Dersimi haritadan sildiler, Van'da hamile kadınları süngülerle deştiler, aşı da vurgun oyunları..

Dersimi haritadan sildiler, Van'da hamile kadınları süngülerle deştiler, günümüzde ise tarımımız, topraklarımız sularımız yabancılara peşkeş çekiliyor, aşı da vurgun ve oyun üstüne oyun dönüyor..
Bu haber 2021-05-04 11:38:17 eklenmiş ve 433 kez görüntülenmiştir.

 

Dersimi haritadan sildiler, Van'da hamile kadınları süngülerle deştiler, günümüzde ise tarımımız, topraklarımız sularımız yabancılara peşkeş çekiliyor, aşı da vurgun ve oyun üstüne oyun dönüyor..

 

Küresel siyonist Emperyalizm, Ermeni Soykırımı yalan dolanı adı altında Filistin, Doğu Avrupa Sınırlarından Kurdistan’a Sor’a (ermenistan-Azerbeycan-Karabağ) Kurdlere, Osmanlı Müslümanlarına yapılan soykırımı gizleme, bunda da önemli olan :

Son 2-yüzyıl içinde Kurdistan üzerinde sahte suni sınırlarla kurdurulan faşist ulus devleterle  halkları sürekli ırk-ırkçılık, din-mezhep modunda tutarak birbiriyle çatıştırma soykırımcı siyonizmin yüzyıllardır devam eden plan ve politikları..

 

Bu plan ve politikların dış ayaklarını abd-israil-ingilterdeki küresel gıda-genom-ilaç-silah siyonist firma ve aileler planlarken..

İç ayaklarını ise Kurdistan üzerinde sahte suni sınırlarla kurdurulan faşist ırk devletleri  tc-iran-irak-syria-ermenistsan teşkil etmektedir..

Sadece Tc-Ermenistan son bir yüzyılda 2-3 milyon kurdi fiziki soykırıma çektiği gibi takip ettikleri politikalrla da kurdleri tarihten silmeye yok etmeye çalışmaktadırlar..

 

Kurdler adına ortaya çıkarılan hdp-pkk çizgileri küresel siyonist emperyalizmin bu faşist ulus devletlerle kurdleri nasıl kırdığına dair ulusal-uluslar arası bir tek dava dahi açmazken.. Ermneistan diye kurudurulan soykırım gettosununda Kurdistana sorda kurdlerin soykırımı üzerine kurulduğuna dair tek bir cümle söylemezler.. Faşist ermnei devletinin kurdlerin kadim şehirleri agiri-Van gibi şehirleri kendi toprakları gibi göstermelerine yönelik tek birt kınama tek bir açıklama bile yapmayarak siyonist emperyalizmin kendilerine biçtikleri rollerini kurdistan üzerinde kurulmuş olan faşist ulus devletlerden daha da ustaca yapmaktadırlar..

 

Bütün bu yalan dolanlar Filistinden Ermenistana halkları  soykırıma açık koyun ve fare sürülerine çevirmiş bulunmaktadır..

 

---TC de artık topraklarımız sularımız, tarımımız, madenlerimiz  siyonist sergerdelerle onların yerli verisyonu etki ajanlarının eline geçrken..  Ülkemiz çaktırlmadan elmizden alınmaktadır.. Doğudaki bir çok hes tarım arazisi vb.. bu anlamda tc devleti içindeki etki ajanlrı eliyle bu güçlere peşkeş çekilmektedir..

 

---İran rejimi Aryen halklarını özgür iradeleri olmayan siyonist molla rejmi ile yok edilen çağın en büyük köle sürülerine dönüştürmüş..

---

Kurdlerin Hiristiyan kolu Ermeniler Kurdistana Sorda Ermenistan diye bir gettonun içine haps edilerek soykırıma uğrayacakları günü bekleyen kurbanlık koyunlara dönüştürülmüşlerdir..

 

---Irak-Syria ise hiçbir zaman devlet vasfı olmayan kendi halklarını sürekli soykrıma uğratan.. Kendi nüfuslarını diktatörlük, terör lejyonları vb. yok eden Terörist-siyonist israile alan açan kurdistanı peşkeş çeken  siyonist israilin ön karakolları konumuna çekilmiş soykırım gettoları olarak 24 saat halkı harcamaktadırlar..

 

Burada tarihe önemli bir not düşüyoruz: Filistinden Kurdistana sora topraklarımza, madenlerimize, tarımımıza suyumuza konan, halkları ırk-dil-din-mezhep üzerinden kullanan iç-dış siyonist şebekeler şunu bilmelidirler ki yaptıkları alışverişler aldıkları hiçbir şey onların olmadığı gibi ..

 

Bir gün mutlaka kurdistan üzerinde yaşayan tüm halklar rusyadan-kafkaslardan filistine iç-dış ayakları ile bu siyonist sergerdelere karşı harekete geçecek, terörist israille birlikte hepsini magma tabakasına kadar gömeceklerdir..

 

Özetle sadece mezopotamya-ortadoğu-ön asya halkları değil Amerika dahil dünya halkları, gezegenimizin siyonist soykrımcı emperyalizmin oyun kumpasla soykırmla halkları,insanlığı düşürdüğü kölelştirdiği durumdan çıkarılmadan tüm insanlığın yok edildiğini görecek..  siyonist emperyalizmin iç-dış ayaklarına yönelerek hepsini, terörist israille birlikte tarihten silecektir..

Dünyamızın siyonist soykrımcı sergerdelerin değil, dünyamız üzerinde yaşayan canlı-cansız yaşamın mülkü olduğu gerçeğini yansıtan bir siyasal siteme geçerek insanlık yönünü ve yüzünü uzaya açacaktır.. Aksi insan soyu ve uygarlığı dünya ile birlikte yok olmaktadır..

 

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

Basından Konu İle ilgili haberler-belgeler..

Dersimi haritadan sildik..

Tc nin ağrı-dersim-zilan-erzurmu-erzincan,Van kurd soykırımını o zaman askerlik yapan yaşayan tanıklar anlatıyor..

 

HABERİN VİDEOLARI TIKLAYINIZ..

 

DERSİMİ HARİTADAN SİLDİK, CANLI NAMINA BİRŞEY BIRAKMADIK..

 

Dersim (Rûdaw) - Dersim katliamı sırasında askerlik yapan Mahmut T.'ye ait  söyleyişi 30 yıl sonra Dersim Kültür ve Tarih Merkezi (DKG) tarafından gün yüzüne çıkarıldı.

 

Tarihe "Dersim Katliamı" diye geçen ve 1937-1938 yılında yaşanan olaylar için Türkiye’nin resmi gazete ve belgeleri “Dersim'de şakilerin isyanı, ayaklanması bastırıldı” diye yazıyordu....

 

Bu katliam uzun süre tarihin karanlık sayfalarına gömüldü, Dersim'de yaşanan vahşet konuşturulmadı, gerçekliğin sır perdesi bir türlü aralanamadı.

 

Süt beyazlığıyla ünlü Munzur nehrinin bir hafta kan aktığı görülmüştü. Katliam, sürgün ve yağmalar ise o dönemin şahitlerinin anılarında gizliydi...

 

Katliama katılan askerlerden biri olan Mahmut T.’nin söyleşisinde katliamın boyutlarını da ortaya koyuyor. Mahmut T.’nin anlattıkları ise kan donduran cinsten.

 

Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Yöneticisi Yaşar Kaya, Dersim Soykırımı üzerine konuşan az sayıda tanık askerden biri olan Mahmut T'nin 2003 yılında öldüğünü belirtti.

 

Kaya, söyleşinin  Dersim Tertelesi üzerine video kaydıyla yapılan en eski kayıt niteliğini taşıdığını, 43 dakika uzunluğundaki söyleşide, tanık askerin hafızasının halen canlı olduğu ve 53 yıl sonra dahi yer/kişi isimlerini ve de yaşananları net olarak hatırladığıni ifade etti.

 

Tanık asker Mahmut T.

 

Askerliğini Kayseri 19. Alayda kısa dönem piyade askeri olarak yapan Mahmut T. kendisini şöyle tanıtıyor:

 

"2. Ordu, 6. Kor, 41. Tümen, 19. Alay, 1. Tabur, 3. Bölük erlerinden Mehmet oğlu Mahmut, Kayseri 1330(Miladi 1926) doğumlu. Alay komutanımız Feyzullah Barzan, tabur komutanımız Binbaşı Hüsnü Yalım, bölük komutanımız ise Mustafa Yavuz'du."

 

Tanık asker Mahmut T.

 

Temmuz 1938 yılında gelen emiri takiben trenle Elazığ'a, oradan da yürüyerek Dersim'e gittiklerini anlatan tanık asker Mahmut T., 1 Ağustos'tan 30 Ağustos'a kadar Dersim'de askerlik yaptığını belirtiyor.

 

31 Ağustos'ta Elazığ'da yapılan törenlerinin ardından Hatay gerginliği nedeniyle Kilis'e gittiklerini dile getiren Mahmut T,. Kasım 1938'de terhis olduğunu aktarıyor.

 

Tanık asker 1938'de Dersim'e otuzaltı (36) alay asker sevk edildiğini, bunların bir plan çerçevesinde bölgelere yerleştirildiklerini, haritaların önceden hazırlandığını ve bütün bu ön hazırlıklardan sonra "vur" emrinin verildiğini anlatıyor:

 

"Alay komutanının elinde büyük bir harita vardı, hatta büyük kayalıklara kadar bütün her şey onda yazılıydı. O kadar ayrıntılı bir haritaydı ki, arazi ile ilgili bütün ayrıntılar metre metre yer alıyordu."

 

Mahmut T.'nin görev yaptığı yerler

 

"Canlı namına birşey kalmadı"

 

Tanık asker söyleşide kendilerine "Hiç bir canlı bırakmayın" emrinin verildiğini ve kurbanların çok büyük bir kısmının kadın, yaşlı ve çocuklardan oluştuğunu aktarıyor.

 

Yine tanık askerin anlatımına göre; askerler ilk olarak"sizi koruyacağız" denilerek köylere yerleşiyor daha sonra da yerli halka"Sizi sürgüne göndereceğiz" diyerek onları Munzur nehrine kadar yürütüyorlar.

 

Burada kurbanlar kadın ve çocuk ve de yetişkin erkekler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. Önce erkekler daha sonra da kadın ve çocuklar öldürülüyor.

 

Tanık askerin anlatımından söz konusu sıralamanın erkeklerin karşı koymalarını engellemek için uygulanan şeytanca bir taktik olduğu anlaşılıyor:

 

"Komutanlarımız bize ateş emri verdiler ve bizde kim varsa ateş ettik. Tüm köyler mıntıka mıntıka paylaşıldı. Vardığımız bütün köyleri yaktık. Değerli eşyalar toplandı. Sığırları, keçileri ve koyunların hepsini topladık ve onları Elazığ'a kadar getirdik. Geride hiçbir yiyecek bırakmadık, götüremediklerimizi ise parçaladık ve yaktık. Canlı namına hiçbir şey bırakmadık. Dikili bir taş bile kalmadı."

 

15 Ağustos 1938 - Halvoriye köyünden ölüme götürülen kafile

 

Munzur günlerce kan aktı

 

Tanık Asker, Halvoriye Kemerê Ari katliamında öldürülen insan sayısını 80-90 olarak hatırladığını söylüyor. Oysa kurbanlar ölüme götürülürlerken fotoğraf çeken bir subay, fotoğrafın arka kısmına"217 kişi ölüme götürülürken, 15 Ağustos 1938" notunu düşmüş:

 

"Orda (Halvoriye) aşağı yukarı 80 – 90 kadar çocuk ve kadın vardı. Yukarı sarp ve meşelik bir bölgeye makinalılar kuruldu. Bazen olurdu ki; iki-üç gün Munzur kıpkırmızı kan akardı."

 

Söyleşiyi gerçekleştiren kişinin, "Peki askerlerden'ben bunu yapamam. Allah'tan korkarım" diyen olmadı mı?" sorusuna, tanık asker,"Yahu asker ne diyebilir? Asker emir eri... Vur dedi mi, vuracaksın mecburen. Öyle ben yapmam, yapamam olmaz" diye cevaplıyor.

 

Kemerê Ari

 

"Süngülemeyin, kurşunlayın beni"

 

Tanık asker röportajda o dönemde kendilerine yol gösteren Mustafa isimli birinden bahsediyor. Söz konusu Mustafa isimli kişi, büyük olasılıkla Alişer Efendi ve Zarife Hanım'ın katledilmelerine katılan ekipte olduğu bilinen Mustafa'dır.

 

Tanık asker şöyle anlatıyor:

 

"Alay komutanı geldi ve Mustafa'yı işaret ederek dedi ki; 'Bu kim?', çevredekiler 'Seyit Rıza'nın güvesi' dediler. Komutan başıyla bize vur işareti verdi. Hemen mavzere süngü taktık, Mustafa'yı ortaya aldık. Döndü bize yalvardı. Dedi ki; 'Bari süngüyle öldürmeyin. Vurun beni.' Ondan sonra bize arkasını döndü, dua eder gibi elini yüzüne çaldı. Bizde arkadan ateş ettik, olduğu yere düştü ve öldü."

 

Süleyman ve Hediye Ağlar

 

Dersim 1937-38 Sözlü Tarih Projesi Yöneticisi Yaşar Kaya, "Başta askeri arşivlerin açılması toplumun bilgilenmesi açısından çok önemlidir. Ama 'bir daha asla' denecekse eğer, sivil halkın vicdani bir karşı koyuşu ve adeta bir reddi miras yapması daha da önemlidir. Bu nedenle ellerinde fotoğraf, anı, anlatı ne varsa paylaşılması fail aileler açısından da bir ahlaki sorumluluktur. Maalesef Dersim'e ait yaklaşık 154.000 belge uzun yıllardır TBMM mühürlü torbalarda bekletiliyor. Bunlar biran önce kamuoyuna açılmalıdır" şeklinde konuştu.

 

Dersim Tarih ve Kültür Merkezi, içinde dönemin tanıklarıyla yapılan söyleşilerin de bulunduğu geniş bir Dersim Tertelesi arşivine sahip.

 

Dersim'de kurmayı planladıkları "Dersim Hafıza Merkezi" aracılığıyla söz konusu arşivi kamuoyuna açmayı planlıyorlar.

 

14 Ağustos 1938 tarihli yazı

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

Şan ve şerefle oluşturulan kurdistan bayrağını siyonist sergerdeler ibnelerle kirletmeye çaklışıyor..

 

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

Kurdistanın i,şgal-ilhak parçalanmasının bir ayağı dünya siyonizmi olurken öbür ayağı ise faşist ulus devletlerin kurdleri inkarı kurdistanın parçalnmasıdır..

 

Erbil (Rûdaw) – PAK, PDK-Bakur, PÊLKURD, PSK ve TEVGER, TSK’nın Kürdistan Bölgesi ve Rojava’daki operasyonlarını “işgal” olarak nitelendirdi. Kürt partiler ayrıca PKK’ye de operasyonlar için Türkiye’ye “bahane vermemeye” çağrısında bulundu.

 

Kürdistan Özgürlük Partisi’nden (PAK), Kürdistan Demokrat Partisi-Bakur (PDK-Bakur), PÊLKURD, Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ve Kürdistan Demokratik Hareketi (TEVGER), Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Kürdistan Bölgesi ve Rojava’daki operasyonlarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. 

 

“Türk Devleti, birkaç yıldır Kürdistan’ın üç parçasında işgal savaşları yürütüyor” denilen açıklamada, “Herşeyden önce bu savaş haksız bir savaştır ve işgal insanlık suçudur. Bu savaş aynı zamanda hukuksuzdur, kanunsuzdur. Bu savaş Kürd kazanımlarını ortadan kaldırmaya, Kürdistan’ın özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini önlemeye yöneliktir” ifadelerine yer verildi.

 

Türkiye’nin sürekli PKK’nin Güney Kürdistan’daki varlığını “gerekçe” olarak gösterdiğine işaret edilen açıklamada, şöyle denildi:

 

“Bu doğru değil. Doğrusu, artık PKK Kuzey Kürdistan’da Türk Devleti’ne karşı savaşmıyor ama devlet PKK’nin varlığını bahane ediyor. Devletin başlıca amacı Güney Kürdistan’ı işgalidir, federasyonu ortadan kaldırma ve bu parçada devletleşmeyi önlemektir. Bu kirli amaçlarını gerçekleştirmek için Güney Kürdistan’da kalıcı askeri üsler kuruyor ve kurduğu bu üslerin sayısını günden güne artırıyor.

 

Açıktır ki PKK de Güney Kürdistan’daki çabasıyla, eylem ve yürüttüğü politikasıyla Türk Devleti’nin saldırı ve işgaline daha elverişli bir zemin yaratıyor.”

 

Türkiye’nin ayrıca Rojava’da da benzer bir politikayı yürüttüğüne vurgu yapılan açıklamada, “Hemen her gün YPG-PYD bahanesiyle Kürdler tarafından idare edilen bölgelere saldırıyor, İşbirlikçisi İslami gurupların eliyle Batı Kürdistan’ın demografik yapısını bozuyor. Türk Devleti’nin temel amacı Kürdlerin kazanımlarını ortadan kaldırmak, Güney ve Batı Kürdistan koridorunu engellemektir” sözlerine yer verildi.

 

Açıklamda, “İşgalci olan sadece Türk Devleti değil. Kürdistan’ı işgal eden devletlerden biri olan Suriye de Kürd kazanımlarının düşmanı ve bu durum son dönemde Qamışlo kentinde HSD ile Suriye ordusu ve Suriye Devleti’ne bağlı silahlı guruplar arasında yaşanan çatışmaların nedenidir. Suriye devletinin bulunmadığı alanlar Türkiye’nin, Türkiye’nin bulunmadığı alanlar da Suriye Devleti’nin saldırısına uğruyor.  Her iki devlet de ABD, Rusya ve Avrupa’nın gözleri önünde, uluslararası kamuoyunun sessizliğinden yararlanarak Kürd halkına saldırıyorlar” denildi.

 

“Bize göre Kürdler bu saldırıları engelleyebilirler” belirlemesine yer verilen açıklamda, şunlar kaydedildi:

 

“Batı Kürdistanlı güçlerden, işgale, demografik yapının bozulmasına karşı ve ulusal hakların elde edilmesi için birlikte mücadele etmeye, halkımıza birlik müjdesini vermek için Dihok Mutabakatı temelinde birlik oluşturma sürecinde kararlı olmaya;

 

Güney Kürdistan Hükümeti ve siyasi partilerinden, Türkiye ve İran’ın tehdit, saldırıları ve işgal politikalarına karşı seslerini daha fazla yükseltmelerini, kendi iç birliklerini güçlendirmeye davet ediyor,  uluslararası kamuoyunun, ABD, Rusya ve Avrupa’nın işgalci devletlerin saldırıları karşı seslerini yükseltmelerini ve sözkonusu saldırıları engellemelerini sağlamak amacıyla birlikte çaba sarf etmeye;

 

PKK’ye Kürdistan Parlamentosu, Başkanlığı, Hükümeti ve Peşmerge güçlerine saygılı olma, Türk Devleti’nin eline saldırı ve işgal için bahane vermemeye ve böylece Türk Devleti’ini Güney Kürdistan’a çekmemeye;

 

Kürdistan’ın tüm yurtsever güçlerini, Türk Devleti’nin işgalci politikalarına karşı mücadeleyi yükseltmek için, yurtseverlik temelinde kalıcı iş birlikleri oluşturmaya;

 

Kürt sivil toplum kuruluşlarını Batı Kürdistan’da yürütülen etnik temizliğe karşı durmaya, dünya kamuoyunun dikkatini yaşananlara çekmek ve sorumluların hesap verebilmesi için çaba sarf etmeye çağırıyoruz.”

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

Terörist ırkçı ermenistan neden arşivleriniş açmıyor, belgelerle Van’da Ermeni katliamı ve vahşeti..

1915 TE VANDA HAMİLE KADINLARI BEBEKLERİNİ SÜNGÜLEDİLER..

 

Mayıs 1915′te Ermeniler Van’da büyük bir katliam yaptılar. Karnındaki bebeği süngüyle çıkarılıp öldürülen hamile kadınlar, kulakları burunları kesilmiş çocuklar, kafatası çatlayana kadar darb alıp can veren ihtiyarlar… Erciş’de Çavuşoğlu samanlığında bulunan toplu mezar bu vahşetin en büyük tarihi delilidir. (Tüm bu vahşetin tanıkları olarak; açığa çıkarılmış toplu mezarlarda yapılan incelemeler ve o günlerden kalma fotoğraflarlar sitemizde yayınlanacak inşallah.)

 

Şimdi böyle bir vahşetin nasıl vuku bulduğunu anlayabilmek için tarihde bir yolculuğa çıkalım. Ermeniler, Karakoyunlular’ın himayesinden sonra Osmanlı hakimiyeti altına girmiş ve gerçek barış ve sukunet içinde yıllarca yaşamıştır. Tanzimat fermanı ile birlikte özellikle İngilizlerin ve Rusların destekleri ve kışkırtmalarıyla teşkilatlanmaya ve isyanlar çıkarmaya başladılar. Bu gözü dönmüş sürünün kurduğu Hınçak ve Taşnak çeteleri Doğu anadoludaki masum sivil halka akla hayale gelmedik işkence ve zulmü yapmıştır. Bu çetelerin amacı “Büyük Ermenistan(!)” dı. Bu zavallı(?) Ermeniler’e bu rüyayı yutturanlar ise şüphesiz İngilizlerdi.

 

İngilizler, Doğu Anadolu’ya pekçok ajan göndermişti. Bu ajanlar Türk ve Ermeni köylerine gidiyor ve buralarda fitne tohumları ekiyordu. Bu fitne tohumları o kadar zehirliydi ki bir müddet sonra Ermeniler Türklere düşman kesilmişti. Örneğin, bu İngiliz ajanları bir Ermeni köyünün papazını öldürüp cesedini müslüman olan köyün bir yerine atmış ve böylece suçu müslümanlara yıkarak Ermenileri kışkırtmak için bir sebep daha oluşturabilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinde yaptığı faaliyetleri (Ör, Hicaz’da Vehhabilik denen sapık akımı kurduran İngilizlerdir.) de gözönüne alırsak İslam’a düşmanlık yönüyle İngilizler pek iddialıdır diyebiliriz. Üstelik bu düşmanlığı pek sinsice ve planlıyarak yürütmüşlerdir ve yürütmektedirler.

 

İstanbul’dan Erzurum’a kadar pekçok yerde isyan çıkaran Ermenilerin en son Van’daki katliamından sonra bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanunla savaşın doğuracağı zararlardan korumak maksadıyla hem Ermeniler hem de müslüman ahali başka yerlere yerleştirilmek üzere göç ettirilmiştir. Erciş’te bu olay “muhacirlik zamanı veya seferberlik vakti” olarak bilinir. Hele siz dedelerinize bir sorun yaşanan çileleri iç geçirerek nasıl anlatacaklardır.

 

Mesela; şu anda Erciş’te yaşamakta olan bir dedemize kulak verelim bakalım o yılları bize nasıl anlatıyor:

 

-Men uşağdım o zamanlar. Babam diyidi; senin bir gardaşın muhacırlığ zemani geyboldi. Sonra onnan bi habar alamadığ. Öldi mi galdi mi heç bülmürüğ. Senin bi emmin de yolda hesteledi tir tir titriyidi. Belengaz elimizde can verdi. Babam bele anlattıği zeman özünü tutamaz ağlardi……………………

 

Ve daha nice acılarla doludur bu göç öyküleri. Şimdi ABD’de ve Avrupa’da yaşayan Ermenilerin elit kesiminin iddia ettiği sözde Ermeni soykırımı işte bu göç sırasında ölen Ermeniler üzerine kuruludur. Oysa sırf Ermeniler yüzünden göç ettirilmiş müslüman ahaliden pekçok kişi de hayatını kaybetmiş ve daha ağır felaketlerle karşılaşmıştır. Ne yazık ki ülkemizden de bu konuda bazı yalakaların, kendini satmış budalaların ağzından tarihi vesikalara dayanmayan sözler çıkmıştır. Oysa dünyadaki pekçok objektif tarihçi bu meseledeki gerçekleri çekinmeden tüm belgeleriyle dile getirmiştir. www.tallarmeniantale.com örneğin bu sitede Ermenilerin gülünç iddialarının geçersizliğini tüm delilleriyle görebilirsiniz. Yine de doğruya gözlerini kapamayan böyle tarihçilerin varlığı insana gelecek adına bir ümit veriyor.

 

Tarihe bir masal veya hikaye gözüyle baktığımız müddetçe tarihten alacağımız birşey yoktur muhakkak. O gün kendi çıkarları için Ermeniler ile müslüman ahali arasına fitne fesat tohumları ekenler bugün boş durmayacaktır elbette. Şimdi bölgede farklı farklı “kimlikler” meydana getirip, bunlar arasına uçurumlar koyup sonrada çatışma ortamına itmek gibi bir gayenin peşindeler. Çok üzülerek belirteyim ki onların bu tuzağına düşmüş içimizde bazı ahmaklar da yok değil. Biz birbirimize düştükçe “onlar” yeni sömürge alanları oluşturacak, biz birbirimize “sen şusun ben buyum” dedikçe onlar bir yerleri “demokrasi(!)” pazarlamak için işgal edecek ve o yerlerde huzurun köküne kibrit suyu dökecektir. Bunun başka türlü izahı yoktur.

 

Bizim yapacağımız önce tarihimizi, kültürümüzü, dinimizi doğru kaynaklardan titizlikle öğrenmek ve bunu gelecek kuşaklara aktarmak için çaba sarf etmek. Sonra var gücümüzle -birilerinin elinde kukla olmamak için,üzerinde oyunlar oynanan “cahil sürü” sıfatıyla anılmamak için- çalışmak. İnşallah insaf sahipleri için dile getirmeğe çalıştığımız şeyler “boş laf” olmamıştır.

,

Daha Detaylı Bilgi İçin ..

https://ercis.wordpress.com/2007/03/10/su-ermeni-meselesi/

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

DOĞUDA ERMENİ VAHŞETİ İNSANLIK TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ BİR SOYKIRIMDIR..

 

 

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

SULARIMIZ TARIMIMIZ MADENLERTİMİZ KISACA ÜLKELERİMİZ YÜZYILLARDIR BİZE SOYKRIM DAYATAN SİYONİSTLERTE PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR..

 

AKP’NİN BOŞ VAATLERİ BİR KÖYÜ SULAR ALTINDA BIRAKTI!

Kars'ın Sarıkamış ilçesinin Karakurt köyünün olduğu bölgede AKP döneminde patlak veren HES barajları bir köyü sular altında bıraktı. Çek menşeli bir şirketin yaptığı baraj tüm köyü sular altında bırakırken, köylülerin paralarını alamadıkları, hatta intihar girişimlerinin yaşandığı da gelen iddialar arasında.

AKP Kars Milletvekili Ahmet Arslan'ın köylülere yaptığı ve sosyal medyada paylaşılan bir konuşmada konu üzerinde hassasiyetle durduklarını söylemesine karşın köyde yaşananlar durumun tam aksini gösteriyor.

AKP Milletvekili Ahmet Arslan'ın köylülere yönelik yaptığı açıklamada:

“İster bakanlık sorumluluğuyla ister sizlerin evlatları olma sorumluluğuyla bu işin takipçisi olacağız. Tek tek hepsini konuştuk, özellikle kamulaştırmayla ilgili bir kısım ödenekler gelmemiş, bunların gereğini yapacağız, insanımızı mağdur etmeyeceğiz.” ifadelerini kullanıyor.

AKP'DEN UMDUĞUNU BULAMAYAN KÖYLÜLER CHP'NİN KAPISINI ÇALDI

Mağdur edilen köylüler yaşan sel felaketi sonrasında, seslerini duyurabilmek için CHP İstanbul Milletvekili ve PM Üyesi Özgür Karabat'a ulaştı. Köylüler, seslerinin duyurulmasını ve mağduriyetlerinin giderilmesini istedi.

CHP’li Karabat, konu ile ilgili yaptığı açıklamada: “İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayında vatandaşlarımızın yaşadıkları bu mağduriyeti gidermek için var gücümüzle çalışacağız. Maalesef Karakurt Köyü sakinlerine iktidar sözler vermiş; ama görülüyor ki verilen sözler tutulmamış. Vatandaşlarımız AKP tarafından mağdur edilmiş, HES barajı yüzünden evlerinden tarlalarından olmuş. Vatandaşlarımızın hakkını korumak için ne gerekiyorsa yapacağız, konunun takipçisi olacağız.” ifadelerini kullandı.

KÖYDE HAYAT DURDU!

Karakurt Köyü HES barajı sonrasında tamamen sular altında kalırken birçok ev yaşanamaz hale gelmiş durumda. Pandemi ve kriz getirdiği geçim sıkıntısı yetmezmiş gibi evlerinden de olan köylüler, kendilerine sözü verilen ödeneklerin bir an önce ödenmesini bekliyor. Köyde bu durumdan kaynaklı intihar vakaları yaşandığı da gelen söylentiler arasında.

 

 "KEŞİŞ DAĞINDAKİ ZEUS" yayınlandı. Bu ve diğer kitaplarımı internet üzerinden temin edebilirsiniz.

Esen kalın

Bursa'nın tarihi mekanlarından Mahfel'de toplanan bir grup aydın seksenli yıllarda gen teknolojisindeki gelişmeleri tartışırlar. Aylarca süren tartışmalardan sonra Grek Mitolojisindeki Tanrı ve tanrıçaların korkunç bir felakete uğramış, büyük bir medeniyetten arta kalan ve gen teknolojisine hâkim, gelişmiş insanlar olduğuna karar verirler.

Amaçları “Esas Olimpos'un Anadolu'da ve Uludağ'da olduğunu, Olimposluların kökeninin Anadolu olduğu, mitolojide adı geçen bazı tanrıların insan olduğu; Hititler, Troyalılar ve Antik Çağ tanrıları arasında bir bağ olduğunu göstermektir. Bunun için bir grup oluştururlar.

Geçmişte adı Olimpos ve sonra “Keşiş Dağı” olan Uludağ'da Zeus'un izini ararlar. Yaptıkları araştırmalardan bölgedeki Zeus Kersullos tapınağının önemli bir dinsel mekân olduğunu öğrenirler. Bu tapınaklarda büyük dinsel ayinler ve kurban törenleri yapılıyormuş. Burada yılın belirli zamanlarında bir dinsel bayram havasında yapılan bu ayinlere katılmak için çok sayıda ziyaretçi geliyormuş.

Tarihçiler bu dinsel ayinlere katılmak için çok farklı yörelerden insanlar geldiğini yazıyorlar. Bölgeden çıkan yazıtlardan anlaşıldığına göre tapınakta sıklıkla Zeus için kurban törenleri yapılmaktaymış. Bu törenlerde ayin için gelen insanların getirdiği kurbanlar rahipler tarafından yakılarak sunakta kurban edilirmiş. Rahiplerin bu kurbanlar sayesinde geleceği görüp, kehanette bulunduklarına inanılırmış.

Satürn'e tapan Romalılar da bu tapınağa adakta bulunup mermer taşlar dikmişler. Hristiyanlığın yayılmasıyla bu tapınak ve diğerleri manastıra çevrilmiş, dağın adı değişmiş ve “Keşiş Dağı” olmuş. Uludağ'da 120 civarında manastır olduğunu tespit edilmiştir.

Sonunda Zeus'un mezarını bulurlar. Mezardaki eşyalar arasında Zeus'un anılarını yazdığı bir defter vardır. Zeus'un anılarından yaşadıklarını, yalnızlığını ve aile içi iktidar mücadelesini, Orion Yıldızıyla olan bağlarını öğrenirler. Ve kaçınılmaz olarak aralarında iktidar mücadelesi başlar.

Roman kahramanın kendiyle hesaplaşması ile başlayan bu fantastik bir öyküyü lginç bulacağınıza inanıyorum.

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

Neden kendimizi sabote etme ihtiyacı duyarız?

 

Öyle bir kişi düşünün ki hayatında birçok şeyi gerçekleştirmek istiyor ama bir türlü başaramıyor, istediği hedeflere yaklaşamıyor. Belki de o kişi hep aynı plan doğrultusunda ilerliyor ve sonuçların değişmesini bekliyor. Kişi, farkında olmadan kendisini bir döngünün içerisine hapsediyor ve kendisini sonuçlara mahkum ediyor. Geçmişe dönüp baktığınızda amacınıza ulaşamadığınız bazı durumları hatırlayabilirsiniz. Nedenini ve nasıl olduğunu hatırlamasanız da bunun muhtemel açıklaması, öz sabotajdır. Çünkü kişinin en büyük engeli yine kendisidir.

 

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz öz sabotaj konusu ile ilgili bakın neler söyledi

 

Bunu başaracak kadar iyi değilim, sevilmeyi hak etmiyorum, keşke daha güzel olsaydım, yaptığım işi kimse beğenmiyor… Bu ve benzeri cümleleri kendinizle konuşurken dile getiriyor musunuz? Gerçekleştiremediğiniz hayalleriniz için pişmanlık duyuyor, fakat alışkanlıklarınız yüzünden yerinizden kıpırdayamıyor musunuz? İşte kendini sabote etmek tam da böyle bir durum.

 

Bulunduğunuz yerden ayrılmak her zaman o kadar da kolay değildir. Değişim riskli, zaman, alan ve emek gerektiren bir süreçtir. Ayrıca belirsiz oluşu da kaygı oluşturan bir faktördür. Bu değişimi göze almadıkça kendinize olan güveniniz de zamanla sarsılacaktır. Çünkü konfor alanının dışarısına çıkmak gözünüzü korkutacaktır. Bu durumun içerisinde yer almaya devam etmek öz saygınızı da kaybetmenize neden olur. Bu nedenle kendinizi algılama biçiminizle ilgili bir gözden geçirme gerçekleştirmeli ve değişimle barışmalısınız. Mevcut dar alanımızın güvenirliğine duyduğumuz inanç, değişim ve gelişim kademelerimizi engelleyen hatalı bir düşünce yaklaşımıdır. Kendi kendini sabote eden insanlar başarılı olmanın önüne set çekerler. Kendilerini düşman oluşturan bu insanlar, kendilerine neyin iyi geleceğini bilseler de, bu davranışları sergileyemez ve isteklerinden mahrum olurlar.

 

Freud, uygarlık geliştikçe özgürlükle, güvenliğin yer değiştirdiğine işaret etmektedir. İşte güvenlik konusunda gittikçe artan muhtelif kaygıların ortaya çıkması, kendimizi sabote etmekle sonuçlanmamalıdır.

 

Kendimizi sabote etmemizin sebepleri nelerdir?

 

Kendi kendini sabote etmenin birçok sebebi bulunabilir. Örnek verecek olursak;

 

-Hata yapma korkusu,

 

-Sorumluluklardan kaçmak,

 

-Başarısızlık ve eleştirilme korkusu,

 

-Başarı korkusu (Beraberinde yalnızlığın geleceğini düşünmek)

 

-Kendini değersiz hissetmek,

 

-İyi şeyler hak etmediğini düşünmek,

 

-Değişimi kabullenmemek,

 

-Çevresel baskılardan ürkmek

 

Ayrıca, bu eylemin kökeni çocukluk yıllarına dayanıyor da olabilir. Bazı çocuklar anne ve babalarına başarılı görünerek onları mutlu etmek ve dikkatlerini çekmek ister. Bu nedenle kendilerini olduğundan daha yetenekli ve zeki gösterme çabası içine girerler. Bu eğilim de yıllar içerisinde kendini sabote etmeye dönüşebiliyor.

 

Diğer taraftan bilinçaltına yerleşmiş yanlış düşünce kalıplarına da dikkat etmek gerekiyor. Örneğin çocukluk yıllarında; varlıklı kişilerin, haksız ve hileli kazançlarla zengin olduklarına inandırılmış yanlış bir düşünce yaklaşımı, o kişinin önüne çıkan zengin olma ile ilgili fırsatları yok saymasına sebebiyet verebilir. Böylece kişi, zengin olmak için bilinçli olarak çok çaba harcamasına rağmen bilinçaltına yerleşmiş bu hatalı düşünce virüsü nedeniyle kendini sabote ederek bir türlü emeline ulaşamayacaktır.

 

Kendi değerinizin farkına varın

 

İnsanın kendini pozitif algılaması, benlik ilişkileri sırasında önem kazanıyor. Bir Afrika atasözünün dediği gibi kendi içinizde düşmanınız yoksa dışarıdaki düşmanlar sizi incitemez. Önceliğiniz kendinize inanmak olmalı.

 

Öz benlik, öz yeterlik gibi kavramlar çocukluk dönemlerinden itibaren geliştiriliyor. Bu noktada ebeveynlerin çocuklarla olan ilişkileri büyük önem taşıyor. Kaliteli bir iletişim, bireylerin geleceğini şekillendiriyor. Nasıl bir yaşam kalitesine sahip olacağınız ve davranış şekilleriniz bu dönemlerden itibaren kendisini açığa çıkarıyor. Dolayısıyla ebeveynlerle gerçekleştirilen kaliteli iletişim öz sabotaj riskini azaltıyor.

 

Hangi yaş grubunda olursanız olun, başarısızlık ve başarısızlığa karşı hissedilen tehditlerin de insanlara öğrenme ve gelişme fırsatları meydana getirdiğini unutmayın. Başarısız olunan durumlarda, benliğinize olan saygınızı korumak için sabote etme stratejilerine başvurmak yerine başarısızlığa neden olan durumlarla yüzleşebilirsiniz. İş ve özel hayatımızda daha öz güvenli, mutlu, gelişime açık ve başarılı bireyler olabilmenin yolu buradan geçiyor.

 

TC DE MÜSLÜMANLARA KARŞI TERÖRİST İSRAİL OPERASYONLARI BAŞLADI..

 

TC DE KRİPTOLARIN AŞI VURGUNLARI..

 

HABERİN FOTO GALERİSİ TILLAYINIZ..

 

 

ETİKETLER : Dersimi haritadan sildiler Van'da hamile kadınları süngülerle deştiler topraklarımız sularımız yabancılara peşkeş çekiliyor aşı da vurgun oyunları..
Diğer Kurdistan haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA