REFERANDUM EMPERYALİSTLERİN KÜRTLERE TUZAĞIDIR


Bu makale 2017-07-21 13:18:12 eklenmiş ve 687 kez görüntülenmiştir.

REFERANDUM EMPERYALİSTLERİN KÜRTLERE TUZAĞIDIR

Bir süre önce bağımsızlık için önümüzdeki Eylül ayında referanduma gideceklerini duyuran Barzani, bazı ülkelerin olumsuz tepkileri üzerine bir açıklama daha yaptı ve gerekirse savaşacaklarını, ama verdikleri karardan vazgeçmeyeceklerini söyledi.

Aslında Barzani’nin yaptığı; iki kötüden kendince daha az kötü olanı tercih etmektir. Biraz sonra bu cümleyi açacağız.

Görüyor musunuz, Kürtleri 100 yıl önce sırtlanların önüne atarcasına dört ülke arasında bölüştürenler, bugün insafa gelmiş (!) ve Kürtlerin de artık devlet olmalarının zamanının geldiğini söylüyorlar. Bazı Kürtler de, “bayram değil, seyran değil, bu Kürt sevgisi de nereden çıktı?” diye soracaklarına, bu oyunlara kanabiliyorlar. Hâlbuki defalarca oyuna gelmiş Kürtlerin bu kadar da saf ve dahi çaresiz olmamaları gerekmez mi?

Yani, dün Araplardan 5-10 devlet-emirlik kurarken, Kürtlere bir devletçiği dahi çok görüp, onları dört devlet arasında bölüştürenler, bugün neden Kürtler için devlet istesinler ki?

Bir de değil, iki tane devlet! Birini Irak’ta ve Barzani’ye ve diğerini de Suriye’de ve PKK’ya lütfediyorlar. Dikkat edilirse, yüz yıl önce olduğu gibi bugün de kimin nerede ve nasıl devlet olacağına bölge halkları değil, güçlüler, yani bölgeyi işgal etmiş olan güçler karar veriyor.

Bakıyoruz, PKK, çoktandır bunun havasına girmiş durumda ve efendilerinin kendisine verdiği silahlarla olduğu her yerde ve karşısına kim çıkarsa saldırıyor.

Barzani ise, yaptığı şeyin iki kötüden birinin tercihi olduğunun bilincinde, ama kendisini ayrı bir devlet olmaya teşvik edenlerin daha kötü olduklarını ya göremiyor veya bilmediğimiz başka hesapları var.

Kürtlerin zor bir dönemden geçtiğini söyleyeceğiz de, diğer halkların durumu da farklı değil. İslam dünyası bütünüyle zor bir süreçten geçiyor. Müslümanlara tahakküm eden rejimlerin genelde düşmanlardan yana politikalar izlemeleri yetmiyormuş gibi, bir de Müslümanların bazı konularda Müslümanca davranmamaları durumu daha da zorlaştırmaktadır.

İçinde yaşadıkları ülkelerde en temel insani hakları dahi gasp edilen Kürtlerin bu haklarını edinmek için mücadele etmeleri ve bazılarının ayrı bir devlet olmayı bu anlamda bir çözüm olarak görmeleri doğaldır. Bunu Bulgaristan’daki Türkler de yapsa, Çin’deki Uygurlar da yapsa meşrudur. Fakat her biri daha ötesini de düşünmek ve hesaplamak durumundadır. Şöyle ki; kendi öz gücü neye ve nereye kadar yetiyor?

Barzani’nin referandum kararı aslında iki kötüden birinin seçimidir. Nedir bu iki kötü? Biri Irak rejimi ve diğeri de Barzani’ye arka çıkacaklarını söyleyen emperyalist güçler.

Barzani, gözlerini zulüm, savaş ve vahşet içinde açmış ve dolayısıyla Kürtlerin kimlerden ne gibi vahşetler gördüklerine de şahit olan bir şahsiyettir. Ve haklı olarak bu zulümlerin artık son bulmasını istiyor. Ve gelen tehditler karşısında da, “gerekirse savaşırız” diye meydan okumak zorunda kalıyor. Türkiye bu durumda Irak ve İran gibi davranmak yerine, Barzani’nin ruh halini de anlamaya çalışmalı ve Kürtleri gerektiği gibi kucaklayamayan bir Türkiye’nin emperyalistlerin bu topyekûn saldırılarına karşı uzun süre dayanamayacağını hesaba katmalıdır.

İran dahi Kürtleri gözen çıkarabilir, ama Türkiye’nin öyle bir lüksü yoktur. Türkiye’nin er ya da geç geleceği nokta ve yapacağı şey; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra rejimin inkâr politikaları nedeniyle büyük bir yara alan Türk-Kürt kardeşliğini, dostluğunu ve ittifakını yeniden ihya etmektir. Bu da gasp edilen hakları gıdım gıdım iade ederken bile yapılmış olan zulümlerden bir nedamet ve utanç duymak yerine bunları birer lütuf gibi sunmakla olmaz. Kelimenin tek anlamıyla insanca olmalıdır.

Yukarıda Barzani’nin referandum kararıyla iki kötü arasında kendince daha az kötü olandan yana bir tercihte bulunduğunu söyledik. Burayı açalım.

Barzani, demeçlerinde de dile getirdiği gibi, Irak rejiminden ümitlerini kestikleri için bu kararı almıştır.

Burada Barzani’nin cevaplaması gereken sorular var.

Bir: Irak’taki Kürtler Irak rejimine rağmen bağımsız olabilirler mi?

İki: Diyelim ki, Irak’ı gözünüze kestiriyorsunuz, Türkiye ve İran’ın muhtemel saldırılarına karşı koyabilecek misiniz?

Üç: Diyelim ki, bunları da bertaraf ettiniz. Peki, Irak’ı hala işgal eden ABD’ye rağmen nasıl ve ne kadar bağımsız olacaksınız?

Dört: Size devlet vaadinde bulunanların size şimdikinden daha ağır şartlar dayatmaları durumunda hakkınızı onurunuzu koruyabilecek gücü kendinizde görüyor musunuz?

Temennimiz, Oğul Barzani’nin baba Barzani’nin yaşadıklarından gerekli dersleri aldığıdır. Hatırlanacağı gibi, önce Molla Mustafa Barzani’yi desteklemişlerdi, sonra da onu Irak rejimi ile baş başa bırakmışlardı. Böylece Kürtlerin durumu daha da beter olmuştu.

Bize göre, Irak Kürtleri Irak rejimine rağmen bağımsız olabilecek donanımda değiller hala. Bunun için destek alabilecekleri güçler de ABD’dir. Bu arada İsrail ve diğer Batılı ülkeler de pastadaki paylarını almak için boş durmayacaklardır. Ama süreç ABD’nin öncülüğünde gelişecektir.

Anlaşılan o ki, Barzani ABD ve diğer güçlerin onayıyla ve onlardan da bir çeşit destek sözü alarak bu yola girmiştir.

Bu durumda ve vakit kaybetmeksizin Barzani’nin cevabını vermesi gereken sorular var. Örneğin; kulağına bağımsız Kürdistan’ı fısıldayan güçler, Irak rejiminden daha mı az kötüdür? Kürtler, dış güçlerin himayesinde ve onların gücüyle kurulacak bir Kürdistan’da şimdikinden daha fazla mı hak sahibi olacaklar? Ve Kürtler şimdikinden daha mı özgür, mutlu, müreffeh ve zengin olacaklar?

Kürtler olarak bilmemiz gerekir ki, emperyalistlerin bize biçtiği rol şudur: Onlara kesintisiz bir şekilde ve gümbür gümbür aksın diye petrolümüze bekçilik yapmak… Bu kutsal görevi yerine getirmemiz için gerekli silahları veriyorlar. Biz ne yapacağız? Petrolümüz onlara kesintisiz bir şekilde aksın diye öleceğiz ve öldüreceğiz.

Onun için diyoruz ki, eğer Barzani başkalarının ipiyle kuyuya iniyorsa, oradan izzetiyle çıkması mümkün olmayacaktır. Çünkü ABD, hak-hukuk peşinde değildir.

Bölge halkları olarak ve özellikle Müslümanlar olarak feraset ve basiretimizi ne kadar erken kuşanırsak, düşmanlarımızın tuzaklarını da o kadar erken bozma imkânımız var.

Bizim Barzani’ye dostça ve kardeşçe önerimiz ve dahi uyarımız, kendisini iki kötüden birini seçmek zorunda görmemesi ve dışarıdan gelen kötülerin içerideki kötülerden kat be kat vahşi ve gaddar olduklarını ve onların eline düştükleri takdirde, şimdikinden de daha kötü duruma düşeceklerini bilmesidir.

Evet, Irak, Suriye, Türkiye ve İran rejimleri Kürtlerle ilişkilerinde hala insanilikten, haktan ve adaletten uzaklar.

Evet, Müslümanların da çoğu Kürtler söz konusu olduğunda, hakkın ve haklının yanında olmak ve Müslümanca davranmak yerine, Kürtlerin haklarını gasp eden rejimlerin yanında yer almak gafletinde bulunuyorlar.

Fakat ne bu zorba rejimlerin bitmek tükenmek bilmeyen zulümleri ve ne de bazı Müslüman kardeşlerimizin bu zulümler karşısındaki sessizlikleri- ki Hz. Muhammed (sav), bu gibilerini “dilsiz şeytan” olarak tanımlar- bizleri yıldırmamalı ve ümitsizliğe düşürmemelidir.

Unutmayalım ki, Kürtlerin kulağına devlet fısıldayan şeytanlar bu rejimlerden de beterdir.

Öyleyse, bir yandan bize zulmetmekte olan rejimlere karşı onurlu mücadelemizi sürdürürken, diğer yandan da bize yapılagelen zulümlere karşı sessiz kalan veya zalim rejimlerin yanında yer alan gafil Müslüman kardeşlerimizi uyarmaya devam edelim.

Yürekleri hala Selahaddin’in intikamını alamamış olmanın ateşi ile yanan çağdaş Aslan Yürekli Richard’ların bize zulmetmekte olan devletlerimizden daha gaddar ve daha zalim olduklarını, dolayısıyla onlara güvendiğimiz takdirde, daha büyük felaket ve musibetlere duçar olacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.

Kürtlerin Irak’ta devlet olmalarını Türkiye ve İran sineye çekse bile, ABD el altından Irak’ı Kürtlere saldırtacak ve tıpkı Libya’dakine benzer kontrollü bir iç savaş çıkaracaktır. Ki hiç kimse kendi başına bir güç olamasın ve hepsi de yegâne güç olarak ABD’yi tanısın!

İster görelim ve ister görmezden gelelim, eğer küfür birbiriyle uyum halinde bütün İslam dünyasını doğrudan ve dolaylı olarak işgal etmişse, bunda bize tahakküm eden rejimler kadar birbirilerinin haklarına tecavüz etmekten geri durmayan biz Müslümanların payı da var.

Sonuç olarak diyoruz ki, karşılığı izzetimiz olan bir devleti elimizin tersiyle itmekten tereddüt etmemeliyiz. Çünkü görüyoruz ki, izzeti olmayanların devleti de olmuyor. Devletleri olsa da, bu devlet onların zilletini arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
REFERANDUM EMPERYALİSTLERİN KÜRTLERE TUZAĞIDIR

Bir süre önce bağımsızlık için önümüzdeki Eylül ayında referanduma gideceklerini duyuran Barzani, bazı ülkelerin olumsuz tepkileri üzerine bir açıklama daha yaptı ve gerekirse savaşacaklarını, ama verdikleri karardan vazgeçmeyeceklerini söyledi.

Aslında Barzani’nin yaptığı; iki kötüden kendince daha az kötü olanı tercih etmektir. Biraz sonra bu cümleyi açacağız.

Görüyor musunuz, Kürtleri 100 yıl önce sırtlanların önüne atarcasına dört ülke arasında bölüştürenler, bugün insafa gelmiş (!) ve Kürtlerin de artık devlet olmalarının zamanının geldiğini söylüyorlar. Bazı Kürtler de, “bayram değil, seyran değil, bu Kürt sevgisi de nereden çıktı?” diye soracaklarına, bu oyunlara kanabiliyorlar. Hâlbuki defalarca oyuna gelmiş Kürtlerin bu kadar da saf ve dahi çaresiz olmamaları gerekmez mi?

Yani, dün Araplardan 5-10 devlet-emirlik kurarken, Kürtlere bir devletçiği dahi çok görüp, onları dört devlet arasında bölüştürenler, bugün neden Kürtler için devlet istesinler ki?

Bir de değil, iki tane devlet! Birini Irak’ta ve Barzani’ye ve diğerini de Suriye’de ve PKK’ya lütfediyorlar. Dikkat edilirse, yüz yıl önce olduğu gibi bugün de kimin nerede ve nasıl devlet olacağına bölge halkları değil, güçlüler, yani bölgeyi işgal etmiş olan güçler karar veriyor.

Bakıyoruz, PKK, çoktandır bunun havasına girmiş durumda ve efendilerinin kendisine verdiği silahlarla olduğu her yerde ve karşısına kim çıkarsa saldırıyor.

Barzani ise, yaptığı şeyin iki kötüden birinin tercihi olduğunun bilincinde, ama kendisini ayrı bir devlet olmaya teşvik edenlerin daha kötü olduklarını ya göremiyor veya bilmediğimiz başka hesapları var.

Kürtlerin zor bir dönemden geçtiğini söyleyeceğiz de, diğer halkların durumu da farklı değil. İslam dünyası bütünüyle zor bir süreçten geçiyor. Müslümanlara tahakküm eden rejimlerin genelde düşmanlardan yana politikalar izlemeleri yetmiyormuş gibi, bir de Müslümanların bazı konularda Müslümanca davranmamaları durumu daha da zorlaştırmaktadır.

İçinde yaşadıkları ülkelerde en temel insani hakları dahi gasp edilen Kürtlerin bu haklarını edinmek için mücadele etmeleri ve bazılarının ayrı bir devlet olmayı bu anlamda bir çözüm olarak görmeleri doğaldır. Bunu Bulgaristan’daki Türkler de yapsa, Çin’deki Uygurlar da yapsa meşrudur. Fakat her biri daha ötesini de düşünmek ve hesaplamak durumundadır. Şöyle ki; kendi öz gücü neye ve nereye kadar yetiyor?

Barzani’nin referandum kararı aslında iki kötüden birinin seçimidir. Nedir bu iki kötü? Biri Irak rejimi ve diğeri de Barzani’ye arka çıkacaklarını söyleyen emperyalist güçler.

Barzani, gözlerini zulüm, savaş ve vahşet içinde açmış ve dolayısıyla Kürtlerin kimlerden ne gibi vahşetler gördüklerine de şahit olan bir şahsiyettir. Ve haklı olarak bu zulümlerin artık son bulmasını istiyor. Ve gelen tehditler karşısında da, “gerekirse savaşırız” diye meydan okumak zorunda kalıyor. Türkiye bu durumda Irak ve İran gibi davranmak yerine, Barzani’nin ruh halini de anlamaya çalışmalı ve Kürtleri gerektiği gibi kucaklayamayan bir Türkiye’nin emperyalistlerin bu topyekûn saldırılarına karşı uzun süre dayanamayacağını hesaba katmalıdır.

İran dahi Kürtleri gözen çıkarabilir, ama Türkiye’nin öyle bir lüksü yoktur. Türkiye’nin er ya da geç geleceği nokta ve yapacağı şey; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra rejimin inkâr politikaları nedeniyle büyük bir yara alan Türk-Kürt kardeşliğini, dostluğunu ve ittifakını yeniden ihya etmektir. Bu da gasp edilen hakları gıdım gıdım iade ederken bile yapılmış olan zulümlerden bir nedamet ve utanç duymak yerine bunları birer lütuf gibi sunmakla olmaz. Kelimenin tek anlamıyla insanca olmalıdır.

Yukarıda Barzani’nin referandum kararıyla iki kötü arasında kendince daha az kötü olandan yana bir tercihte bulunduğunu söyledik. Burayı açalım.

Barzani, demeçlerinde de dile getirdiği gibi, Irak rejiminden ümitlerini kestikleri için bu kararı almıştır.

Burada Barzani’nin cevaplaması gereken sorular var.

Bir: Irak’taki Kürtler Irak rejimine rağmen bağımsız olabilirler mi?

İki: Diyelim ki, Irak’ı gözünüze kestiriyorsunuz, Türkiye ve İran’ın muhtemel saldırılarına karşı koyabilecek misiniz?

Üç: Diyelim ki, bunları da bertaraf ettiniz. Peki, Irak’ı hala işgal eden ABD’ye rağmen nasıl ve ne kadar bağımsız olacaksınız?

Dört: Size devlet vaadinde bulunanların size şimdikinden daha ağır şartlar dayatmaları durumunda hakkınızı onurunuzu koruyabilecek gücü kendinizde görüyor musunuz?

Temennimiz, Oğul Barzani’nin baba Barzani’nin yaşadıklarından gerekli dersleri aldığıdır. Hatırlanacağı gibi, önce Molla Mustafa Barzani’yi desteklemişlerdi, sonra da onu Irak rejimi ile baş başa bırakmışlardı. Böylece Kürtlerin durumu daha da beter olmuştu.

Bize göre, Irak Kürtleri Irak rejimine rağmen bağımsız olabilecek donanımda değiller hala. Bunun için destek alabilecekleri güçler de ABD’dir. Bu arada İsrail ve diğer Batılı ülkeler de pastadaki paylarını almak için boş durmayacaklardır. Ama süreç ABD’nin öncülüğünde gelişecektir.

Anlaşılan o ki, Barzani ABD ve diğer güçlerin onayıyla ve onlardan da bir çeşit destek sözü alarak bu yola girmiştir.

Bu durumda ve vakit kaybetmeksizin Barzani’nin cevabını vermesi gereken sorular var. Örneğin; kulağına bağımsız Kürdistan’ı fısıldayan güçler, Irak rejiminden daha mı az kötüdür? Kürtler, dış güçlerin himayesinde ve onların gücüyle kurulacak bir Kürdistan’da şimdikinden daha fazla mı hak sahibi olacaklar? Ve Kürtler şimdikinden daha mı özgür, mutlu, müreffeh ve zengin olacaklar?

Kürtler olarak bilmemiz gerekir ki, emperyalistlerin bize biçtiği rol şudur: Onlara kesintisiz bir şekilde ve gümbür gümbür aksın diye petrolümüze bekçilik yapmak… Bu kutsal görevi yerine getirmemiz için gerekli silahları veriyorlar. Biz ne yapacağız? Petrolümüz onlara kesintisiz bir şekilde aksın diye öleceğiz ve öldüreceğiz.

Onun için diyoruz ki, eğer Barzani başkalarının ipiyle kuyuya iniyorsa, oradan izzetiyle çıkması mümkün olmayacaktır. Çünkü ABD, hak-hukuk peşinde değildir.

Bölge halkları olarak ve özellikle Müslümanlar olarak feraset ve basiretimizi ne kadar erken kuşanırsak, düşmanlarımızın tuzaklarını da o kadar erken bozma imkânımız var.

Bizim Barzani’ye dostça ve kardeşçe önerimiz ve dahi uyarımız, kendisini iki kötüden birini seçmek zorunda görmemesi ve dışarıdan gelen kötülerin içerideki kötülerden kat be kat vahşi ve gaddar olduklarını ve onların eline düştükleri takdirde, şimdikinden de daha kötü duruma düşeceklerini bilmesidir.

Evet, Irak, Suriye, Türkiye ve İran rejimleri Kürtlerle ilişkilerinde hala insanilikten, haktan ve adaletten uzaklar.

Evet, Müslümanların da çoğu Kürtler söz konusu olduğunda, hakkın ve haklının yanında olmak ve Müslümanca davranmak yerine, Kürtlerin haklarını gasp eden rejimlerin yanında yer almak gafletinde bulunuyorlar.

Fakat ne bu zorba rejimlerin bitmek tükenmek bilmeyen zulümleri ve ne de bazı Müslüman kardeşlerimizin bu zulümler karşısındaki sessizlikleri- ki Hz. Muhammed (sav), bu gibilerini “dilsiz şeytan” olarak tanımlar- bizleri yıldırmamalı ve ümitsizliğe düşürmemelidir.

Unutmayalım ki, Kürtlerin kulağına devlet fısıldayan şeytanlar bu rejimlerden de beterdir.

Öyleyse, bir yandan bize zulmetmekte olan rejimlere karşı onurlu mücadelemizi sürdürürken, diğer yandan da bize yapılagelen zulümlere karşı sessiz kalan veya zalim rejimlerin yanında yer alan gafil Müslüman kardeşlerimizi uyarmaya devam edelim.

Yürekleri hala Selahaddin’in intikamını alamamış olmanın ateşi ile yanan çağdaş Aslan Yürekli Richard’ların bize zulmetmekte olan devletlerimizden daha gaddar ve daha zalim olduklarını, dolayısıyla onlara güvendiğimiz takdirde, daha büyük felaket ve musibetlere duçar olacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.

Kürtlerin Irak’ta devlet olmalarını Türkiye ve İran sineye çekse bile, ABD el altından Irak’ı Kürtlere saldırtacak ve tıpkı Libya’dakine benzer kontrollü bir iç savaş çıkaracaktır. Ki hiç kimse kendi başına bir güç olamasın ve hepsi de yegâne güç olarak ABD’yi tanısın!

İster görelim ve ister görmezden gelelim, eğer küfür birbiriyle uyum halinde bütün İslam dünyasını doğrudan ve dolaylı olarak işgal etmişse, bunda bize tahakküm eden rejimler kadar birbirilerinin haklarına tecavüz etmekten geri durmayan biz Müslümanların payı da var.

Sonuç olarak diyoruz ki, karşılığı izzetimiz olan bir devleti elimizin tersiyle itmekten tereddüt etmemeliyiz. Çünkü görüyoruz ki, izzeti olmayanların devleti de olmuyor. Devletleri olsa da, bu devlet onların zilletini arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
 

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA