironi olsa gerek. Çünkü; yargılayanlar ile yargılananların yer değiştirmesi an meselesidir. Dosyadaki suçlamalar tamamen Kürt halkının kendi kimliği ile örgütlenme, siyaset yapma arayışları kapsamındadır
RAMAZAN MORKOÇ’TAN İNSANLIK DERSİ
Ramazan Morkoç’un 10 Temmuz 2014 te Diyarbakır 2 ağır cezada yaptığı savunmanın bir kısmıSayın yargıçlar, değerli dinleyenler beş yıl 10 ay süren tutsaklığım boyunca ilk kez sorgu için mahkeme karşısına çıkıyorum. Son yasal değişiklikler olmasaydı ve mahkeme heyeti değişmeseydi, yargıç kılığındaki o zalimler burada oturmaya devam etseydi savunma yapmayacaktım. Verilen kararı tanımayacaktım. Fakat yasal değişiklikler, yeni mahkemelerin oluşturulması ve bu mahkemelerin peş peşe tahliye vermesi sonucu düşüncemi değiştirdim. Kısa da olsa savunma yapmaya karar verdim.5 yıl 10 ay sorgusuz ve yargısız tutuklu kaldıktan sonra geçen Cuma günü mahkeme karşısına çıkarılmadan serbest bırakıldım.Öncelikle kimliğimi tanımlamak istiyorum. Ben Kürdistan’ın Ardahan ilinde doğup büyüyen, hayatının 19 yılını hapishanede geçiren, başkan Apo’ nun oluşturduğu kurama inanan, onun felsefesinin savunuculuğunu yapan bu rejimin muhalifiyim. Sol değerlere ve sosyalizme inanan, bunun mücadelesini yürüten bir devrimciyim. Yeryüzünde sınıfların, sınırların olmadığı, zulmün sefaletin ve cehaletin son bulduğu, sömürünün savaşların ve ölümlerin olmadığı, her insanın evrenin caddelerinde özgürce dolaşıp barış ve kardeşlik şarkılarını haykırdığı bir dünya istiyor, arkadaşlarımla birlikte bunun kavgasını yürütüyorum. Hayatımın 25 yılını bunlara engel teşkil eden, özgürlüğe, eşitliğe ve insani olan tüm değerlere karşıtlık temelinde şekillenmiş, faşizmin sömürgecilikle nikâhlı hale geldiği zülüm düzeninin değişmesine adadım. Bu uğurda gözaltına alındım, işkence gördüm, hapis yattım. Bundan sonrada ömrüm yettikçe bu düzenin tepeden tırnağa değişmesi için çalışmaya-kavga etmeye devam edeceğim. Yakalanmadan önce aynı anda birçok alanda faaliyet yürüttüm. Yürüttüğüm çalışmalar mevcut yasalar karşısında sorun teşkil ettiği iddiası olsa da, tümü Kürt halkının meşru, haklı ve en temel haklarının asgari düzeyde kullanılması ve yerine getirilmesidir. Bizler bu çağın ve tüm çağların dışına itilmiş bir halkın evlatları olarak, atalarımızdan, babalarımızdan bir ülke ve özgürlük devralmadık. Kürt diyalektiğinde zulüm, sömürü, yoksulluk, sefalet ve bunlara karşı parlayıp sönen isyanlar bir miras misali kuşaktan kuşağa devredildi. Atalarımızdan, babalarımızdan bunları devraldık. Bu kara yazgının değişmesi için binlerce genç dağların yolunu tuttu. Bir sabahın şafağında vuruldu, göklerin sonsuzluğuna savruldu. Kefensiz, mezarsız dağ başlarını, vadi derinliklerini mekân eyledi. Onbinlercesi işkenceden geçirildi. Hapishanelere dolduruldu. Faili meçhuller rutinleşti. Kürdistan sokakları al-kanımızla yıkandı. Çelişik olan bu zamanın tüm anlarında hayat bize adil davranmadı. İnsanlık dramımıza da, isyanımıza da seyirci kaldı. Dostlarımız duyarsızlaştı, düşmanlarımız zalimlikte sınır tanımadı. Halk olarak tedip tenkillerle, süpürme hareketleriyle, asimilasyonla yok edilmeye, tarihin dışına atılmaya çalışıldık. Buna karşı isyanımız yükseldi. O gün bu gündür Kürdistan baştan sona direnen, mücadele eden ve bedel ödeyenlerin anavatanıdır. Bu mücadeleye 90 larla birlikte karınca kararınca bir şeyler katmaya çalıştım. Bunu yaparken asla yasallık sınırlarına kendimi hapsetmedim, hep Kürdistan halkının meşru talepleri doğrultusunda hareket ettim. Bu nedenle toplam 8 kez örgüt faaliyetleri kapsamında gözaltına alındım, her seferinde ağır işkencelere maruz