Diyarbakır'da Demokratik İslam Kongresi başladı

Ortadoğu ve İslam aleminde dinin özüne dönüş, devrim niteliğinde bir gelişme "Demokratik İslam Konferansı". Dini sömürü ve sultaları için kullananlara karşı büyük bir darbe...
Bu haber 2014-05-13 09:10:01 eklenmiş ve 747 kez görüntülenmiştir.

Diyarbakır'da Demokratik İslam Kongresi başladı

 

Ortadoğu ve İslam aleminde dinin özüne dönüş, devrim niteliğinde bir gelişme "Demokratik İslam Konferansı". Dini sömürü ve sultaları için kullananlara karşı büyük bir darbe...

 

Abdullah Öcalan'ın önerdiği Demokratik İslam Kongresi Diyarbakır'da başladı.

 

Kongreye HDP'li vekiller, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk'ün yanı sıra yurt içi ve yurt dışından 340'ı aşkın din adamı, akademisyen, yazar ve uzman katılıyor.

 

 Molla İsa Deniz'in Kuran'ı Kerim'i okumasıyla başlayan kongrede Abdullah Öcalan'ın mesajı da okundu.

 

 Rojava bölgesinde yaşananların anlatıldığı sıralarda başta Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak olmak üzere salondaki bazı kişiler gözyaşlarını tutamadı.

 

 xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

İşte Öcalan'ın Demokratik İslam Kongresine Gönderdiği Mesaj...

 

 Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Amed'de düzenlenen Kürdistan Demokratik İslam Kongresi'ne gönderdiği mesajda, çoğulcu, demokratik, eşit ve özgür bir İslami birlikten bahsederken, "İslami diyarların genelinde olduğu gibi, Kürdistan’da sürekli yeni bir İslami kurumlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır" dedi.

 

İşte Öcalan'ın kongrede okunan mesajı:

Mumin kardeşlerim;

İslam’ın ana merkezlerinde büyük bir savrulmayı, ihanet ve isyanı yaşarken, “Kürdistan” ve “Demokratik” kavramlarını, eksik ve yanlış anlamada yol açabileceğinin bilincinde olarak yine de daha büyük yanlışları önlemek ve özdeki doğrulara yol açmak açısından kullanmaktan çekinmedim.

 

Özellikle islamın iki büyük merkezi olarak kendini günümüze de dayatan iktidarcı arabi, selefi akımlarla İrani Şia akımların devletçilik bağlamında yol açtıkları büyük tahribatlara karşı meka, halk ve demokrasi merkezli kavramlarla mücadele bayrağı açmayı aynı dinin özündeki doğruya sadakatle bağlı olmanın gereği saymaktayım. İki iktidarcı devletçi merkeze karşı demokratik ve mekan merkezli karşı çıkışların en büyük toplumcu, ahlaki ve politik ifadesi olarak İslami yanıt aramayı bulmayı ve iradeleştirmeyi kongrenizin en temel görevi saymakta ve selamlamaktayım.

 

Her iki ana merkezci iktidarcı ve devletçi akım, kapitalist emperyalist yükselişin bağlamında gelişmiş olup dönemin egemen saltanat bloğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde kullanılmıştır. Özellikle yeni dünya hegemonu olarak yükselen İngiliz İmparatorluğu tarafından. Halen de sıkı sıkıya kullanma durumu devam etmektedir.

 

Her 2 merkez de milliyetçilik mikrobunu İslam'ın özüne karşı sonuna kadar kullanmışlardır. Kendi ulus devletlerini doğuşunda kapitalist emperyalizmin ana zor kavram ve uygulaması olan ulus devletçi sistemi en zorba tarzda kendi halklarına zalimce dayatmaktan asla tereddüt etmemişlerdir. Halbuki islami ümmet anlayışı öz itibariyle ulus devletçilikle asla bağdaşmaz.

Zaten İngiliz İmparatorluğu İslam ümmetini parçalamak için ulus devletçiliği, onun başat ideolojisi milliyetçiliği çok bilinçli olarak İslam ümmetinin bağrına, beynine ve rahmine yerleştirmiştir. Son 200 yıllık tarih bir nevi İslam'ın mekanlarında ve halklarında İslam'ın bütün değerlerini neredeyse onulmaz bir biçimde tahrip etmiştir.

