GÜLEN, CİA ve MOSSAD’A ÇALIŞIYOR…
Bir dönem Gülen hareketinin en etkin isimlerinden eski Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Latif Erdoğan çarpıcı açıklamalar yaptı: Gülen Yahudi bir CIA görevlisine belli periyotlar dâhilinde rapor sunuyor. Olan her hadiseyle ilgili hesap verdiğini çok defalar kendisinden dinledim. 8 yıl önce kendisini getirmek için ABD'ye gittim. Gözaltına alındım.
1990'lı yıllarda cemaatin en etkili isimlerinden, eski Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Latif Erdoğan, önceki akşam A Haber'de yayınlanan Deşifre programında Fethullah Gülen'le ilgili şok edici açıklamalarda bulundu. Yıllar önce Gülen'in bir sohbet sırasında, orada bulunanların huzurunda 'Ben Allah'la görüştüm' dediğini aktaran Erdoğan, şunları aktardı: 'Gülen bana Allah ile konuştuğunu söyledi. 'Doğru, bu kainatı Hz. Muhammed'im için yarattım ama senin için de devam ettiriyorum' dedi. Bunu söyledi. Mesela, 'Ben öfkelendiğim zaman, dışarıda fırtına olur, ben öfkelendiğim zaman kasırga olur' demiştir. Bunu toplum biliyor. Çok tekrar etmiştir de. Fakat bunlarla biz mahkum etmedik onu. Bunu inanç haline getirince tehlikeli olmaya başladı...'
Bir dönem Gülen'in en yakınındaki kişi olarak bilinen ve yaklaşık 10 yıldır Gülen hareketinden uzak durmayı tercih eden Erdoğan, onun yanında geçirdiği yılları 'kayıp yıllar' olarak nitelendirdi. Gülen'in Savaş Ay'a yıllar önce verdiği bir röportajda 'Cebrail parti kursa oy vermem' demesiyle ilgili olarak ise Erdoğan, 'Farz-ı muhal bile olsa edebe aykırı. Onun böyle 'şathiye'ye varan sözleri vardır. O makamın sahibi olmadığı halde söylenen sözlerdir' dedi.
CIA KEFİL OLDU
Gülen'e ABD'de oturum vizesi anlamına gelen 'yeşil kart'ın verilmesi için üç CIA ajanının mahkemede kefil olduğunun hatırlatılması üzerine Latif Erdoğan, içinde Yahudilerin de bulunduğu bir grubun Gülen'e kefilliğinin tamamıyla 'imaj çalışması' olduğunu söyledi. Aynı durumun bazı uluslararası yayınlar tarafından Gülen'in 'yaşayan en önemli entelektüeller arasında gösterilmesi' olayında da geçerli olduğunu belirten Erdoğan, 'Bu türden listelere girmekle ne kazandınız? İmaj çalışması için organize şekilde böyle şeyler yapılıyor. Eskiden, bu gibi durumları zorlama da olsa hayra yorabilirdik ama son olaylardan sonra bu imkansız hale geldi' yorumunda bulundu.
AİDİYETİNİ KAYBETTİ
1999 yılından beri ABD'de ikamet eden Gülen'in Yahudi bir CIA görevlisine belli periyotlar dahilinde rapor sunduğunu söyleyen Erdoğan, 'Olan her hadiseyle ilgili hesap verdiğini çok defalar kendisinden dinledim. ABD'de durduğu sürece anti ABD anti İsrail söyleminde bulunması mümkün değil. Gülen çok yönlü bir esaret altında. Aidiyetini kaybetti. Ülkesinden uzaklaştıkça insan neler kaybettiğinin farkında olmuyor. Önceden İslam alemi için gözyaşı döken bir insan artık bunu umursamaz hale geliyorsa, bu şüphesiz bir kayıştır' diye konuştu. Gülen'in hareket mensuplarınca 'mehdi' olarak görülmesini ve kendisine 'kainat imamı' dedirtmesini de Erdoğan, komik bulduğunu dile getirdi.
Risale-i Nur devre dışı bırakılıyor
Fethullah Gülen'in Bediüzzaman ve Risale-i Nur'u devre dışı bırakma gayreti içinde olduğunu belirten Erdoğan, 'Bugün gelinen bir noktada ciddi bir proje var. Bediüzzaman ve Risale-i Nur devre dışı bırakılıyor. Hocaefendi Risale-i Nur'un kutsiyetini kullanıd. Cemaat bu sayede büyüdü. Geniş kitlelere ulaştı. Cemaat oluşumunun ekseninde Risale-i Nur var. Eğer Gülen o metodu kullanmasaydı cami cemaatinin dışına çıkamazdı. Ondan daha iyi hatipler de vardı' ifadelerini kullandı.
Getirmeye gittim gözaltına aldılar
8 yıl önce Gülen'i Türkiye'ye getirmek niyetiyle ABD'ye gittiği bilgisini veren Latif Erdoğan, daha uçaktayken ABD vizesinin iptal edildiğini, bu yüzden havaalanında gözaltına alındığını ve Gülen'le görüşemeden Türkiye'ye geri döndüğünü anlattı. Erdoğan, 'Kendisiyle görüşmeye gitmem için beni defalarca arayan Gülen, o günden beri 'geçmiş olsun' demek için bile aramadı' dedi. Gülen'in ülkeye dönmesinin kendisini kullananlar tarafından da engellendiğini dile getiren Erdoğan, 'Onu getirmek için ABD'ye gittiğimi telefonda birilerine söylemiştim. Tabii telefonlarım dinleniyordu. Yani bu niyetimi birileri biliyordu. Beni bu yüzden engellemiş olabilirler' ifadelerini kullandı.
'KARARLAR ÖNCE BANA GELİR'
Yaklaşık 15 yıl önce de telefonlarının Gülen tarafından dinletildiğini öğrendiğini kaydeden Erdoğan, 'Hocaefendi bana, 'Senin telefonlarını 15 yıldır dinletiyorum. Hizmet'i temsil ettiğin için, konumun gereği. Hakkını helal et' dedi. Hocaefendi'nin bir dinleme mekanizmasının olduğu herkesin malumudur. Daha Türkiye'deyken, 'Genelkurmay'da alınan kararlar Cumhurbaşkanı'na imzaya gitmeden benim önüme gelir' diyordu' şeklinde şok edici açıklamalarda bulundu.
(A Haber)
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
FGÖ Kime Çalışıyor?
AK Parti iktidarı ile Fethullah Gülen Örgütü arasındaki kavga gittikçe şiddetlenirken kamuoyu her yeni güne yeni bir kumpas ve tuzak bilgisiyle uyanıyor.
FGÖ olarak ifade edilen Fethullah Gülen Örgütünün 7 bin kişiyi kanunsuz bir şekilde dinlemesi ile ilgili kayıtların isim isim kamuoyuna sızması, örgütün karanlık ve kirli ilişkilerini de gün yüzüne çıkarıyor.
Dinlenen 7 bin kişinin içerisinde çoğunlukla dindar vatandaşların olması ve bu isimlerin çeşitli mağduriyetlere maruz kaldıklarını da unutmamak gerek. Bu dinlemelerden elde edilen bilgilerin ise kime, hangi ülkeye aktarıldığı da açıkça ortaya çıkmış değil. Dinleme listesinde yüzlerce ismin ise X, Ahmet, Mehmet gibi isimlerle kodlanmış olması da olayın paralelliğine gizem katıyor.
Paralel yapı olarak adlandırılan Gülen Örgütü'nün adeta İslam ile terörizm kelimelerini aynı anlamda zikredercesine Selam isimli bir “İslami Terör Örgütü” uydurarak dinlemeleri bu kapsamda gerçekleştirmesi ancak İslam Düşmanlığı olarak değerlendirilebilir. Şimdi sormak lazım neden bir başka isim değil de Selam gibi İslamiyet kavramıyla aynı kökten gelen ve aynı anlamı taşıyan bir isim tercih edildi acaba? Kelimeleri karşılaştıracak olursak görülecektir ki; ha Selam isimli terör örgütü denilmiş ha İslam isimli terör örgütü. Bu durum apaçık bir şekilde İslam'a terörizm yaftası yapıştırmaktan başka bir şey değildir. Acı olan ise bunu yapanların da kendilerine Müslüman demeleridir.
Kanunsuz dinlemeler sonucu elde edilen günlük konuşmaların bile suç unsuru olarak gösterilip yüzlerce Mütedeyyin insanın yüzlerce yıllık cezalar almalarına vesile olan bu paralel yapı, bu insanların haklarını nasıl ödeyecek acaba? Ayrıca bu haksızlık ve zulümleri yapanların Allah katında nasıl hesap vermeyi düşündüklerini de merak etmiyor değilim.
Hatırlanacağı üzere bu tür kanunsuz dinlemeler dolayısıyla başlatılan ve Medya Operasyonu olarak adlandırılan İstanbul Merkezli operasyon sonucu 13 Müslüman, 133 yıllık hapis cezalarına çarptırılmıştı. Bu Medya Operasyonunda 133 yıllık cezalara çarptırılan gazetecilerin, STK yöneticilerinin, eğitimcilerin ortak paydası dindar oluşları ve İslami bir yaşam için çaba sarf etmeleriydi. Anılan operasyonda ceza alan bazı kişilerin deşifre edilen bu dinleme listesinde de olmaları tesadüf olmasa gerek.
Aynı kanunsuz dinlemeler sonucu başlatılan Elazığ İhya Der, Adıyaman Vahdet Der ve Konya operasyonları sonucu da yüzlerce insan yüzlerce yıllık cezalara çarptırılmış onlarcası zindanlara konulurken bir kısmı yerini yurdunu terk ederek muhacir olmak zorunda bırakılmıştı.
Kamuoyu adına sormak istiyorum neden ağırlıklı olarak Mütedeyyin insanları dinlediniz ve neden bu dinleme operasyonuna Selam ismini verdiniz?
Deşifre edilen dinleme listesi gösteriyor ki; bu dinlemeler paralel bir hâkim kararıyla kılıfına uydurularak yapılmış. Fakat dinlemelerden elde edilen bilgilerden, sadece Mütedeyyin insanları hapse tıkacak olanlar mahkemelerle paylaşılmış. Elde edilen diğer bilgilerin nereye aktarıldığı ise tam bir muamma. Bu bilgiler acaba Pensilvanya aracılığıyla FBI ve CIA gibi yapılara mı aktarıldı?
Devlet içerisindeki bu paralel yapıya on yılı aşkın bir zamandır göz yuman; Hatta yol açan İktidar'ın ve Devlet'in bundan sonra ne yapacağı da çok önemli. Devlet ve AKP iktidarı bu kanunsuz dinlemeler neticesinde elde edilen günlük konuşmalara dayanarak verilen cezaları tasvip ve devam ettirerek bu günaha, bu suça ortak olmaya devam mı edecek?
Gelinen aşamada Hükümet yetkililerinden beklenen, bu paralel yapılanma dolayısıyla mağdur edilenlerin mağduriyetlerinin giderilmesidir. Bu kanunsuz dinlemeler üzerine kurulan bütün hükümlerin yok sayılması ve mağdurların mağduriyetlerini giderecek adımların da bir an önce atılması gerekiyor.
Paralel yapının tüm organlarıyla yargılanması gerektiğine inanan biri olarak, bu konuda Hükümetten yeniden yargılama yolunu açmasını, mağduriyetleri giderilmesini ve paralel yapının gereken cezaya çarptırılmasını bekliyorum.
Kendine Hizmet hareketi diyen bu yapının yıllarca samimi Müslümanların emeklerini ve ihlâslı duygularını sömürerek geliştiği ama buna karşılık Müslümanlara hizmet etmek yerine özellikle Vatikan eksenli yapılara hizmet ettiği ortaya çıkmış durumda. Bu aşamada hareketin yetkililerinin karanlık ilişkilerinin de aydınlatılması gerekiyor.
Hareketin lideri olarak lanse edilen ve bin yıldan beridir Hırıstiyanlığın İslam Âlemi'ne karşı komplosu olan Dinler Arası Diyalogu yeniden canlandıran şahsın da yargılanması gerekmektedir. Bu şahsın bir Hoca'dan ziyade çok büyük bir holdingin CEO'su gibi çalışarak büyük şirketlerle sıkı fıkı ilişkiler içinde olduğu gerçeği de dikkatlerden kaçmamalıdır.
Hatırlanacağı üzere bu yapı yıllardan beridir gerek basın yayın kuruluşlarıyla gerekse de çektikleri dizilerle İslami Camialara hakaret ve iftiralarda bulunarak tek doğru kendileriymiş gibi davranmıştı. Ülkede faaliyet gösteren bütün İslami yapılara düşmanlık besleyerek iftiralar atan bu yapının dizilerinde kendini tek doğru olarak göstermek adına Hz. Peygamberi bile kullanmaya kalkması İslam'a Danimarka'da yapılan karikatür saygısızlığından daha beter bir saldırı olarak yorumlanmıştı.
Dinleme operasyonun merkezine Mütedeyyin insanları yerleştirmek aslında onların şahsında İslam'ı mahkum etme çabasından başka bir şey değildir.
Şimdi kamuoyu, Hizmet Holding'den ve CEO'sundan şu soruların yanıtını bekliyor.
1) Neden özellikle Dindar insanları dinlediniz?
2) Bu dinlemeler sonucu elde ettiğiniz bilgileri kimlerle paylaştınız?
3) Anılan dinleme Operasyonuna neden İslam ile aynı anlamı taşıyan Selam isimli bir sanal terör örgütünü sebep gösterdiniz. Bu hayali örgüte neden İslam dışı bir isim vermediniz acaba?
4) Mensubu olduğunuz İslam Dini'nin terörle anılması hatta bu sıfatın tarafınızdan verilmesi sizi rahatsız etmiyor mu? İslam Terör örgütüyse eğer sizler de birer terörist misiniz?
5) Sizlerin kanunsuz dinlemeleri sonucu yüzlerce yıllık cezalara çarptırılan mağdur Müslümanlardan, Dernek yetkililerinden, babaları zindanlara giren çocuklardan ve Muhacir olan mazlumlardan helallik dilemeyi düşünüyor musunuz? Ayrıca Mahkeme-i Kübra'da bu insanlara karşılaşınca onlara verebileceğiniz makul bir cevabınız var mı?
6) Kanunsuz dinlemeleriniz sonucu kapatılan İslami Yardım derneklerinden yardım alan fakat derneklerin kapatılması ve yetkililerinin cezalandırılması sonucu yardımsız kalan fakir, yetim ve garibanların ellerinden yakalarınızı nasıl kurtarmayı düşünüyorsunuz?
7) Sıradan birer vatandaş olan ve tek özellikleri Mütedeyyin olmak olan insanları hangi amaca ve kime hizmet etmek için dinlediniz?
8) Dinleme listesinde X, Ahmet, Mehmet, Ayşe gibi isimlerle kodladığınız isimlerin gerçekte kimler oldukları konusunda kamuoyunu aydınlatmayı düşünüyor musunuz?
9) Tüm bu ifşaatlar ve kirli ilişkilere rağmen kendinize hizmet hareketi diyerek halen Müslümanların samimi duygularını istismar etmeye bu amaç için ağlayıp gözyaşı dökmeye devam edecek misiniz?
10) Tüm bu İslam dışı davranışları kimin emriyle ve kimlere hizmet için yaptınız? Siz kime çalışıyorsunuz?
Kamuoyu bu soruların cevabını merak ediyor.
Zülküf Er