kaldım ve 5 kez tutuklandım. Bayrampaşa, Ümraniye, metris, Tekirdağ F tipi ve Diyarbakır D tipi cezaevinde 19 yıla yakın tutuklu kaldım. Son tutuklanmam gerçek anlamda bir rehinelik durumunu ifade ediyor. Eylül 2008 den beri tutukluyum. O günden bu yana mahkemede hakkımda hiçbir işlem yapılmadan ne soru soruldu ne de yargılama yapıldı. Guantanamo’daki esir savaşçılar gibi yargısız sorgusuz bir biçimde rehin tutuldum. Uluslar arası emperyalist güç odaklarının ve onların türkiyedeki maşaları tarafından alçakça bir tarzda kurgulanan soykırım operasyonlarıyla binlerce yoldaşımla birlikte Diyarbakır toplama kampında tutuldum. İstiklal mahkemelerindeki ‘’ Sanığın idamına, idamın infazına, delillerin daha sonra toplanmasına’’ uygulamasının güncel versiyonu ile karşı karşıya kaldım. Türkiye devleti bünyesinde çöreklenmiş bir çetenin en adi, alçakça saldırılarına maruz kaldım. Akademisyen-gazeteci kılıklı haysiyet cellâtları her gün gazete köşeleri-tv ekranlarında beni ve arkadaşlarımı yargılayıp mahkûm etmelerine, infaza-linçe tabi tutmalarına tanıklık ettim. Tüm bunlara rağmen Başkan Apo’nun yol göstericiliği ve Kürdistan halkının eşsiz direnişinden aldığımız güçle, Seyit Rızanın deyimiyle; ‘’ Ben sizin yalanlarınız ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu, ama bende size diz çökmedim, bu da size dert olsun’’ dedim. Böylelikle bu günlere geldik. Şimdi soykırım operasyonlarının o debdebeli günleri, bizi rehin alarak bir halkı teslim alma hayalleri geride kaldı. Dağlarda, şehirlerde yükselen özgürlük ateşi zifiri karanlığı yırttı. Şafak söktü sökecek. Yeni bir dönemin ülke ve halk olarak özgür günlerin öngünündeyiz.
Böyle bir anda yargılanmak ironi olsa gerek. Çünkü; yargılayanlar ile yargılananların yer değiştirmesi an meselesidir. Dosyadaki suçlamalar tamamen Kürt halkının kendi kimliği ile örgütlenme, siyaset yapma arayışları kapsamındadır. Kendi kültürünü koruma ve geliştirme çerçevesindedir. Bu nedenle suçlamaların hiçbirinin ne ahlaki ne de hukuki temeli yoktur. Her birisi birer akıl tutulma örneği, birer cehalet ürünüdür. Bu dosyayı hazırlayanlar tımarhaneden çıkmış değillerse büyük birer cahildirler. Çünkü o küçük akıllarıyla sadece bir halkı yargılamaya kalkışmamışlar, hayat ve hakikati katletmeye girişmişlerdir. Dosya baştan sona üretilmiş delillerle doludur. Yasadışı dinlemeler yapılmıştır. Faşist TMK ya bile uyulmamış, keyfi ve hoyratça bir yaklaşım sergilenmiştir. Özetle; dosya 90 ların jiteminin güncelleşmiş versiyonunun eseridir. Kürdistan halkının tüm çalışmaları, talepleri, hatta varlığı dosya içeriğinde suç kapsamına alınmıştır. Bu nedenle, Kürdistanlıların oluşturduğu tüm kurumlar, ilişkilendikleri kişiler, uğradıkları mekânlar suç odağı olarak tanımlanmıştır. Bir halkın kendisi kriminal bir olgu olarak ele alınmıştır. Bundan dolayı dosya ve yargılama faşist 12 eylül uygulamalarına rahmet okutacak niteliktedir. Gayri insani, gayri vicdani ve gayri hukukidir. Şahsıma yöneltilen suçlamaların tamamı Kürdistan halkına dönük yürütülen özgürlük kavgasıyla ilgilidir. Bu kavgaya bir katkım olmuşsa, bir damla su kadar bir şeyler katmışsam bunu bir suç değil, ömür boyu boynumda taşıyacağım bir şeref madalyası olarak görüyorum. Burada açıkça ifade edeyim; tüm halklar gibi Kürdistan halkının da kayıtsız şartsız kendi kaderini tayin etme hakkı olduğuna inanıyor ve bunu tüm yüreğimle savunuyorum. Bunun kavgasını yürütüyorum. Ancak; bu hakkın bir devlet biçiminde değil, Başkan Apo’nun formüle ettiği tarzda halkların eşit, özgür ve ortak vatanda yaşaması olarak tecelli etmesi için çalışmaya devam edeceğim.
Yakalanmadan önce DTK Meclisi daimi üyesi, Sivil Toplum Geliştirme Derneği kurucusu, Tuhad-Der disiplin kurulu üyesi, DTP merkezi seçim komisyonu üyesi ve Mezopotamya sosyal forumu örgütleme birimi üyesiydim. Ayrıca; ‘’Öcalan siyasi İrademdir’’ ismiyle yürütülen referandum kampanyasında yer aldım. Bu çalışmaların tüm aşamalarında bulundum. Gücüm ve bilincim oranında katkı sunmaya çalıştım. Tümü meşru çalışmalardır. Haklı bir zemine ve taleplere dayanmaktadır. Dolayısıyla suç değildir. Devlet ve onun adına yargıda bulunanlar bunu suç olarak yargılamaya kalkışsa da insanlık nezdinde meşruiyetimiz, haklılığımız ve beraat imiz kesindir. Hakkımdaki suçlamaların tamamı bu çalışmalarla ilgilidir. 3 itirafçı 3 de gizli tanığın ifadeleri hakkımda suçlamaların özünü oluşturmaktadır. İtirafçılardan birinin ifadesi sonucu daha önce İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesinde yargılanıp beraat ettim. Diğer iki itirafçının ifadelerinin altında ne parmak izi ne de imza bulunmamaktadır. Sorguda bu ifadeleri vermişler fakat mahkemede buna devam etmemişler. 3 gizli tanığın anlatımları soyuttur. Başlığı değişirse herkese uyacak şekildedir. Bu tanıkların olup olmadıkları bile meçhuldür. Varsa dahi devlet içerisine çöreklenmiş çetenin ürettikleridir. Bunun dışında dosyada karşıma delil olarak çıkarılan telefon dinlemeleri yasadışıdır. Nihayetinde mahkeme heyetimizde bunu kabul etti. Ortam dinlemeleri ise ben cezaevindeyken gıyabımda yapılmış konuşmalardır. Tümü hayatın olağan akışı çerçevesindedir. Bu nedenle dosyada bırakalım 302. Maddeyi gerektiren şiddet eylemlerini, kriminal düzeyde bile bir durum söz konusu değildir. Burada yargılama konusu yapılan tüm çalışmaları bugün de savunuyorum. Hiçbiri insanlığa zarar verecek çalışmalar değildir. Aydınlık, özgür ve insanların kendilerini değerli hissettiği bir ülke yaratmayı amaçlamaktadır. Bu ülkede insanlar yüz yıl boyunca ezildi. Müslümanlar irtica ile suçlandı, Aleviler din düşmanı ilan edildi. Başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere tüm gayri müslimler rehin muamelesi gördü. Kürtler için hayatın kendisi işkenceye dönüştürüldü. Düşünen aydınlar hain, konuşan sanatçılar alçak ilan edildi. Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Sabahattin Ali gibi yüzlerce kendi çağını aşmış aydın ve sanatçı hapishanelerde çürütülmeye tabi tutuldu. Bu nedenle, Sinop hapishanesinde yatarken Sabahattin Ali ‘’benim meskenim dağlardır’’ dedi. Kürt gençleri bu söylemi dağlarda yeni bir yaşam biçimi olarak somutlaştırdı. Yüz yıldır süren zulüm ve işkence her birisinin, her birimizin yüreğinin içini bir cam kırığı mekanına dönüştürdü. Bundan dolayı kabuk bağlamış yüreklerimiz her daim kanar. Her şeye rağmen yeni bir başlangıcın ve güzel özgür günlerin ala şafağında olduğumuza inanıyorum. Bu başlangıcın sigortası barışın ve kardeşliğin teminatı Başkan Apo’dur. Onun öngörüsü ve çabasıyla bu başlangıcın ülkemize bölgemize özgürlüğün şafağına dönüşeceğine inanıyorum. Bu inancımla direnen, mücadele eden ve bedel ödeyen herkesi selamlıyorum. Daha önce hapis yatım, şimdi rehin tutuldum. Bu halkın özgürlüğü mevzubahisse değil hapislik, ölüme de hoş geldin sefa geldin derim. Çekilen acılar bir halkın özgürlüğü uğruna ise zamanla acıyı çekenlerin boynunda bir şeref madalyasına dönüşür. Buna inanıyor böyle düşünüyorum. Nazım’ın dediği gibi ‘’ Sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa’’ diyor, hayata hakikate ve kavgaya kaldığım yerden başlayacağımı ifade ediyorum.
10.07.2014 Ramazan MORKOÇ