 

 

Mümin Kardeşlerim;

İslam gerçekten din adına söylenebilecek en son evrenselliği temsil etmektedir. Hem dili hem de felsefesi sayesinde önemli bir evrensellik kazanmıştır. Bundan kuşku yok. Ama çok önemli bulduğum bu aynı felsefenin dini yeni islamın bir de “tekil” kavramı itibariyle ifade ettikleri ve yaşamsallaştırdıkları gerçekliği vardır. Evrensel yan kendini “Allahın birliği” olarak güçlü ifade ederken muazzam bir külliyata kavuştururken bunun üzerinden inşa edildiği “tekiller” üzerinde aynı önemle durulmamış çok sayıda eksik, yanlış, çatışmacı yorum ve uygulumalara tabi kılınmış, oluruna bırakılmıştır. Temel görevlerimizin başında mekana ve zamana bağlı olmayan Allah’ın nasları kadar önce oluşturulan tekil nasları da aynı sorumluluk ve yetkinlikle ele almalı ve haklarını teslim etmeliyiz. Bilimsel ifade ile söylersem; genel ilkelerin somut uygulanışını adil ve özgürce başarmalıyız. Daha somut olarak genelde tüm canlılara özelde insana özgü topluluklara İslam evrenselliğinin özünde yatan adil ve özgürce yaklaşımları uygulamalıyız. Kul hakkı yememek ve karıncayı ezmemekle dile getirilen budur.

 

Ama iki zalim merkezden kaynaklanan “Hizbullah” ve “El Kaide” bozguncuları esasında kapitalist hiçleştirmenin İslam ümmetinin başına bela ettikleri güncel faşizmi temsil etmektedirler. İdam sehpaları kelle koparmalarıyla korkunç faşizmi başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm İslam olan ve olmayan halklara insanlara karşı uygulamaktadırlar. Otoriter laikçi ve milliyetçi faşizmin dünün ve bugünün halen acımasızca uygulanan devletçi faşizmi iken sözde daha güncel ve radikal dinciliğin faşizmi de bu adı geçen akım ve partiler eliyle olmaktadır.

 

 

DİNCİ GEÇİNEN İKİ ANA MERKEZLİ SAPKINLIK

Değerli Mümin Kardeşler;

Kürdistan’daki özgürlük hareketi asla ne bu otoriter laikçi milliyetçi ne de radikal dinci geçinen iki ana merkezli sapkınlığa düşmeyecek ve fırsat tanımayacaktır. İnanıyorum ki temsil ettiğiniz özgürlük hareketi her türlü milliyetçi dinci cinsiyetçi bilimci geçinen kapitalist, ataerkil, iktidarcı anlayış ve uygulamalara karşı radikal demokrasinin ve özgür mekanı kendisi olacaktır. Çağdaş İslami ümmetin “millet birliğini” anlamlı buluyorum. Ama bu asla “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” zırvalamaları anlamına gelmemektedir. Tersine, ilgili ayetteki “birbirinizi tanıyasınız diye sizi farklı kavimler halinde yarattık” hükmü gereğince ÇOĞULCU DEMOKRATİK EŞİT VE ÖZGÜR bir İslami ve birliğinde olan diğer kavimlerin “milletler birliğini” ifade etmektedir. Kongrenizin hem İslam'ın evrenselliği hem tekilliği bağlamında gerek İslami Milletler Birliği gerekse bağrındaki çoğulculuğun ifadesi olan her mezhebi tekiller sorununa doğru yaklaşımlar ve uygulama esaslarını gerçekleştireceğine dair inanç ve umudumu ifade etmek isterim.

 

 

Hareketimizin batının ideolojik hegemonyasının bir sonucu olan dini-laik ikilemine boğmamak esastır. İslam'ın kendisini dini laik bağlamına sıkıştırmakta bence yanlıştır. İslam’daki yaşam bütünlüğünü bozmaktır. Ayrıca sanki modaymışcasına İslami kriterleri kılık kıyafetler üzerine tanımlama dar pozitivist yaklaşımlardan öte bir anlam ifade etmez. Eğer illa genel bir güncel İslami tanımlama da bulunma gereği varsa bunu kültürel İslam olarak belirlemek kanımca herkesi içermesi nedeniyle doğruya daha yakındır. Kültürel İslam'la kast edilen hem gerçekleşmiş hem de anlamını sürdüren İslam toplumu olmaktadır. Unutmamalıyız ki İslam doğduğunda şekli şartlar ibadet biçimleri bugün yüklenmeye çalışılan katı anlamlardan bir hayli uzaktır. İlk söz “OKU” idi. Yani anlamla ilgiliydi. Esas olanda budur. Bu husus rahatlıkla günümüz içinde geçerlidir. Günümüz için İslam'ın anlamı dolayısıyla tanımı tarihi toplumsal bir gerçeklik olan İslam toplumlarında adil demokratik özgür kriterleri geçerli kılma ve bunun için cihadi ekber ve cihadı şurayı yani sürekli eleştirel ve özeleştirel yaşamaktır. Diğer bir deyişle nefis ile mücadeleyi dıştan gelen şer güçlerine karşı daimi kılmaktır.

 

 

Saygı değer mümin kardeşlerim;

Kongrenizin genel hatlarıyla ifade etmeye çalıştığım anlamı kader sürekliliği ve bundan sonraki kurumsallaşması daha da önemli bir görev olarak önümüzde, önünüzde durmaktadır. İslami diyarların genelinde olduğu gibi, Kürdistan’da sürekli yeni bir İslami kurumlaşmaya şiddetle ihtiyaç vardır. Küresel kapitalizmin türevleri olmaktan öteye gidemeyen, sulta kökenli Şia, Selefi ve İhvanî kökenli cemaatleri aşmak, yeni kurumsallaşma için gereklidir. Çare elbette resmi Diyanet İslam’ı değildir. Resmi Diyanet İslamı 'İğdiş edilmiş İslam' olup gayri resmi İslam’dan daha anlamsız, zıddına hizmet eden bir İslam karikatürüdür. Faşizmden liberalizme kadar geniş hizmet sahaları vardır. Bu anlamda karşı İslam rolü oynarlar. Gerek resmi, gerek “gayri siyasi” cemaat, İslam’ın son Türkiye’de denenen pratikleri, kapitalizmin en talancı, en çevre düşmanı, en iktidarcı örneğiyle toplumu karşı-karşıya bırakmıştır. Adil, özgür ve demokratik İslam bu gerçeğin alternatifi olarak, kendini anlamlandırmak ve sürekli bir kurumsallaşmaya tabi kılmak durumundadır. Yeni kurumsallaşmanın adını, örgütlenme esaslarını ve amel biçimlerini derin bir vukuf ve iradeyle oluşturacağınıza dair inancımı belirtmek isterim.

 

 

KAVRAM KÖLELERİ

Son olarak, bazıları, hareketimizi, ateist, komünist materyalist gibi batılı kavramlarla tanımlamak istemektedirler. Bunlara “kavram kölesi” demek daha uygun düşer. Yalnız şu kadarını söylemeliyim ki; Eğer İslami toplum doğası bir gerçekse, İslam’ın dindârı ve ateisti olmaz. Bunlar kavramsallaştırmalardır.

En zor koşullarda, tüm küresel kapitalist zorbaların kuşatması altında en gelişmiş savaş teknikleriyle, saldırı altında bulunan, her şeyi sömürülen bir halkın, Kürt halkının, sahte İslam’ın zulmüne, sömürüsüne en çok maruz kalmış bir toplumun savaşçılarına ancak Hz. Ali timsalinde kahramanlık yakıştırılabilir, eş kılınabilir. İslam’ın (mazlumlar tarihinin) en adil, özgür ve demokratik geleneğini temsil ettiğimize dair en ufak bir şüphem yoktur. Bu gerçekliği dünyanın diğer tüm mazlum halklarıyla güncel olarak paylaşan öncülüğe layık olmak kadar, günün ve geleceğin gerekli kıldığı yeniliğe ilişkin olarak da en ideal hareketi olduğumuza dair kuşkum yoktur.

 

 

ÇAĞDAŞ BİR SELAHADDİNİ HAREKET

Çağdaş bir Hüseyni, çağdaş bir Selahadini hareketin sentezi olmak, en önemli mutluluk, dolayısıyla iman kaynağımdır. Hepinizi paylaşmaya, iradeleşmeye, eyleme çağırıyorum. Toplumsal esinin adil, özgür adı olan Allah’ın birliğine davetle birlikte güven olmanızı diliyor ve kongrenizi tekrardan selamlıyorum.

İmralı F Tipi Cezaevi

Abdullah Öcalan"

 

 

DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ...

Sonuç Bildirgesi, Kürtçe ve Türkçe olarak açıklandı. Bildirge ilk olarak Kürtçe Erciş Belediyesi Eş Başkanı Diba Ermiş Keskin tarafından ardından da Türkçe olarak yazar Ayhan Bilgen tarafından okundu.

Sonuç bildirgesi şu şekilde:

"Demokratik İslam Kongresi adı altında toplanan bizler 'Her kim bir insanı yaşatırsa bütün insanlığı yaşatmış gibi olur' (Maide/32) ayetinden hareketle barış için çalışanları, barış için mücadele edenleri Allah'ın selamı ile selamlıyoruz. Gittikçe yaygınlaşan şiddet sarmalı, bölünmüşlük ve çatışmanın İslam coğrafyasını kaosun içine sürüklediği açıktır. Oysa İslam, taşıdığı mesajla, adalet, barış ve insanlık adına söylenebilecek en son evrensel ilkeleri temsil etmektedir. Kalıcı ve kabul edilebilir bir barışın inşasında İslami ve insani duyarlılığı olan tüm toplumsal kesimlerin ne tür katkılar yapabileceği ve nasıl bir çalışma yöntemi geliştirilmesi gerektiğine yönelik değerlendirmelerde Medine Sözleşmesi referans olarak kabul edildi. Sözleşme'nin Medine'de yaşayan tüm toplumsal grupların müzakereler sonucunda hak ve hürriyetini yazılı garanti altına aldığı açıktır. Kongremiz günümüzde yaşanan sorunların çözümünde diyalog, müzakere, istişare ve anayasal düzenlemeler çerçevesinde Medine Sözleşmesi'ni model olarak önermektedir:

Toplumları birbirine düşman eden, telafisi zor hasarlara yol açan cahiliye dönemine ait uygulama, düşünce ve iktidar anlayışları, farklı toplumsal kesimlerin barış içinde ve özgür iradeleriyle bir arada yaşaması önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bugün coğrafyamız, taşıyamayacağı ağır bir krizle karşı karşıyadır. Bu durum Medine Sözleşmesi referansı çerçevesinde Ümmetin yeniden inşasını zorunlu kılmaktadır.

2. Medine Sözleşmesi'nin birinci maddesinde "Ümmet", çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir anlama sahiptir. Siyasi ve itikadi yaklaşımlar, Ümmetin farklı din, mezhep, inanç, etnik ve diğer tüm toplumsal gruplardan oluştuğunu dikkate almalıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanımında, toplumların ve bireylerin kendilerini ifade etmelerinde adaletli, eşitlikçi ve özgür bir anlayışı kurumsallaştırmaları ve hukuki güvenceye kavuşturmaları İslami bir zorunluluktur.

3. 'Dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu, Allah'ın ayetlerindendir' (Rum/22) ifadesi, farklı toplulukların başta anadilin kullanılması olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştır. Halkların dillerini, kültürlerini, farklılıklarını özgürce yaşaması Yüce Allah'ın vermiş olduğu bir haktır; hiçbir siyasi otorite ve dini yorumun toplumları bundan mahrum bırakması kabul edilemez.

4. Kürtler, yaşadığı topraklarda tarih boyunca din ve Ümmet adına üzerine düşen her türlü sorumluluğu ve fedakarlığı yerine getiren kadim halklardan biridir. Şimdi ise Kürtlerin karşı karşıya kaldığı otoriter laikçi, ulus devletçi, mezhepçi ve ırkçı saldırılar karşısında Ümmet'in de sorumluluk ve fedakarlık göstermesi gerekmektedir.

5. Toplumun yarısını oluşturan ve diğer yarısını da doğuran kadınlar sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlardan uzaklaştırılmışlardır. Genel yaşamın içerisinde ve özellikle savaşlarda kadınlar ve çocuklar üzerinden yürütülen çirkin bir saldırının olduğu aşikardır. Kongremiz, özelde eril zihniyetler ve iktidarlar tarafından kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, cinayet, çocuk evlilikleri ve her türlü egemen yaklaşımı reddetmektedir.

6. Kur'an'da idareci vasıfları övülürken, hem de bir kadın yönetici üzerinden adil olma ve istişare önerilmektedir. Dolayısı ile kadının topluma eşit katılımı tüm toplumsal sorunların çözümü için vazgeçilmezdir. Kongremiz bu bilinç ve anlayışla kadınların tüm alan ve konumlarda özgün, özerk ve eşit temsiliyetini kabul etmekte ve tanımaktadır.

7. Halkların İslam'ın kendilerine tanıdığı meşru, tabii ve siyasi hakları kullanmalarında yaşadıkları zorluklar, baskılar, zulümler ve idamlar kabul edilemez. Bu bağlamda İran'da yaşanan idamlar, Mısır'daki idam kararları, Bahreyn ve Suudi Arabistan'daki mezhepçi siyaset anlayışının doğurduğu haksızlıklar ve zulümler, Yemen ve Libya'daki dar aşiretçi yaklaşımlar, toplumların kalbine vurulmuş büyük bir hançerdir. Siyasi aktörler halkların talepleri karşısında şiddet kullanmaktan vazgeçmelidir.

8. Türkiye'de Kürt sorununun barışçıl çözümüne dönük tarafların ortaya koymuş olduğu irade herkes tarafından önemsenmelidir. Barışın kalıcı hale gelmesi için ivedilikle yasal düzenlemelerin, Medine Sözleşmesi'nin müzakere yöntemleri de dikkate alınarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle Kongre katılımcıları, İslami çevreleri de sorumluluklarının farkına vararak, barış sürecine aktif katılmaya davet etmektedir. Başta Türkiye ve Suriye olmak üzere İran ve Irak'ta da Kürt sorununun haklar ve adalet temelinde çözümü Müslümanların sorumluğundadır. Tüm toplumsal kesimlerin, cemaatlerin yanı sıra İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği gibi kurumların da sürece daha aktif katılması gerekmektedir.

9. Suriye ve Rojava'da yaşanan çatışmalar halkların birlikte yaşama iradesini tehdit etmektedir. Kongremiz, aldıkları fetvalarla uyguladıkları şiddete İslam'ı referans gösteren örgütlerin saldırılarının ve bunları destekleyen iktidarların politikalarının İslam'ın özüyle asla bağdaşmadığı görüşündedir.

10. Kongremiz, bölge devletlerini ve yönetimlerini Rojava ve Suriye'de yaşayan tüm kesimlere insani yardımların ulaştırılması noktasında sınırlarını açmaya davet etmektedir.

11.Başta bölgemiz olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan etnik ve mezhep temelli çatışmalar büyük bir endişe ve kaygı uyandırmaktadır. Bu durum İslam'ın evrensel barış ve adalet değerlerinden sapma anlamına gelmektedir. Halkların barışı ve birlikteliğine zarar veren siyasetlerden derhal vazgeçilmelidir.

12. İslam'ın temel öğretisi ve siyaset tecrübesi farklı etnik gruplara, inançlara, dinlere ve kültürlere eşit yaklaşma üzerine kuruludur. Bu kapsamda Türkiye'de başta Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezdiler olmak üzere tüm grupların hassasiyetleri gözetilerek; temel hak ve hürriyetleri Anayasal düzeyde de garanti altına alınmalıdır.

13. Kongremiz iktidar ve devleti önceleyen Diyanet anlayışı yerine toplumu önceleyen sivil ve çoğulcu İslam anlayışını önemsemektedir. Diyanet'in din ve inançlar üzerindeki tekelini kabul etmemektedir. Dini eğitim ve öğretim, başta medreseler olmak üzere sivil topluma bırakılmalı, bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.Kongremiz Melle Abdullah Timoki, Şeyh Said ve Said-i Kurdi şahsında gerçek İslam'ın öğrenilmesinde emeği geçen tüm medrese mensuplarına atfedilmiştir.

14. Kongremiz çağımızda egemen kapitalist moderniteye alternatif olarak adil, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü İslam anlayışını önemsemektedir.

15.Kongremizin toplanmasına öncülük eden Sayın Abdullah Öcalan tarafından gönderilen mesaj önemli ve değerli bulunmuştur. Barış sürecine daha etkin katılımı için özgürlüğünü dualarımızla destekliyor ve istiyoruz.

10-11 Mayıs 2014 tarihlerinde Diyarbakır'da gerçekleşen Demokratik İslam Kongresine Türkiye'den, İran'dan Kürdistan'dan, Arap coğrafyasından ve Avrupa'dan İslam alimleri, kanaat önderleri, akademisyenler, siyasetçiler, kadınlar, gençler ve sivil toplum kuruluşları yoğun bir ilgi göstermişlerdir. Yaklaşık 350 delegenin katılımı ile toplanan Demokratik İslam Kongresi çalışmalarını yoğunlaştırarak devam ettirme kararı almıştır. Sürekliliği olan bir yapılanmaya gidilmesi ve çalışmaların daha yaygın, kapsayıcı ve sistematik hale getirilmesi için yönetimsel düzeyde bir heyet görevlendirilmiştir."

 

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

Öcalan’ın işaret ettiği Demokratik İslam Kongresi için geri sayım başladı

 

Demokratik İslam Kongresi, 10-11 Mayıs'ta Diyarbakır'da toplanıyor.

 

Kongre, Öcalan'ın aylar önce "Hz. Muhammed'in Medine Şûra çalışmaları örnek alınarak, Şeyh Said gibi tarihi kişiliklerin ruhuna uygun olarak bu çalışmaların yapılması önemlidir" sözleriyle gündeme gelmişti.

 

 BDP: İslam Kongresi, El Kaide'ye karşı bir girişimPKK lideri Öcalan'dan 'İslam Kongresi' çağrısıİlgili KonularTürkiye

İslam Kongresi, Demokratik Toplum Kongresi'nin de desteklediği, Demokratik İslam Kongresi Hazırlık Komitesi tarafından düzenleniyor. Kongreye, yerli ve yabancı 300'e yakın İslam alimi, akademisyen, yazar ve uzmanın katılımı bekleniyor.

 

Böyle bir kongreye neden ihtiyaç duyuldu?Kongre Çağırıcı Gurubu'nda yer alan Hazro Belediyesi Eş Başkanı Güler Doğu Özavcı, "Amacımız, Kürtlerle İslam'ı konuşmaktan ziyade başlı başına İslam'ı konuşmak ve İslam'ın özüne dönük bir konferans düzenlemek. Bu nedenle Kürdistan'ın dört parçası, Avrupa ve Türkiye'nin batı yakasına açılım gösterdik. Yani çerçevemiz çok geniş" diyor.

 

Eski Mazlum Der yöneticisi de olan Özavcı, Hazreti Muhammed'den sonra "siyasallaşan bir İslam"ın olduğunu söylüyor. Kongreyle, "İslam'ın özü olan tevhit, adalet, özgürlük mücadelesi ruhunu tekrar ortaya çıkarmak, özellikle ezen-ezilen ilişkisine vurgu yapmak istediklerini" belirtiyor.

Hazreti Muhammed döneminde uygulanan Medine Sözleşmesi'ni anımsatan Özavcı, "Çok kültürlü-çok dilli bir sistemin günümüzde de olabileceğini tartışmak, böyle bir hayatın mümkün olabileceğini ortaya çıkarmak istiyoruz" diyor.

 

İslami kimlik neden öne çıkarılıyor?Adalet ve Kalkınma Partisi, Gülen hareketi ya da Hür Dava Partisi'nin Güneydoğu'daki gücü biliniyor. AKP'nin son yerel seçimlerde bölgeden aldığı önemli oy oranı da bunu net olarak ortaya koyuyor.

 

 Bu oy oranını dikkate alan PKK-KCK çizgisindeki Kürt hareketinin, Çözüm Süreciyle birlikte kongre üzerinden hem Batı hem de Doğu'daki seçmene "İslam'la sorunumuz yok" mesajını öne çıkardığı ve 'müdahalede bulunduğu' yönünde eleştiriler yapılıyor.

 

 Kongre Çağırıcılarından Özavcı, bu eleştirilere, "Ortadoğu kan gölü. Müdahaleden ziyade, İslam'ın bir adalet ve barış dini olduğunu göstermek istedik. Kongre, özgün bir çalışmadır. Herhangi bir siyasi parti, düşünce ya da siyasi çalışma değil. Bu anlamda oy kaygısı taşıyan bir çalışma ya da bir tarafın tabanını başka bir tarafa kaydırma gibi bir amaç da söz konusu değil" diyerek karşı çıkıyor.

 

 Kongrede HDP'nin 'muhafazakâr kanadını' mı inşa edilecek?Halkların Demokratik Partisi'nin ağırlıklı olarak sol ve sosyalist parti ve gruplardan oluştuğu, muhafazakâr kanadının ise yeterince temsil edilmediği eleştirileri zaman zaman gündeme geliyor. Kongrede, 'HDP'nin muhafazakâr kanadı inşa edilecek' yorumları yapılıyor.

 

 Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, kongreden böyle bir "kanadın" çıkıp çıkmayacağını zamanın göstereceğini söylüyor.

 

Muş Milletvekili Demir Çelik ise "Kongreden HDP'ye kanalize etmek istediğimiz bir hareket yok" diyerek karşı çıkıyor.

 

 Öte yandan Çelik, BDP ve HDP'nin "hep yanlış algılandığını, 'din dışı, dini inkar eden' bir siyasal parti olarak gösterildiğini ama böyle olmadığını" söylüyor.

 

 Çelik, HDP'ye yükledikleri misyonun sadece sol ve sosyalist partilerin, hareketlerin "aritmetiksel toplamı" olmadığını söylüyor ama bu "imajın" oluştuğunu da kabul ediyor. Çelik, "Bunu aşmamız gerektiğini gördük. Evet, sol-sosyalistler olmalı ama toplumun ekseriyeti hala dindar. Bunları görmemezlikten gelerek bir parti büyüyebilir mi?" diye soruyor.

 

 Çelik, "Samimi dindarları, AKP'nin yedeğine göndermeye ne hakkımız var. Madem ki AKP suiistimal ediyor, o halde onlardan kurtarıp kendi ayakları üzerinde siyaset yapabilecek haklara da kavuşmalılar. O anlamıyla Demokratik İslam Kongresi, bir yanıyla İslami duyarlılığa sahip olduğumuzu, İslam'ı, devletin dini olmaktan çıkartmak istediğimizi, dini toplumla buluşturup toplumsal hakikatlerle kendi kendisini yönetmesine fırsat vermeye hizmet etsin istiyoruz" diyor.

 

 Aynı soruyu yönelttiğimiz HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü ise "Bizim öyle kanatlarımız yok. HDP, HDP'dir" diyerek tepki veriyor.

 

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

 Demokratik İslam Kongresi’

 

ANALİZ

 

13 Mayıs 2014 Salı 01:49

 

Konuşmacılar şunu vurguladı: Din bölge halklarını barış ve adaletle bir arada tutabilecek sosyo-politik projelere kaynak olacaksa, “din anlayışı”nın yeni yorumlara ve tanıma ihtiyacı var.

 

 Ali Bulaç

 

 Türkiye, Suriye, Irak ve İran’dan çok sayıda âlim, yazar ve fikir adamının katıldığı ‘Demokratik İslam Kongresi’, Diyarbakır’da yapıldı.

 

 

 

Benim de “Yeni Bir Ortadoğu İçin Medine Sözleşmesi” başlığı altında tebliğ sunduğum kongrede -birinci gün için söylüyorum- konuşmaların üzerinde yoğunlaştığı iki ana temadan biri Kürtlerin her dört bölgede ulus devlet yapıları tarafından gördükleri ağır mağduriyetlerin dile getirilmesi; diğeri bölgenin yeniden şekillenmesinde İslam dininin oynayacağı belirleyici rolün kuvvetle vurgulanmasıydı.

 

 Konuşmacılar şunu vurguladı: Din bölge halklarını barış ve adaletle bir arada tutabilecek sosyo-politik projelere kaynak olacaksa, “din anlayışı”nın yeni yorumlara ve tanıma ihtiyacı var. Mevcut durumda din ulus devletler ve iktidarlar tarafından istismar edilmekte; ezilen kitleler, yoksullar ve zayıflar aleyhinde kullanılmaktadır. Her iki şikâyet konusu da yerinde.

 

 Kongre’nin Hazırlık Komitesi’nin sunduğu 10 sahifelik metin, genel hatlarıyla sağlamdı. Eleştiriye açık hususlar yok değil, ancak “İslam’a bakışı”, “din-siyaset ilişkisi” ve yeni dönemde İslam dininin hem barış içinde bir arada yaşamaya sağlayacağı katkı ile hem yeni sorunların çözümünde teklif ettiği yöntem açısından doğru bir perspektifi yansıtıyor. Kişisel olarak sol-Marxist gelenekten gelen bir hareketin İslam’a ve Ortadoğu halklarına bakışı beni şaşırttı. Belli ki metni hazırlayanlar hem İslamî dile hem siyasetin diline hakimdirler. İmralı’dan Abdullah Öcalan’ın gönderdiği mesaj da Hazırlık Komitesi’nin metniyle aynı muhtevada idi, 2013 Nevruz’unda Diyarbakır’da okunan mektubunun bir teyidi ve devamı gibiydi.

 

 “Demokratik” kelimesinin İslam’la bir arada zikredilmesine metin yazarları Allah’ın, zatını isim ve sıfatlarla tanıttığını delil göstererek, bugün için Müslümanların en çok demokratik katılım ve müzakereye ihtiyaçları olduğundan sıfat olarak “demokrasi”nin İslam’ın başına getirilebileceğini öne sürmektedirler. Bir yandan sorunların çözümünde İslamiyet’i, özellikle Medine Sözleşmesi’ni referans gösterirlerken, öte yandan İslam’ın asla “iktidar ve devletle özdeşleştirilemeyeceği”ni söylüyorlar. Onlara göre “kültürel İslam” öne çıkmalı, çünkü kültür hem manevî olanı besler hem toplumsal örf ve gelenekleri içerir. Dinin salt iktidar veya devletle özdeşleştirilmesi tabii ki yanlış ama din siyaset, yönetim ve kamu politikalarının tespiti işine karışmayacaksa hedeflenen adalet, hakkaniyet, barış ve istikrar sağlanamaz. Burada metin yazarlarının zihninde konunun ya yeterince netleşmediğini gösteriyor veya “Şimdi Kürt siyaseti iktidarı ve devleti dine mi endeksliyor?” türünden gelecek muhtemel itirazlara, özellikle Kürt siyaseti içinde kuvvetli sol-Marxist ve laik kesimlere karşı paratoner cümleler kullanmayı lüzumlu buluyor. Zamirde olanı Allah bilir, zahirdeki sorunlu bakış budur.

 

Konuşmacıların neredeyse tamamı Medine Sözleşmesi’ne atıfta bulundular. Diğer İslamî gruplar, akım ve hareket temsilcileri Kongre’ye katılmadılar. Benim katılmam tabii ki çeşitli eleştirilere yol açtı. Ancak ben Kürt siyasetinin yeni bir aşamaya girdiğini, din ve İslam’a ilişkin eski bakış açısını değiştirmek durumunda kaldığını gözlemleyebiliyorum. Sebebi açık a) Ortadoğu’da dinin belirleyici faktör olarak ele alınmadığı hiçbir sosyo-politik sorun çözülemez; b) Kürt halkının ezici çoğunluğu dindardır, mazbut hayat yaşar. Tarihte Kürtleri var eden, büyük Kürt İslam âlimleridir; c) Bölgede laik, milliyetçi rejimler Kürtlerin haklarını ihlal ederlerken dini istismar etmişler, zulümlerine “dinî kılıf” giydirmişler. Kürt siyasî hareketi bundan yeterince ders çıkarmış görünmektedir; d) Soruna silahlı mücadele dışında sağlam politik çözüm bulmalı, “çözüm süreci” bunu adeta dayatıyor; e) Farklı dinleri, mezhepleri ve etnik gruplarıyla Ortadoğu’nun tamamını içine alacak, ulus devlet ve milliyetçiliği aşacak yegane çözüm İslam dininde bulunmaktadır. Bunda “ne kadar samimidirler?” diye sorulacaksa, Ortadoğu’daki rejimlerin ve bilumum siyasî ve dinî grupların samimiyetlerine bakıp bu soruya cevap bulmak lazım.

Yeni Ortadoğu için Medine Sözleşmesi en doğru referanstır. Ben Helsinki’de, Moskova’da Stalin’in meclise hitap ettiği kürsüden Medine Sözleşmesi’ni anlatmayı görev bildiğim gibi Diyarbakır’da da anlatmayı görev bildim.(Zaman)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ETİKETLER :
Diğer haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA