DOLAR NEDEN 10 LİRAYA DOĞRU GİDİYOR..

Türkiye 2000’li yıllardan itibaren Ak Parti ile millileşme hamlesi başlatı. Batının (ABD-AB-Siyonist İsrailin) dayatmalarına set çekmeye başladı..
Bu haber 2020-10-31 09:09:32 eklenmiş ve 676 kez görüntülenmiştir.

 

DOLAR NEDEN 10 LİRAYA DOĞRU GİDİYOR..

 

Türkiye 2000’li yıllardan itibaren Ak Parti ile millileşme hamlesi başlatı. Batının (ABD-AB-Siyonist İsrailin) dayatmalarına set çekmeye başladı. Türkiyenin milli ve bağımsız bir politika gütmesi 80 milyon vatandaşında desteklediği bir politika..

 

AKP böylesi yüzyıllık ağır bir kuşatma çemberinden çıkmaya çalışırken.. Tabiki yüzyıldır bu ülkenin kaymağını yiyen iç-dış ihanet şebekelerini, üretmeden pardan para kazananların hedefi oldu.. Ve ülkemiz küresel boyutta bir kuşatyılma çemberi ile sarıldı..

Türkiye küresel boyutta yerli ve milli bir bağımsızlık hamlesi yaparken.. Doğal olarak birçok hatanın da içine düştü..

 

Bu hatalardan en büyüğü tarım ve hayvancılık, petro kimya, sanayi ürünleri, teknolojik ürünler (cep telefonu, bilgisayar, beyaz eşya), otomotiv sanayi..  alanında bırakın yurt dışına ihracı içerdeki vatandaşın dahi ihtiyacını giderecek binlerce malı üretmemeyen geri bir ekonomi.. Bu geriliğe birde yaabncı tarım şirketlerinin ülkemize girmeleri ki günümüz şartlrında yiyecek çecek en büyük silaha dönüştürülüyor gerçeğine rağmen.. yabancıya tarıma girme iznini hangi kafa hangi mantıkla alan açılıyor.., şeker pancarı vb. ürünlerin yerli üretimlerinin düşürülmesi, fabrikaların kapatılması vb.  bir başka ifade ile yanlış tarım-hayvancılık politikaları.. Samanı bile dışardan ithal edecek bir boyuta ülkemizi çekti..

 

Türkiye küreselleşmeye karşı millileşme hamlesine girerken.. Toy akpliler, yandaşlar ceplerini doldurma  için birbirini çiğnerken.. Dolayısıyla üretemeyen ithal eden bir ülke olarak hibrit bir topluma başikalrının ürettiklerini tüketen bir topluma dönüştük..

Bir başka ifde ile türkiye batıya karşı harekete geçerken.. popilist politikalrla harekete etdi. Üretim altyapısını hazırlamdan rekete geçmesi Türkiyenin doğru yapılan bütün hamlelerine büyük bir darbe vurdu..

 

Ülkemizde 2. Büyük kırılma noktası ise yönetim biçimi.. Türkiye eski tc yi aşamdı. Evrensel bir eğitim sistemi, demokratik bir hukuk devleti oturtamadı.. Hala 80 darbesi askeri ve ırkçı yasalarla, değiştirilmesi dahi teklif edilmesi yasak yasalarla  yönetilmektedir..

Afrika yada amazon kabilelerinin bile içine düşemediği ahır-anır kabirlerde kurtarıcı edebiyatı ile yerlerde sürünme, yerlere yatma  gibi diktatör totemci bir rejimde birlik-bütünlükten, demokrasiden, öz düşünce ve iradeden.. bahs etmek abesle iştigal..

Özetle, Türkiye stratejik anlamda üretim ekonomisine geçmedi, rejmi ve eğitim sitemini çağa uygun hale getiremedi..

Üretemiyorsan, vatandaş geriyse.. paranın değeri de geri olur.. Yani ekonomik, eğitim-yönetim  anlamında muz cumhuriyetleri katagorisinde olan bir ülkenin parasının değer kaybetmesi, yer altı-üstü madenllerinin, tarımının.. başka güçlerin eline geçmesi  kadar doğal bir şey yok..

Türkiye siyaseti ve toplumu el birliği ile üretim ekonomisine geçmeli. Toplumun bir arada hareket etmesi ise demokratik hukuk devleti ile evrensel bir eğitim sistemi ve yönetimi ile mümkün..

Ama 21. Yüzyılda hala anır-ahır kabirlerle dizayn edilen bir ülkede dolar 20 liraya bile çıkar.. Ve ilerleyen süreçte tc nalları dikip dünyayı terki selat eyler..

 

Sonuç olarak Türkiye toplumu ırk-dil-din-mezhep görüş üstü bir demokrasiye yönetime kaymasının yanı sıra yüzyıllık tc devlet yapısı ve siyasetinin açıklarını üretim ve yönetimi değiştirerek ileriye yürüme şansı var.. aksi bu kafa ile gümleme kaçınılmaz bir gerçek..

 

Türkiye gerçek bir demokrasiye ve üretim ekonomisine geçmeden varolmayacağını 80 milyon kavramalıdır.. Bu da tc nin adının değişmesinden, değiştirilmesi yasak madelerinin çöpe atılmasına, ahır-anır kabirlerin kaldırılmasına kadar.. Ne dinci gericilik, nede kemalist diktatörlük.. Ülkemiz yeniden bir siyasal yapılanmaya gebe.. Toplum bunu başaramasa hep dizayn edilecek.. 

Totemci ve dizayncı TC vatandaşı mevcut eğitim ve yönetim sistemiyle bitirmiş.. Vatandaş kısadan köşe dönme, sürekli para kazanma hırsı, sadece kendini düşünen benciller, körler ve sağırlar  ordusuna çevrilmiş. Bu kafadan dolayı gençlik uyuşturucu, mafya çetelerinin ve kutsal devletin  harcadığı yemlere dönüşürken.., vatandaş ise nefesi kesilene kadar kağıt para –ot peşinde koşan bir yaratığa dönüşüyor.. Vatandaş Ne STK’ları biliyor, ne etraf vatandaş düşerse kendisinin de düştüğünü görebiliyor.. Kayıtsız kaldığı sivil toplum alanınınm siyasetin, ekonominin ülke yönetimin, yönetim biçiminin kendisini 7 sülalesiyle vurduğunu, bitirdiğini vatandaş göremiyor.. Mevcut tc eğitim sistemi ve yönetimi.. Vatandaşı ot peşinden uçuruma doğru koşan koyun sürülerine çevirmiş bulunmaktadır.. Bu geri yönetimle, bu geri vatandaşla birlikte üretimi de bitirilen dünya pazarlarına mal çıkarmayan iğneyi-samanı ithal eden bir ülke var olabilirmi..? 

 

 

Aşağıda ekonomi uzmanlarından paranın değer kaybı yazısı yer almaktadır, incelyiniz:

 

‘Küreselleşme ile mücadele üretim ekonomisinden geçiyor, Cumhuriyet 15 yılda 46 fabrika açmıştı’

 

Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı sürerken gündeme gelen üretim ekonomisine geçiş ihtimalini ve Türkiye’nin önündeki fırsatlarla zorlukları ekonomi uzmanı Şevket Apuhan, Sputnik’e anlattı. Apuhan “Küreselleşme ile mücadele üretim ekonomisinden geçiyor, 15 yıllık Cumhuriyet 46 fabrika açmıştı” dedi.

 

Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı sürüyor. Perşembe günü 8.30’la işlem gören dolar tüm zamanların en yüksek düzeyine çıktı. 27 Ekim itibarıyla, Dolar/TL 8.18 seviyesindeydi. Kurun 10 yıllık süreçteki değişimi de çarpıcı. 2010 yılından bu yana kur, neredeyse 6 katına yükseldi. 27 Ekim 2010 tarihinde 1 dolar 1.44 lira idi. Son 10 yıl içerisindeki bu grafikte en büyük kırılma da 2017’den 2018’e geçişte gözlemlendi. 27 Ekim 2017’de 1 dolar 3.87 Türk Lirası iken, tam 1 yıl sonra aynı gün bu rakam 5.58 oldu.

 

Eylül ayında “Dolar ve euro kurları önemli değil, ben oraya bakmıyorum” diyen Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın “Türkiye ekonomisi bir dönüm noktasında, yeni bir sermaye yatırım dalgası ufukta belirmiş durumda. Özel sektör yatırımlarını desteklemenin yanında, hükümet etkin bir paydaş olarak demiryolu, yükleme limanı ve sulama sistemleri gibi alanlar ile birlikte tarım, enerji, eğitim ve sağlık hizmetlerinde de yer alacak” sözleri kayda değer.

 

Albayrak’ın üretimin Türkiye’ye yöneldiği yönündeki açıklamaları, üretim ekonomisine geçişin erken sinyalleri olabilir mi? Türkiye, üretim ekonomisine geçebilir mi? Ülkenin önündeki fırsat ve zorluklar neler? Türk Lirası, dolar karşısında nasıl bu duruma geldi? Şimdiye kadar ekonomide hangi adımlar atıldı, hangileri ihmal edildi? Sputnik’in bu sorularını ekonomi uzmanı Şevket Apuhan yanıtladı.

‘İktidar küreselleşmeye baş kaldırırken, Türk ekonomisinin buna hazır olması gerektiği gerçeğini gözden kaçırdı’

 

Apuhan’a göre, Türkiye’de iktidar, bir süre önce küreselleşmeye baş kaldırmaya karar verdi ancak bunu yaparken Türk ekonomisinin bu başkaldırışa hazır olmadığını hesap edemedi:

 

“2001 yılında çok büyük bir krizin üzerine Türkiye’de iktidar değişti. Yerine gelen AK Parti iktidarının ilk dönemi IMF’nin bize dayattığı programın aynısını uyguladı. Türkiye, küresel piyasalara entegreyken sorun yoktu, o dönem para gidecek yer arıyordu. İktidar, sıcak paranın gelmesi için AB ve ABD ile iyi ilişkiler kurdu. Bunu yaparken de ulusal çıkarlardan büyük taviz verdi. Ancak sonrasında bir kırılma yaşandı ve Amerika’nın, küreselcilerin dayattığı çözüm süreci son buldu. Kıbrıs’ta Annan Planı desteklenirken başka bir noktaya geçildi. İktidar da bir noktada artık ‘uslu çocuk’ olmaktan vazgeçerek devletin resmi politikalarına kaydı. Yalnız bunu yaparken Türk ekonomisinin küreselleşmeye, emperyalizme baş kaldırmaya hazır bir halde olması gerektiği gerçeğini gözden kaçırdı. Dış politikada doğru adımlar atarken karşıdaki güçlerin ekonomik bir bilet kesme ihtimali boşlanmamalıydı.”

Türkiye’nin Suriye’deki mücadelesi önemli bir kırılma

 

Ankara’nın ”günü kurtaracak” finansal adımlarının ekonomiyi zora soktuğuna işaret eden Apuhan “Türkiye’nin küreselleşmeye başkaldırdığı dönem, ülkenin Suriye topraklarında terör operasyonu yapması, çözüm sürecini acilen bitirerek PKK’nın üzerine gitmesi gerektiği dönemdi. Ancak günü kurtarmaya dönük atılan finansal adımlar sonucunda bir baktık ki, Amerika’yla, Fransa’yla, AB ile kavga etmişiz. Türkiye’nin Suriye’deki haklı operasyonuna dünyadan tepkiler yağdı. Halbuki bu kavgaya girmeden önce küresel güçlerle kavga edebileceğimiz şekilde finansal olarak güçlenmeliydik” diye anlattı.

‘Batı dayatmalarına karşı çıkmak doğru; demokrasiyi baskı altına almak değil’

 

Türkiye’nin Batı’nın dayatmalarına karşı gelmesinin doğru olduğunu ancak bunun yönteminin yanlış olduğunu ifade eden Apuhan “Avrupa’nın dayattığı insan hakları formları Türkiye’ye, yani bir ulus devlete uymuyor. Çünkü bunları dayatanlar içerimizde bir başka devlet istiyor. Buna karşı çıkmak çok doğru ancak iktidar bunu yaparken içeriye dönüyor ve ‘Ben sosyal medyayı da yasaklarım, ben eleştirireni de mahkemelerde süründürürüm’ diyor. Yani ben iktidarın milli çıkarlarımızın peşinden gidiyoruz görüntüsüyle, Türk milletini ve Türk demokrasisini bir baskı altına almaya çalıştığı ve ‘Hazır bu görüntüyü verirken Türkiye’yi de yeniden dizayn edelim’ düşüncesi içerisinde olduğunu görüyorum. Eğer böyle giderse insanlar yarın öbür gün ‘Kardeşim cebimizde, hazinemizde paramız yok...Merkez Bankası’nda dolar eksilerde.. O zaman biz AB ve Amerika’nın dediğini yapıp aç kalmayalım’ ya da ‘Türkiye Suriye’de operasyon yapmasın, Karabağ’da Azerbaycan’ı desteklemesin’ diyebilir. Bunun olmaması iktidarın kendisini doğru formatlamasına bağlı” dedi.

‘Küreselleşme ile mücadele üretim ekonomisinden geçiyor, 15 yıllık Cumhuriyet 46 fabrika açmıştı’

 

Küreselleşme ile mücadelenin ancak “üretim ekonomisi” ile yapılabileceğini aktaran Apuhan “Almanya, Japonya, Güney Kore üretim ekonomisine geçerken bu işi eğitim reformu ile gerçekleştirdiler. Bunlar plan, program işi. ‘Üretim ekonomisine geçtik’ deyip üretim ekonomisine geçemezsiniz. Birçok yeri özelleştirmişsiniz. 15 yıllık genç cumhuriyet 46 fabrika açmıştı. Ancak 2002 yılında geldiğimiz noktada IMF’nin ‘15 günde 15 kanun çıkarmazsanız Türkiye’yi iflas ettiriyoruz’  tehditleri noktasına gelindi. Maalesef Türkiye bugün üretim ekonomisine geçişten uzak duruyor, üretim ekonomisine geçmenin öneminin anlaşılması bile kazançtır. Neticede artık, insanımızdan üretim ekonomisine talep var. Bu imkansız olmasa da bu iktidar bu haliyle bu durumu fırsata çevirmekten uzak görünüyor” diye konuştu.

‘Eğitim reformu şart’

 

Apuhan üretim ekonomisinin ise, eğitim reformu ve doğru planlamadan geçtiğini vurgularak “Üretim ekonomisine lafla geçemeyeceğimiz ve üretim ekonomisine geçmek için ciddi bir plan, program ve kadrolar gerektiği için aslında şu an biz o noktadan uzağız. Üretim ekonomisini hayata geçirmek için yapılması gereken ilk şey eğitim reformudur. Sonrasında bir program ortaya konulmalı ve bu program bütün muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları, araştırma merkezleri, üniversiteler yani her kesimin dahliyle olmalı. Çünkü etrafında birleşebileceğimiz, içinde herkesin kendi geleceğini bulabileceği ve geleceğe dair güven duyabileceği bir program şart” dedi.

‘Kalkınma, birlik ruhundan geçiyor’

 

Eğitim reformunun ise ülkenin tüm kesimlerinin işbirliğiyle gerçekleşmesi gerektiğini aktaran Apuhan “Güney Kore, Japonya hatta Avrupa ülkeleri bunun gibi kalkınma programları sayesinde kalkındı. Mesela Güney Kore’nin kalkınma sürecinde, yabancı marka sigara içenler, yabancı marka beyaz eşya kullananlar, sanki çok büyük bir günah işlemişçesine, toplumdan dışlanıyordu. Bu çok ufak bir örnek. Bu ruhu Türkiye’de de sağlamak lazım. Ama bu ruhu yaratmak için de içeride bir mutabakat sağlanması lazım. Bu kadar ayrışmış, bu kadar farklı noktalara düşmüş muhalefet ve iktidar bir yandan, öte yandan neredeyse kaybolan sendikalar ve yandaşların istihdam merkezi haline gelmiş üniversitelerle bu işi yapmak elbette zordur. Bugün, Bahçeli’den Akşener’e, Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a kadar tüm siyasi partilerin figürleri yan yana durup bir ekonomik kalkınma programı açıklarsa, o zaman halkın izlenecek politikalara ve geleceğe güveni artar, bir şeylerin değişeceğine inanır” diye devam etti.

Ekonominin önündeki ‘liyakat ve planlama sorunu’

 

Peki, bugün Türkiye, üretim ekonomisi için atması gereken neden atmıyor? Ekonomi uzmanı Apuhan’a göre bunun önündeki iki engel var: Liyakat ve planlama eksikliği:

 

“Türkiye’de makamlar ve rütbeler hızla liyakatten arındırılarak, iktidara yakınlık ve uzaklık derecesine göre ayarlanmaya başlandı. Durum böyle olunca kadrolarda büyük bir çürüme başladı. İş böyle olunca kiminle üretim ekonomisine geçeceksiniz, bu çok önemli bir mesele haline geldi.”

‘Bir yıl patates için sıraya giriliyor, ertesi yıl üretici ‘bu kadar patatesi ne yapacağız’ diye eylem yapıyor’

 

Bir diğer temel problemin ise plansızlık olduğuna işaret eden Apuhan “Bir bakıyorsunuz, bir yıl bir tarım ürünü sokaklara dökülüyor, çiftçi ürünü para etmediği için yakıyor; ertesi sene bakıyorsunuz, önceki sene yakılan, çöplere dökülen sokaklara dağıtılan tarım ürünü bulunamaz hale gelmiş veya fiyat çok artmış. Bir sene bakıyoruz devlet ucuz patates, soğan için tezgah açmış, insanlar sıraya girmiş ucuz patates, soğan almaya çalışıyor, ucuz patates, soğan kalmamış. Ertesi sene bir bakıyoruz patates üreticisi Tarım Bakanlığı’nın önünde protesto ediyor ‘biz bu kadar patatesi ne yapacağız’ diye. Bu kadar plansızlık ve programsızlığı bu dünyanın finansal düzeni, küresel düzen affetmez” diye anlattı.

‘Bizim artık 4 PETKİM’e daha ihtiyacımız var, köprüye değil’

 

Apuhan “Türkiye artık ithalatçı bir ülke konumunda. Arpayı, buğdayı bile ithal ederken hatta her yıl 1 milyon dolarlık güzellik malzemesi ithal ederken, dış piyasalara bu denli bağlı olmanız kaçınılmaz. Bizim öncelikle bu durumdan kurtulmamız lazım. Çok basit bir şey, Türkiye’nin son 10 yıldır petrokimya ürünleri ithalatı 300 milyar dolara yakın. Petrokimya ihtiyacımızın yüzde 20’sini tek başına Petkim karşılıyor. Bu ne demek? Tüm ihtiyacımızın yüzde 20’sini Petkim karşılıyorsa bizim 4 PETKİM’e daha ihtiyacımız var demek, bu ithalatın önüne geçmek için. Ama biz ne yaptık? Gittik üçüncü köprüyü yaptık. Üçüncü köprüye vereceğimiz parayla biz 4 tane daha Petkim yapabiliyorduk. İşte bu plansızlık, programsızlık ve liyakatsızlık oluyor. Tabii bu plansızlığın, programsızlığın ceremesini maalesef halkımız çekecek” dedi.

‘Yabancı tarım şirketleri Türkiye’den çıkarılmalı’

 

“Türkiye’nin PETKİM’den tutun demir ve çelik fabrikalarına kadar Türkiye’nin en büyük değerleri yok fiyatına özelleştirildi ve daha da kötüsü Türk tarımı yabancı şirketlerin insafına bırakıldı” diyen Apuhan şöyle devam etti:

 

“Tarımda yabancı şirketlerin Türkiye topraklarında faaliyet göstermesi acilen yasaklanmalı. Yabancı şirketlerin Türkiye’de yaptığı yatırımlara devlet el koymalı. Yabancı tarım şirketleri Türkiye’den çıkarılmalı. Petkimden tutun demir çelik ve şeker fabrikalarına kadar Türkiye’nin özelleştirilmiş stratejik kurumları tekrar devletleştirilmeli. Elektronikten basit tekstile kadar ithal ettiğimiz ancak Türkiye’de üretilen her şeye öncelik verilmeli. İthalata vergi duvarlarıyla darbe vurulmalı. Bunlar yapılırsa, Türkiye, üretim ekonomisine geçiş sürecini hızlandırmış demektir.”

‘Fırsatlar iyi değerlendirilebilirse Türkiye, Avrupa’nın üretim merkezi olabilir’

 

Dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının da Türkiye açısından fırsata dönüşebileceğini anlatan Apuhan “Eğer Türkiye, eğitimde reform ve üretim planlanması konularına yönelirse Kovid-19 sonrası süreci avantaja çevirebilir. Türkiye, Avrupa’nın yeni üretim merkezi olabilir. Önümüzde bazı fırsatlar var. Biliyorsunuz, Çin üretimin merkezi konumunda. Ancak Kovid-19 sürecinde ülkelerin bir maske için birbirine düştüğünü, birbirlerinin maskelerini çaldığını düşünürsek, üretim merkezlerinin coğrafi yakınlığının ne denli önem kazandığını görebiliriz. Bu süreç böyle bir zorunluluk ortaya çıkardı. Küreselleşmeden uzaklaşılarak üretimin yerlileşmesi süreci başladı ve Türkiye bunu bir avantaja çevirebilir. Ancak zihniyet sorunu aşılmalı” diye ekledi.

ETİKETLER : Türkiye 2000’li yıllardan itibaren Ak Parti ile millileşme hamlesi başlatı. Batının (ABD-AB-Siyonist İsrailin) dayatmalarına set çekmeye başladı. Türkiyenin milli ve bağımsız bir politika gütmesi 80 milyon vatandaşında destek
Diğer EKONOMİ haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA