İslam’ın İktidarından Müslümanların İktidarına-1-2..


Bu makale 2022-02-28 06:02:23 eklenmiş ve 252 kez görüntülenmiştir.
Dr. Bekir Tank

 

İslam’ın İktidarından Müslümanların İktidarına-1-2..

 

İslam’ın iktidarından kastımız, Hz. Muhammed (sav)’in Dönemidir. Müslümanların iktidarından kastımız ise, Hz. Ebubekir’den başlayarak günümüze kadar gelen ve sıfatları ister Halife olsun, ister Emir, Han, Hakan, Sultan, Padişah, Kral, Başkan ve Cumhurbaşkanı olsun, yalın bir dil ile kendilerini Müslüman olarak tanımlayanların iktidarıdır.

 

Peygamberimiz, doğrudan vahyin kontrolünde olduğu için onun hata yapma durumu da ortadan kalkıyor. Çünkü Peygamberin kendisi bir insan olarak bir hata işlemeye yeltendiğinde, hemen vahiyle uyarılmıştır. O’nun döneminde yaşayan Müslümanların da zaman zaman İslam’a aykırı ameller işledikleri oluyordu. İslam’a aykırı işlenen bu fiiller hakkında da Müslümanları bağlayıcı ayetler iniyordu. Bazı surelerin ve ayetlerin nüzul sebepleri bazı Müslümanların zaman zaman işledikleri kötü, yani haram fiillerdir.

 

İslam, ister Müslüman olsunlar veya ister başka bir dinden olsunlar, İslam’ın iktidarında herkesin canı, aklı, dini, malı ve nesebi de güvence altındadır. Sadece bir suç işlemeleri halinde hak ettikleri cezaya çarptırılırlar.

 

İslam’ın iktidarında, Allah’ın hükümleri Peygamber dâhil, herkes için geçerlidir. Hiç kimse ayrıcalıklı değildir. Yani ne Peygamberin ailesinden olmak ve ne de sahabe olmak, onlara bir ayrıcalık tanımaz. Bir suç işlemeleri halinde, kim ve ne olduklarına bakılmaksızın, kendilerine İslam’ın hükümleri uygulanır.

 

İslam’ın iktidarını incelediğimizde, İslam’ın olduğu gibi uygulandığını ve bunun da herkes için adalet ve güvenlik olduğunu görürüz.

 

O dönemde Müslüman olsun veya olmasın, zaman zaman çeşitli suçları işleyenler de olmuştur. Ama suçu işleyenler kim olursa olsunlar, hiçbirine zengin veya fakir olup olmadığına, Peygamberin ailesi veya yakını olmasına veya kabilesine göre bir muamele yapılmamış, İslam’ın hükmü ne ise, o uygulanmıştır.

 

Müslümanların iktidarına gelince…

 

Hz. Muhammed’in vefatı ile birlikte İslam’ın iktidarı sona ermiş ve Hz. Ebubekir’in halife seçilmesiyle Müslümanların iktidarı başlamıştır.

 

Biz Müslümanlar da bizden önceki ümmetlerinkine benzer süreçler yaşamışız ve yaşamaktayız. Örneğin, Yahudiler ve Hristiyanlar zamanla tevhitten sapmışlar ve onların âlimleri Tevrat’ı ve İncil’i tahrif etmişlerdir. Bizde ise, tarih boyunca iman ettikten sonra tekrar dinden dönenler olduğu gibi, İslam’ın hükümlerini heva ve heveslerine göre çarpıtanlar da her zaman olagelmiştir. Fakat bizim Yahudi ve Hristiyanlarla aramızdaki fark, bizdeki sapmanın Kur’an’ın tahrifi şeklinde değildir. Bizdeki sapma Kur’an’ın hükümlerinin bazen cebren ve bazen de hile ile çarpıtılması ve Hz. Muhammed’in hayatında söylemediği bazı sözlerin ve işlemediği bazı fiillerin O’na isnat edilmek suretiyle harama alet edilmesidir. Bu da Müslümanlar arasında fitneye, fesada, zulümlere, tecavüzlere ve savaşlara yol açmıştır.

 

İnşallah bir sonraki yazıda da, neden bu olumsuzlukları yaşayageldiğimiz üzerinde duracağız.

 

Dr. Bekir Tank

 

İslam’ın İktidarından Müslümanların İktidarına-2

 

Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebubekir’in halife olmasıyla birlikte başlayan iktidarı Müslümanların iktidarı olarak tanımlıyoruz. Ki Müslümanların bu iktidarı kıyamete kadar devam edecektir. Ve bu iktidarlar İslam’ın hükümlerine riayet ettikleri ölçüde Müslümanlar izzeti yaşarken, İslam’dan uzaklaştıkları ölçüde de zilleti yaşamışlardır. Şimdi de böyledir ve bundan sonra da böyle olacaktır.

 

Peygamberin vefatı, Müslümanlara hem duygusal şoklar ve hem de bazı kitlesel sapmalar da yaşattı, ama hemen üstesinden gelebildiler. Bu duygusal şoklardan biri, peygamberin vefatının yol açtığı duygusal tepki idi. Müslümanlar O’nun varlığına ve kısaca her şeyine o kadar alışmışlardı ki, O’nsuz bir dünyayı düşünmek bile istemedikleri, verdikleri tepkilerden anlaşılmaktadır. Örneğin, vefat haberini duyan Hz. Ömer, kılıcını çekip, "Her kim Muhammed öldü derse boynunu vururum" dediğinde, cevabını Hz. Ebubekir verdi: ''Kim Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim Allah'a tapıyorsa bilsin ki, Allah daim ve bâkidir."

 

Sapma ise, bazı Müslümanların irtidat etmeleri ve bazılarının da zekât vermeyi reddetmeleridir. Ki Halife Hz. Ebubekir bu sorunların da üstesinden geldi.

 

Ölüm haktır ve buna teslim olmak da imanın bir gereğidir. Ama Peygamberin yaşıyor olması ile vefatı arasındaki farkın çok büyük olduğu da şüphesizdir.

 

Peygamberin olmayışı özetle şu demekti: Artık bundan sonra Müslümanların başında ve içinde onları vahiy ile doğrudan muhatap kılan ve onlarla birlikte vahyi, yani Kur’an’ı yaşayan ve yaşatan peygamberleri olmayacaktı. Ve bundan sonra artık peygamberle değil, O’nun getirdiği vahiy ve bu vahiy doğrultusunda geçirdiği hayat-sünnet ile muhatap olacaklardı. İhtilaflarını da Peygambere değil, O’nun bıraktığı emanetler olan Kur’an ve Sünnete veya Kur’an ve Ehlibeyte götüreceklerdi.

 

İşte bir ihtilaf… Peygamber ümmetine Kur’an ve Sünneti mi bıraktı yoksa Kur’an ve Ehlibeyti mi?  Peygamberin artık olmayacağı bir dünyanın ne kadar zor olduğunun en büyük göstergesi, çıkan ihtilafların çözümünde veya nasıl çözüleceğinde kendisini gösterdi.

 

Peygamberimiz, ihtilaf hakkında konuşmuş ve tanımını da “rahmet” olarak yapmıştı.

 

İhtilaf, insanın fıtratında vardır ve dolayısıyla hayatının da bir parçasıdır. Dolayısıyla birden fazla kişinin olduğu bir yerde ihtilaf da mutlaktır. İhtilafları sadece din ile ve dini konularla sınırlı görmemek gerekir. Yapacağımız yemeklerde, ev için seçeceğimiz renklerde ve kısaca hayatımızın her alanında ihtilaf yaşarız. İhtilafları işin ruhuna, fıtratına ve tabiatına uygun olarak çözdüğümüz sürece hepsi bize rahmet olarak dönerler. Aksi halde ihtilafların sonucu azaptır, gazaptır, zulümdür, elemdir, kederdir, sefalettir, fitnedir ve fesattır.

 

Bu nedenledir ki, biz Müslümanların ihtilaflarımızı rahmet tadında çözmemiz gerekir. Ki bu aynı zamanda imanî bir yükümlülüktür.

 

İlk dört halifeye baktığımızda, bunda başarılı olduklarını görüyoruz. Çıkan sorunları çözmede ve ihtilafları rahmet çerçevesinde gidermede, gerçekten de “bir binanın tuğlaları gibi birbirleriyle kenetlenmişlerdi.”

 

Peki, hiç mi hataları yoktu veya hiç mi yanlış yapmadılar? Hata ve sahabe? Yanlış ve sahabe? Onlar hiç hata ve yanlış yapmadıkları ve hiç günah işlemedikleri için mi o yüceliği yakaladılar yoksa yaptıkları hata ve yanlışları ve işledikleri günahları hemen bırakıp, adaletle hükmettikleri ve kısaca İslam’ı her türlü dünyevi çıkarın üstünde tutup yaşayarak mı? Ne ile ve hangi güç ile ve dahi hangi değerlerle “saadet” ile anılan bir asrı insanlık tarihinin kalbine yazdılar?

 

İnşallah devam edeceğiz.

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA