DÜNYAYI KİMLER NASIL YÖNETİYOR-2

Fransa Charlie Hebdo-Kouachi Kardeşler Terör Saldırısı!Siyonistler ve İslamofobi! Hollanda Emirli,İstanbul'daki Sırlı Mafya İnfazları! Türk Yahudi Aileler'in Eskişehir'i ve Yılmaz Büyükerşen Cini!
Bu haber 2015-02-06 11:18:08 eklenmiş ve 1010 kez görüntülenmiştir.

DÜNYAYI KİMLER NASIL YÖNETİYOR-2

 

Hollanda Emirli,İstanbul'daki Sırlı Mafya İnfazları!

 

İstanbul'da meydana gelen ve daha da gelmesi beklenen mafya ve çete liderlerinin infazları,dünyada değişen zehir ticaretinden yani uyuşturucu trafiğinden kaynaklanan aksaklıktan ve baltalanmadan kaynaklanmıştır.Çünkü dünyayı yöneten on üç seçkin aile ve ona bağlı tehlikeli gizli örgüt ve tarikatların,ailelerin ana kaynakları ve hedeflerine giden yolda en etkili silahlardan biridir uyuşturucu yani zehir ticareti,tıpkı medya,ekonomi-finans,politika,asker,kültürel-sosyal alanlarındaki ve bununla bağlantılı silahları gibi.

 

İstanbul'da meydana gelen bu cinayetlerin perde arkasındaki sebebi,uyuşturucu trafiğinin aksaması ve yeni çıkan ''Bonzai'' maddesinin ortaya çıkardığı olumsuzluklardır.Birinci nedenden başlarsak;

 

Uyuşturucu trafiğinin aksamasına neden olan nedenlerden birisi,uyuşturucudan para kazanan Masonik bir krallıkla yönetilen devlet olan Hollanda'nın uyuşturucu satışını engelleyen ''Kimyasal Ali'' olarak tanınan Ali Ekber Akgün'ün,Hollanda'nın uyuşturucu baronu ''Komiser'' lakaplı Dino Soerel'in yüklü miktarda parasını çalıp,uyuşturucu trafiğini yarıda bırakmasıdır.

 

Bunun üzerine Ali Ekber Akgün,ölüm korkusuyla ünlü mafya lideri Vedat Şahin'den yedi milyon Euro karşılığında kendisini korumasını istedi.Vedat Şahin'de bu teklifi kabul edince kendi infazını çekmiş oldu.Ve Dino Soerel'in en yakın adamı İstanbul'a geldi ve iki ayrı mafya ile anlaştı.Ali Ekber Akgün kürt mafyası tarafından,Vedat Şahin ve koruması ise yıllardır hesaplaşma içerisinde olduğu Yakup Saral Grubu tarafından infazı gerçekleştirilmiştir.

 

Peki kimdir bu kişiler ve meydana gelen cinayetler nasıl işlenmiştir?

 

Dino Soerel,uyuşturucu baronluğuna kapıcılıktan yükselmiş kişidir.1989 yılında işlediği cinayetten mahkum olan Soerel,kısa sürede yeraltı dünyası ile ilişkiye geçti ve uyuşturucu ticaretinde rol almaya başladı.Birçok kez yargılanan ve hakkında ciddi suçlar dile getirilen ''Komiser'' lakaplı Soerel,cinayet,kaçakçılık gibi suçlarla dolu yaşamı sonrasında,son olarak 2010 yılında cinayetten tutuklandı ve hapse girdi ve Hollanda'nın uyuşturucu trafiğini kontrol edenlerden birisidir.

 

Ali Ekber Akgün,Hollanda tarihinin en büyük uyuşturucu mafyası davasının sanıklarından biridir.''Kimyasal Ali'' olarak tanınan kırk yaşındaki Akgün,1993'te işlenen seri mafya cinayetlerinin soruşturulduğu ''Passage'' olarak adlandırılan dava kapsamında yargılandı.Passage davası,2007 yılında Peter La Serpe adlı mafya üyesinin itiraflarıyla başlatılmış,La Serpe'ye yeni bir yüz ve kimlik verilmişti ki La Serpe'nin iddialarına göre Akgün ve Dino Soerel,2005'te öldürülen uyuşturucu kaçakçısı Kees Houtman ve 2006'da öldürülen uyuşturucu kaçakçısı Thomas Van Der Bijl cinayetlerini işleyen kişiler arasındaydı.

 

Kara para aklama suçundan mahkum olan Akgün,üç buçuk yıl hapiste kaldıktan sonra Aralık 2012'de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.Akgün,29 Ocak 2013 tarihinde Türkiye'de yargılandı ancak mahkumiyet kararı çıkmadı.

 

Vedat Şahin ve abisi Sedat Şahin ise İstanbul'da 2005 yılında ''Lale Operasyonu'' kapsamında tutuklanmış ve faaliyetleri ile ünleri artmıştı.İstanbul'un gece hayatını kontrol eden Şahin Mafyası,istediği sanatçıyı istediği mekanda çıkaran,İstanbul'a gelen bir Rus bakanın ziyaret etmek istediği mafyadır.Alaaddin Çakıcı sayesinde meşhur olan mafyadır.Şahin mafyası Beşiktaş,Şişli,Eminönü böglesinde çek-senet tahsilatı,haraç,gasp,adam yaralama ve öldürme suçları ile çokça bilinmektedir.

 

Peki infaz olayları nasıl gerçekleştirilmiştir?

 

Ali Ekber Akgün,Sarıyer'de kırmızı ışıkta duran Bentley marka otomobilinde,ünlü Hollandalı büyük mafya lideri ve aynı zamanda dostu olduğu ve anlaşmazlığı olan Dino Soerel tarafından ve Dino Soerel'in anlaştığı Adıyamanlı çete olan Gerger Grubu tarafından kurşun yağmuruna tutuldu.

 

Vedat Şahin ise yedi milyon euro ile korumasını aldığı Ali Ekber Akgün sebebiyle,Dino Soerel'in anlaştığı ve Şahin Grubu'nun düşmanı olan Saral Grubu'nun adamları tarafından Nişantaşı'nda AK-47 ile kurşuna dizildi.

 

Buraya kadar anlaşılmaktadır ki bu infazların birinci sebebi uyuşturucu trafiğinin aksamasıydı.Peki ikinci sebep neydi?

 

İstanbul'da gerçekleşen infazın ikinci sebebi,uyuşturucunun yerini yavaş yavaş Bonzai'nin almasıydı.Dünyayı yöneten seçkin ailelerin yeni zehir ticareti baronları,uyuşturucu satımına nazaran,bulunması ve satışı kolay olan ve uyuşturucuya nazaran makul fiyatta olan ve devlet tarafından sorun çıkmasının minimum olduğu Bonzai'nin ticaretini yaparak geniş bir müşteri kitlesine ulaşmasıydı.Ve dünyayı yöneten seçkin ailelerin gözünde değerleri düşen uyuşturucu baronlarının kendilerini kanıtlamaya çalışarak yeni zehir ticareti baronları ile mücadeleye girmesidir.

 

Şu unutulmamalıdır ki ikisi de bir babanın iki oğludur.İkisi de satılmaz,atılmaz sadece kullanılır.Değersiz makalemle size yardımcı olduysam ne mutlu bana!İyi okumalar sevgili insanlar!

 

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

Fransa Charlie Hebdo-Kouachi Kardeşler Terör Saldırısı!Siyonistler ve İslamofobi!

 

Fransa'da meydana gelen korkunç,vahşice,barbarca ve tahrikleyici terör saldırısı,bu olayı yapanlar tarafından çok amaçlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Çünkü dünya döngüsel olarak imtihanı gerçekleştirebilecek bir yerdir ve gerçekleştirenler tarafından döngüselleştirilmekle bilrikte,20. yy. ve 21. yy.'da hakim olan güç,iyi güçlerin karşısında imtihanı geliştiren kötü güçlerdir.

 

Fransa'daki terör saldırsının üç nedeni vardır.Bunlar ;

 

1.Dünyayı yöneten Siyonist Yahudi on üç seçkin aileden olan Rockefeller ve Rothschild kardeşlerin arasındaki hakimiyet savaşı,

 

2.Dünyayı yöneten Siyonist Yahudi on üç seçkin aile ve onlara bağlı aileler,tehlikeli gizli örgüt ve tarikatların Luciferian(iblis) kaynaklı,Siyonizm planlı,Evanjelizm-Vatikan maskeli 21. yy. Haçlı Seferi'ni Ortadoğu'ya karşı başarılı bir şekilde gerçekleştirme ve bu yüzden İslam'ın güzelliğini,Batı topraklarında çirkin göstererek İslamofobi'yi hortlatmak,

 

3.Gazze'de tıkanmış,ileryememiş,yıllarca HAMAS'ın ordusu EL KASSAM Tugayları'na ve Ortadoğu ülkeleri ile savaşında çok zayiat vermiş olan ve ileri savaş teknolojisi olduğu halde yeterli elemanı kalmamış olan İsrail'in,kandaşları Batı Yahudi vatandaşlarına ihtiyacının olmasıdır ki bu maddenin geçerliliği Yahudi marketine olan saldırı ile kanıtlanmıştır.

 

Çünkü İsrail,''Tek Dünya Hakimiyeti''ni gerçekleştirmek için,''Büyük İsrail İmparatorluğu''nu kurmak uğruna 1948 yılındaki kuruluşundan beri Ortadoğu'daki faaliyetleriyle kendi kuyusunu kazmıştır ve bütün dünyanın nefretini kendisine çekmiştir.

 

Bu üç faktörden dolayı Fransa'daki terör saldırısı hazırlanmıştır.Fransa'daki terör saldırısının perde arkasına gelirsek;

 

1.Tarihteki Haçlı Seferleri'nin öncüsü olmuş Fransa'nın tekrar öncülüğünü hazırlayarak Ortadoğu'yu,Hazar coğrafyasına kadar olan bölgeyi dinsel,kültürel,yeraltı,yerüstü,ekonomik,politik ve beşeri sahasına etkili saldırı başlatmak,

 

2.Fransa'daki yoğun müslüman topluluğu ülkeden kovmak,dinsel,kültürel saldırılarla müslümanları demokrasi ayağıyla tahrik ederek İslamofobi'yi canlandırarak ve bu faktörü tüm Avrupa'ya yayarak bütün müslümanları kovarak,milliyetçiliği,Evanjelistliği artırarak,saldırılacak Ortadoğu'ya geçerli neden hazırlamaktır.

 

Buraya kadar Fransa'daki terör olayının amaç-neden tablosu anlaşılmaktadır.Peki saldırıyı yapanlar tahrik olmuş müslüman gençler mi yoksa bizzat İslamofobi'nin sahiplerinin adamları mı?

 

Olayı gerçekleştiren şahıslar,Cherif Kouachi ve Said Kouachi adlı iki kardeştir.Kouachi Kardeşler rap müziği seven birer rapçi olarak lanse ediliyorlar ki sadece bununla sınırlı mı şahsiyetleri?

 

Operasyon maskelerini takmış,simsiyah giysili,AK-47 silahlı bu kardeşler en yoğun iş saatinde,Paris'in göbeğinde,polis korumalı dergi binasını basıyor,etrafı kurşun yağmuruna tututor,insanları kevgire çeviriyor,polisleri infaz ediyor.Sonra da rahat bir şekilde araçlarına binip gidiyorlar.

 

Son derece soğukkanlı ve profesyonel olan terörist Kouachi Kardeşler'in marifetleri,koşar adım ilerlerken,geri tepmesi hafif taramalılara nazaran yüksek olan AK-47 silahıyla polisin başına sıkmasıdır.Yaptıkları bu şer maharetle,bir Fransız Lejyoneri görünümü arz etmektedirler.

 

Sonra bu usta terörist kardeşler operasyonlarını gerçekleştirdikten sonra acemi bir şekilde arabalarında kimliklerini bırakıyorlar ve ipucu veriyorlar.Sonra tekrar acemi bir suçlu marifeti göstererek giysilerini ve silahlarını çöpe atarak bir benzin istasyonunu soyuyorlar ve iz bırakacak bir şekilde, kolay muhasara altına alınacak bir yer olan matbaaya sığınarak kendilerini infaz ettiriyorlar.

 

Medyanın oyuncağı olan bilinçsiz bilinçaltlı insanlar ile temiz bilinçaltlı bir insanın kendince yonttuğu bu olayı ancak temiz bilinçaltlı insanlar çözer.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

Danıştay Saldırısının Arkasındaki Gerçek?

 

Dünyada bir olay oluyorsa tesadüfen değil,oluşturulduğu için vardır.Yüce Yaradan evreni bir sistem içinde sistemsel bir şekilde yaratmıştır.Olan her olay,neden-sonuç ilişkisindedir.Dünyada evren içinde olduğuna göre dünyada bundan nasibini almaktadır.

 

Dünya denilen imtihan yerinde bir şeytani taraf var bir de rahmani taraf.Bunların savaşları da ''neden-sonuç'' ilişkisinde olmaktadır.Danıştay saldırısıda bu savaşın sonucudur.Ve bir nedeni var.Nedeni bellidir.Neden;Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk sisteminin,adaletin,siyasetin kısacası sistemin dünyayı yönetenleri rahatsız etmesi ve bu yüzden sürekli baltalanmasıdır.Peki bu olayda rol oynayanlar kimler?İstanbul sermayesi(Siyonist Yahudi Aileler),Gladio yapılanması,dandik iktidar-muhalefet denen sabetaycılar...

 

Konunun anlaşılması için konuyu biraz geriye almakta fayda vardır.Alparslan Arslan'ın Danıştay saldırısından başlamaktadır bu olay.Bu olayda ''BİRİLERİ'' mesaj veriyordu.Bu olayda hayatını kaybeden Mustafa Yücel özbilgin'in cenazesinde provakasyona kimler karışmıştı?

 

Cenazeden önce Anayasa Mahkemesi üyeleri,Danıştay,Sayıştay,Askeri Yargıtay,Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri ve Barolar Birliği temsilcilerinin kısacası mason takımının Anıtkabir'e gidişi...

 

Daha sonra hepsinin cenazenin kalkacağı camiye gelip hep bir ağızdan ''Katiller dışarı!'',''Mollalar İran'a!'' sloganları ne gibi alametlere işaretti!

 

Öğrenmek için olaya devam edelim.

 

Olayda görevi başında şehit edilen bir hakim vardı.Olaydan sonra ne oldu?Yargı temsilcileri suçluyu bulmuş ve hükümete yüklenmeye başlamıştı.Hükümete yüklenmek için bahaneler arıyorlardı.Ve nasıl mesaj veriyorlardı cami avlusunda?''İran'a gidin!''

 

O gün o olaylar olurken,İran'ın da başı Aydın suikastları ile beladaydı.Türkiye'deki olaylar ile İran'daki olaylarda paralellik vardı.Peki Türkiye'deki olan bu olayda sadece bu kişiler mi rol alıyordu?Bu komitenin içinde hakimler,savcılar,rektörler ve öğretim üyeleri vardı.Tek bir amaçları vardı.Hükümete darbe!

 

Bunun için ellerinden geleni yaptılar,olmadı.Laiklik silahı kullanılamadı.Toparlayacak olursak;

 

Dünyayı yöneten on üç seçkin aile ve ona bağlı olan gizli örgüt ve tarikatlardan olan Türk dandik Hür Masonluğu'nun ve onun emrindeki cemaat yapılanmasının,İstanbul sermayesini ellerinde tutan Siyonist Yahudi Aileler ile dandik iktidarı etkisizleştirme operasyonudur.

 

Peki burada dandik iktidar çok millici,düzgün çalışan vatan kahramanı mıdır?Tabiki de hayır. Onlar efendilerini çok iyi biliyor,onlara çalışıyorlar fakat bazen çocuk gibi kraldan çok kralcı kesildiklerinde darbeyi yiyorlar. Birşey beklenemezdi onlardan zaten. Devletin etkisi yüzme yirmi iki, İstanbul sermayesi yüzde yetmiş sekiz...

 

Şimdiki olaya gelirsek;1982 darbesi ile tabana yerleştirilen yeni mekanizmalarla İdari Yargı Sistemi tamamlanmıştı.Olan bu olayların kökeni buradan da kaynaklanmaktadır.

 

Danıştay,bugün Türkiye'nin altı yüksek yargı oranından birisidir.On dördü dava biri idari olmak üzere toplam on beş daireden oluşur.Danıştay,hükümetleri yargı yoluyla denetlemektedir.

 

Başkan,Başsavcı,Başkanvekilleri,Daire Başkanları ve üyeler olarak,yüz altmış sekiz yüksek mahkeme hakimi görev yapar.

 

Gelelim Danıştay olayına...

 

Yüz altmış sekiz hakim varken Metin Feyzioğlu neden bir saat üstüne vazife olmayan konuları konuştu?Hedef kim?Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'si...

 

Neden neydi?2006'daki Özbilgin suikasti idi.Recep Tayyip Erdoğan'ın üstüne bu olayı atıp Danıştay üzerinden darbe yapacaklardı.Laiklik silahını gene kullanıyorlardı.Dünyayı yöneten seçkin ailelerin Avrupa medyası,Türkiye'de diktatör algısı oluşturdu.metin Feyzioğlu'da yapılması istenen operasyon için elinden geleni yaptı.Bu olayışk'e taşımak gayretindedirler.Çankaya'ya bu iş gelirse gerisini halletmeyi düşünmektedirler.

 

Anlaşılacağı gibi siyaseti etkisizleştirilmiş Türkyie Cumhuriyeti dandik hükümeti aynı Dünyayı yöneten seçkinlerin desteklediği Hitler ve komitesi gibi hareket etmekte,destek verildikçe azmakta ve rayından çıkmaktadır.Dandik iktidar Türkiye Cumhuriyeti'ne ve milletine iyilik getirmemektedir.Çünkü basın önüne çıkıp ''Beni dünyayı yönetenler çalıştırmıyor.Devleti etkisizleştiriyorlar.Ülkemiz ve dünya tehlike altında!Ben kendimi ve komitemi tasfiye ediyorum.'' yerine ''Ülkemiz iyi.Çok iyi durumlar çerçevesinde kalkınıyoruz.'' diyerek Türk milletini kandırıyorlar ve dünyayı yönetenler ile ve onların Türkiye kolları ile kol kola gezmektedirler.

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

Siyonistlerin Ve Masonların Korkulu Rüyası Necmettin Erbakan!

 

Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonra devlet ve ona yön veren siyaset,İsmet İnönü liderliğinde masonlarca,sabetaycılar ve Yahudi siyonistlerce tahrip edilerek etkisizleştirilmiştir.İsmet İnönü'den sonraki tüm liderler ve onların hükümetleri masonlarca donatılmış,sabetaycılar karar mekanizmalarına yerleşmiş ve efendileri Yahudi siyonistlerin emirlerini yerine getirmişlerdir.

 

Dünyayı yöneten on üç seçkin aile ve onların emrindeki tehlikeli gizli örgüt ve tarikatlar,Türkiye Cumhuriyeti Üniter Devleti'ni kendilerince şekillendirmişler,yönetmişlerdir.Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhuriyeti gitmiş,Fransız cumhuriyet modeli gelmiş,Mustafa Kemal Atatürk'ün laikliği gitmiş,Fransız laikliği gelmiş,Hz. Muhammed'in tabi olduğu İslamiyet gitmiş,yobaz İslamcılık gelmiş.

 

Necmettin Erbakan'a kadar Türkiye,devleti etkisizleştirilmiş,devlet şirketleri gitmiş,kurumları işgal edilmiş,ekonomisi bağımlı,eğitimi,kültürü,tıpı,teknolojisi,siyaseti,medyası,dini kurumları,hukuku,tarihi,dili yok edilecek dereceye getirilip,bağımlı kılınmıştı.O günden bugüne Türkiye Cumhuriyeti'nin siyaseti etkisiz kalmış,dandik iktidar-muhalefetlerce çürütülmüş,tiyatro oyunu sergilenmiştir.Türkiye Cumhuriyeti siyonist Yahudi ailelerce yönetilmiş,askerleri masonlar ve sabetaycılarla işgal edilmiştir.

 

Necmettin Erbakan ise aynı zamanda bir bilim adamıydı.Millici,saygılı,hoşgörülü,dürüst,cesur,atalara bağlı,ileri görüşlü bir insan olarak bilim adamlığı zamanlarında kafasını Türkiye'nin kalkınmasına koymuştu.Devlet kurumları ile görüşş,konuşmuş ama mason ve sabetaycılarca reddedilmiştir.O hiç durmadı.Çalışmaya devam etti.

 

Gün geldi İsrail'in kurduğu ve sonra siyonist Yahudi Doğan Ailesi'ne devredilen Hürriyet gazetesi bas bas bağrıyordu.''En şık ve yakışıklı Parti Başkanı'' diye ortalığı ayağa kaldırıyordu.''Türkiye'yi en iyi o ve onun partisi yönetebilir.'' diye Türk Milleti'ne mesaj veriyordu.Haklıydı da ama amaçları farklıydı.Necmettin Erbakan bunu görerek ''Bu mason takımı bizi iktidara getirecek ve orada boğacaklar.'' diyordu.Çünkü gerçeği görüyordu.Yeni Dünya Düzeni hakim çünkü dünyaya.Türkiye Cumhuriyeti'ni siyasette zıtlıklarla iyice parçalamışlardı.Hep yandaşları gelmişti.

 

Ama bu sefer gelen onların düşmanıydı.Devlet daha da parçalanır diye düşünüyorlardı.Ama olmadı.Çünkü Necmettin Erbakan'ı tanıyamamışlardı.O devletini,milletini tehlikeye atmaz,kendini feda ederdi.

 

Necmettin Erbakan devletin başına geldiğinde ilk işi,ilk olarak devlet kurumlarını masonlardan ve sabetaycılardan temizleyerek güçlendirmek oldu.Onların yerine vatanını,milletini düşünen ve bizzat Necmettin Erbakan tarafından kurulan Milli Görüş Teşkilatı üyeleri geldi.Hepsi aydın,düşünür,ilim adamıydı.

 

Necmettin Erbakan ve Milli Görüş Teşkilatı,tarımda kalkınmayı teşvik edip,yenilikler getirdiler.Yeni ve eşi benzeri görülmemiş tarım aletleri Türkiye'de üretilip kullanıldı.Ürünler verimli hale getirildi.Çiftçilerin durumu çok iyiydi.

 

Ekonomi-Finans'ta kalkınmayı,bağımlı olmayı en aza indirdiler.Devlet öyle bir haldeydi ki,çetecileşmiş ve vatandaşını haraca kesiyordu.Toplanan paralar siyonist Yahudi Aileleri'in bünyesinde toplanıyor ve devlet kurumları bizzat kendi paralarıyla borçlanıyordu.

 

Eğitim sistemi,Türk Milleti'ni uyuşturmuş ve genç taze zihinleri kapital,emperyal,hep tüketme sevdasına göre nefsi kabarıklaştırarak şekillendiriyordu.Bunun üstesinden ellerinden geldiklerince gelmişlerdi.

 

Teknoloji sürekli Masonik Devletler'e bağımlıydı.Onların verdiği izin süresince kalkınabiliniyordu.Bunun üstesinden gelindi ve yerli fabrikalar açıldı,üretildi ve teşvik edildi.Tıp yani sağlık kurumlarını ilaç bağımlılığından kurtarabilmek için çalışıldı Necmettin Erbakan ve Milli Görüş Teşkilatı tarafından.

 

Medya ise onların öz silahlarıydı yani Siyonist Yahudi Aileler'in.Böylece Türkiye'nin bu kalkınması onların ve efendilerinin canını iyice sıkmıştı.Çok büyük bir plan yapıldı ve yürürlüğe konulmadan önce Çevik Bir ve darbeci komitesi,ABD ve İsrail'e efendileri ile görüşmeye gitti.Geldiklerinde ise 28 Şubat sürecini başlatmışlardı.Bu darbe Necmettin Erbakan ve Milli Görüş Teşkilatı'ndan çok Türkiye'nin kalkınmasına yapılan darbeydi.

 

Siyonist Yahudi Aileler silahları medyayı çok iyi kullandılar ve Türkiye Cumhuriyeti istenilen yöne çevrildi.

 

İyi bir devlet adamı olan Necmettin Erbakan'ın milletine söylediği şu cümleler çok önemlidir:

 

''Üç yoldan dünyayı yönetiyorlar.Birincisi Dolar yani para vasıtasıyla dünyayı kontrol altına aldılar.İkincisi dünya kuruluşları;Birleşmiş Milletler,Unesco,Unisef,Dünya Ticaret Merkezi...

 

Bu kuruluşlar ufak bir zümrenin dünyayı sömürmesine hizmet ederler.Üçüncüsü işbirlikçilerdir.Doların üzerine bakarsanız orada bir mühür görürsünüz,o mühür bir dolardadır.

 

Bugün Amerika'nın Merkez Bankası yoktur.Yeni tane Ben-i İsrail'in bankası bir araya gelmiş ve onların (ABD'nin) merkez bankası feth olmuştur.Bu para siyonizmin parasıdır.ABD bir doların üzerine piramid mührünü koymuştur.Mührün üzerinde Latince Annuit Coepis yazıyor.Yani Dünya hakimiyetine erişin diyor.On üç katlı piramidin ne anlama geldiğini Rockefeller'e otuz sene basın müşavirliği yapmış olan Gary Allen kitabında anlatıyor.Her şeye 300'ler Meclisi karar verir.''

 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

HAMAS-MOSSAD İlişkisi!HAMAS'I MOSSAD Kurdu!

 

El Fetih,1958 yılında Arafat'ın öncülüğünde kurulmuştu.Laik ve Sosyalizmden etkilenen bir ideolojik çizgisi vardı.Altı yıl sonra da Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır'ın ve çeşitli Arap ülkelerinin destekleri ile de daha da genişleyerek Filistin'de kurulmuş tüm örgütlein çatısı altında toplandığı ''Filistin Kurtuluş Örgütü''(FKÖ)ne dönüştü.

 

Filistin Kurtuluş Örgütü(FKÖ),yıllarca Filistin'in özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine öncülük etti.Bu mücadelesi boyunca Arap ve Körfez ülkelerinin desteğini aldı.Hatta ''Dünya Sosyalist Hareketi''nin de.1991 yılı Körfez Savaşı'nda Arafat liderliğinde Irak'ı destekledi.İşte o zaman Arafat ve örgütü El-Fetih başta  ABD ve AB olmak üzere birçok körfez ülkesinin tepkisini çekti.Arafat yönetimindeki Filistin topraklarında maddi ve manevi tüm destekler çekildi,yoksulluk arttıkça arttı.FKÖ yetkilileri mücadele zayıflayınca İsrail yetkilileriyle 1993 yılında Camp David ve Oslo'da masaya oturmak zorunda kaldı.Oslo görüşmelerinde alınan kararla İsrail,Filistin Özerk Yönetimi'ni ve Filistin'de İsrail'i tanıdı.İsrail yönetimi 1967 işgali öncesindeki sınırlara çekilmeyi,Batı Şeria bölgesinin bazı bölümlerini ve Gazze Şeridi'nin tamamını Filistin otoritesine bırakmayı kabul etti.

 

Bu anlaşmalardan dolayı o yıllarda savaş tamtamları yoktu.Ancak bu olanlara rağmen Filistin'in içindeki bir direniş örgütü durmadı,harekete geçti.Bu direniş örgütü HAMAS'tı.

 

Kurucusu Şeyh Ahmet Yasin 1936 yılında Suriye'nin El Çura bölgesinde doğmuş,1948 yılında İsrail'in kurulmasıyla mülteci durumuna düşştü.Sonra Gazze'ye göç etti,orada öğretmenlik yaptı.Ayrıca Mısır'daki ''Müslüman Kardeşler Örgütü''nün bir üyesiydi.1966'da Mısır'da örgüt üyeliğinden tutuklandı ve bir yıl hapis yattı.Sonra Gazze'ye dönüp çeşitli camilerde vaazlar verdi,cami çıkışlarında yardım topladı.Sevilen ve zevkle dinlenilen bir vaiz olarak o konuşunca camiler dolup taşıyor,özel toplantılarına katılmak için herkes sıraya giriyordu.İslamcıydı ve şeriat hükümlerinin uygulanacağı bir ''İslam Devleti'' istiyordu.Halkı etkiledikçe para gücü de arttı,bu parayla sosyal ve dini faaliyetlerini de arttırdı.Bu arada FKÖ ve Arafat karşıtıydı.

 

Gün geldi,ay geldi,yıl geldi 1973 yılında İsrail hükümetinden MOSSAD'ın da desteğiyle Gazze'de ''İslami Merkez'' adı altında bir merkez açma iznini aldı.İsrail,Şey Yasin'e bu merkez için para toplama,okul,cami,hastane gibi dini ve sosyal kurumlar açma yetkisini verdi.İsrail ve onun istihbarat örgütü MOSSAD'in Şeyh Yasin'e yakınlaşmasının amacı,Laik ve Sosyalist çizgideki El Fetih ve FKÖ'nün Filistinliler üzerindeki etkisini kırmak ve Filistinlilerin daha fazla İslamlaşmasını sağlamaktı.Çünkü halk İslamlaştıkça İsrail,ABD'nin dostu Arap ülkeleri vasıtasıyla onları daha kolay kontrol edebilecekti.Ancak plan işe yaramıyor,islami Merkez ve Şeyh Yasin verilenlerle yetinmiyor,güçlendikçe huysuzlaşıyorlardı.Bu sonuçlardan dolayı İsrail,1984'te Ahmet Yasin'i ateşli silahlar bulundurmak ve İsrail Devleti'ni yıkıp yerine İslami bir devlet kurmak gerekçesiyle tutuklattı ve 13 yıl hapse mahkum etti.Bir yıl sonra Ahmet Yasin tutuklu takası sonucu serbest bırakıldı.Serbest kalan Ahmet Yasin radikal kesimlerin merkezin dini faaliyetten vazgeçip silahlı mücadeleye başlaması baskılarıyla karşı karşıya kaldı.Bundan dolayı Ahmet Yasin,1987 yılında Abdülaziz El Rantıni ve Muhammed Taha isimli arkadaşlarıyla bir araya gelerek işte bugünkü ''İslami Direniş Hareketi'' adlı HAMAS'ı kurdu.

 

HAMAS,Müslüman Kardeşler Örgüü'nün Filistin Kolu ve FKÖ çizgisini beğenmeyen radikal unsurlar tarafından kurulmuştur.Kurucu yönetimin üyeleri çoğunlukla öğretmen,doktor ve mühendislerden oluşuyordu.Ve çoğu ABD'de yükseköğrenim görmüş,işbirlikliğe soyunmuşlardı.

 

HAMAS hem FKÖ'ye karşı hem de İsrail'e karşı mücadele edeceğini kuruluşundan itibaren açıkladı.HAMAS'a göre Filistin'in özgürleşmesinin sağlanması için gerçek İslam'a dönülüp Filistin toplumunun yeniden İslamlaştırılması ve soruna İslami düşünceden yola çıkılarak çözüm aranmalıdır.Bu yüzden Filistin'deki savaşı İsrail ve Filistin arasında değil,Müslümanlar ile Yahudiler arasında cereyan eden bir savaş olarak görmektedirler.Hatta daha da ileri giderek bu mücadelenin İslam ve Batı uygarlıkları arasında cereyan eden bir savaş olarak görmektedirler.

 

İsrail'i tanımayı reddetmektedirler ve İsrail'i tanımayı İslam dünyasını parçalamak olarak değerlendirmektedirler.18 Mayıs 1989'da Ahmet Yasin ve iki yüz elli HAMAS üyesi İsrail tarafından tekrar tutuklanıp,on beşer yıl ceza verilip 1997'de yine takasla serbest bıraktılar.

 

Şimdi bir de HAMAS'ın 1991 Körfez Savaşı'ndan sonraki durumuna bakalım.

 

FKÖ ve Arafat Irak'ı destekleyince ABD,AB ve Irak düşmanı Körfez ülkelerinden tepki alırken Irak ve Saddam'ı desteklemeyen HAMAS onlardan övgü ve destek aldı.HAMAS,Oslo anlaşmasına karşı çıktı ve anlaşmayı tanımadı.İsrail'in başşercisi Benjamin Netanyahu'da karşı çıkmıştır.Filistin iyice İslamlaştırılınca HAMAS,bu süreçte iyice ilerledi,tüm yoksulların desteğini aldı,FKÖ ile ortak hareket etti.Ahmet Yasin hapisten çıktı.25 Ocak 2006'da yapılan seçimlerde 132 sandalyeden 76'sını HAMAS,43'ünü El Fetih kazandı.ABD,AB ve İsrail çıldırdı.Ambargo faaliyetlerine başladı.Türk hükümeti sevindi.HAMAS FKÖ karşısında Gazze'ye iyice hakim oldu.Filistin Gazze Şeridi ve Batı Şeria diye ikiye bölündü.İsrail'le sıkı çatışmalara girildi.Ölümler tavan yaptı.İsrail katliamlarına devam etti.ABD,AB ve Arap-Körfez ülkeleri bu ölümlere karşı suskun kaldı,gizli ve açık İsrail'i destekledi.HAMAS'ın askeri kolu İzzeddin El Kassam Tugayları 1993'ten itibaren beş yüz üzerindeki İsrail vatandaşını katledip özgür ve İslam Devleti bir Filistin'i kuracağını yaydı.HAMAS,Gizli Dünya İmparatorluğu'nun ''Büyük Ortadoğu Projesi''(BOP)ne giden yolda Büyük İsrail İmparatorluğu'nu kurmak için yine onların kurduğu küçük İsrail'in üzerine kışkırtılan ve olay yaratmaya uygun işbirlikçi örgüttür.

turktarihivegercekler.blogcu.com

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

 

HALK BANK OPERASYONU BU YÜZDEN YAPILDI...

 

Erdoğan medyası tek ses; İktidarın ciğerine pençe atan İstanbul’daki yolsuzluk operasyonunun arkasında MOSSAD’ın olduğunu, İran’la Halkbank üzerinden yürütülen ticari ilişkilere darbe vurulmak istendiğini yazıyor.

Mümkündür. Amma velâkin bunun sorumlusu kim ve eğer öyleyse bu işin sonucu nereye varır?

2010’da Türkiye’ye dayatılan bir kanun hakkında şu yazıyı yazmıştım:

HEPİMİZ “TERÖRİST” OLABİLİRİZ

"Sadece İsrail değil, AB ve ABD’nin, Gazze “fatihi” İHH’yı “terör örgütü” sayma girişiminin ardında büyük bir oyun ve “ahlaksız” bir teklif var. Öyle bir teklif ki, AKP iktidarı, ya canı sıkılan bir ülkenin, Türkiye’deki herhangi bir kişi veya kuruluşu “terör destekçisi” ilan etmesine, ya da OECD’nin Türkiye’yi kara listeye alıp, borç verilmesini engellemesine razı olacak.

Türkiye’ye aylardır gizliden gizliye baskı yapılmasına, İHH’nın Gazze “çıkartması” sayesinde de ülkemizin resmen köşeye sıkıştırılmasına yol açan hadise şu:

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OECD bünyesinde 1989’da “Mali Eylem Görev Gücü-FATF” adlı bir teşkilat kuruldu. Amaç, uluslararası alanda karapara aklamanın önlenmesiydi. 11 Eylül’den sonra görevleri arasına “terörün finansmanıyla mücadele” de eklendi. Türkiye’nin 1991’de üye olduğu FATF’ın halen 32 ülke ve 2 bölgesel kuruluşla, toplam 34 üyesi var. FATF, karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadele için bugüne kadar yasal, finansal, operasyonel ve uluslararası işbirliği konularında üye ülkelerce uyulması gereken standartları içeren 40 dolayında tavsiye kararı aldı. Söz konusu kararlar da genellikle BM Güvenlik Konseyi kararlarına paralel oldu.

Adı üzerinde “tavsiye kararı”, yani herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Zaten FATF da fiili bir oluşum, hukuki temeli yok. Yılda 3 genel kurul toplantısı yapılıp, çalışmalar gözden geçiriliyor. Bu arada üye ülkelerde periyodik denetimlere gidiliyor.

“ŞERİFLER” NE İSTİYOR?

FATF’ın geleneksel genel kurul toplantılarından biri iki hafta önce Amsterdam’da gerçekleştirildi. Bu toplantıya Türkiye’den de Dışişleri, Adalet ve MASAK temsilcilerinden oluşan bir heyet gitti. Ancak heyetimizi büyük bir savaş bekliyordu. Zira FATF, aylardır Türkiye’ye hiçbir ülkeden istemediği “özel bir kanun” çıkartılması için baskı yapıyordu.

O heyette yer alan önemli bir ismin ODATV’ye anlattığına göre bu kanunda, BM’nin “terörün finansmanıyla mücadele” kapsamında belirlediği kişi (El Beşir gibi), ülke (Sudan, Somali, Liberya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Fildişi ve İran gibi) ya da tüzel kişilerle ilgili alınan siyasi, mali veya hukuki yaptırımların uygulanmasına yönelik düzenlemelerin dışında başka “özel” hükümlerin de yer alması isteniyordu.

Bu yetkiliye göre, “Şerifler”in istediği “özel” hükümler şunlardı:

“Üye ülkelerden herhangi biri, ‘Ülkenizdeki şu kişi veya kuruluşun, şu terör örgütüne destek sağladığını düşünüyoruz’ diyecek ve Türkiye’den bu kişi veya kuruluşun mal varlığının dondurulmasını, hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmasını veya 2 ila 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasını isteyebilecek. Daha ilginci, hedef gösterilen kişi veya kuruluş hakkında dünyanın herhangi bir yerinde inceleme, soruşturma açılmış olması şartı bile aranmayacak. Böyle bir uygulama sadece bizim yasalarımıza değil, tüm uluslararası düzenlemelere aykırı, ama şerifler yapacaksınız diyor.”

Aynı yetkilinin ifadesiyle, “Bu rezillik, hukuk kurallarının alt üst edilmesi” ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor:

Mesela İsrail, AB ve ABD, İHH’yı terör örgütü sayarsa, mal varlıklarının dondurulması, yöneticileri hakkında dava açılması gündeme gelecek. Hatta İHH’ya maddi yardımda bulunan kişi ve kuruluşlar da, “terör örgütüne finansman desteği” sağlamakla suçlanabilecek.

Bir şekilde kurtarılacağı için İHH’yı geçelim. Çakma milliyetçi, ulusalcı ve dinci kişi veya kuruluşları da.

Gerçekte böyle bir düzenleme, 70 milyon, hepimizin başında giyotin sallandırılmasıdır. Mesela Rusya, Çeçenistan’a ya da Çin, Doğu Türkistan’a Türkiye’den gönderilen yardım veya kurbanlardan rahatsız olup, bu yardımı organize eden kuruluş, yardımda bulunan kişileri hedef alabilecek. Aynı şekilde Rusya, “Çeçenlere yardım ediyor” iddiasıyla Antalya’da oteller zinciri kuran Azeri asıllı Rus işadamı İsmailov’un mal varlığının dondurulmasını isteyebilecek.

Başka birileri -hele de ülkemizde “terör örgütü” ilan edilmişken- “Ergenekonculara” destek verenlere, bir başkası mesela Kerkük veya Batı Trakya’ya yardım yapan milliyetçi derneklere, bir diğeri Bosna-Hersek’e yardım götüren dini kuruluşlara yaptırım dayatmasında bulunabilecek.

Akıl alır gibi değil, ama “şeriflerin” buyruğu yerine getirildiği takdirde, bunların olma ihtimali yüksek.

En iyisi FATF üyesi ülke ve kuruluşlardan bazılarının isimlerini verelim, kimlerin Türkiye’den neler isteyebileceğini sizler tahmin edin:

“ABD, Almanya, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Çin, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Portekiz, Rusya Federasyonu, Yunanistan, Avrupa Komisyonu.”

YA PARA, YA CANIN!..

Peki, AKP iktidarı bu işe ne diyor? Aynı yetkiliden öğrendiğimize göre, iktidar “direnemiyor”muş. Çünkü FATF, yani OECD, Türkiye’yi “kara listeye almak, böylece ülkemize borç verilmesini engellemekle” tehdit ediyormuş!..

Sonuç mu? Bu haberi yazmadan önce Amsterdam’da neler olup, bittiğini öğrenmeye çalışıyor, bunun için bekliyordum. Ancak heyetimiz muhtemelen Türkiye’ye dönüş yolundayken, iktidara yakın gazetelerde şöyle bir haber yayınlandı:

“Teröre mal varlığı darbesi… Türkiye, OECD’ye taahhütleri çerçevesinde karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye dönük kanun değişikliğine gidiyor. Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun bu amaçla hazırladığı Kanun Taslağı, ilgili kuruluşların görüşüne sunuldu. Taslakta, terörün finansmanı yeniden tanımlanıyor. Bu tanımlama, sadece Türkiye’ye yönelik değil, diğer ülkelere yönelik eylemleri de terör kapsamına alıyor. Taslakta terörün finansmanıyla mücadele için ‘malların dondurulması’ mekanizması da oluşturuluyor. Yeni mekanizmada da BM Güvenlik Konseyi kararlarının belirleyici olması öngörülüyor. Maliye Bakanlığı’ndan bir üst düzey yetkili, mevzuatımızda malların dondurulması konusunda mekanizma olmadığını, taslağın buna ilişkin düzenlemeler getirdiğini belirterek, teröre finans desteğine ilişkin kuvvetli şüpheler olması durumunda mal varlıkları dondurulabileceğini söyledi. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nin üyesi. Dolayısıyla alınan kararlara uymak zorunda. Taslak, yabancı bir ülkenin terör finansmanıyla ilgili talebinin olması durumunda, bunun hangi mekanizma ile Türkiye’ye iletileceğini, bu talebin nasıl bir süreçte sonuçlandırılacağını da düzenliyor.”

OBAMA KARŞISINDA SUSKUNLUK

Türkiye, İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği saldırıyla ilgili olarak uluslararası bir komisyon kurulup, soruşturma açılmasını şart koşuyordu.

Ama ABD Başkanı Obama, “Bu işten siz zararlı çıkabilirsiniz” uyarısında bulundu ve Başbakan Erdoğan sustu.

Acaba bu suskunluğun sebebi, “İHH’yı terör örgütü sayarız” sopasıyla, OECD aracılığıyla dayatılan o düzenlemenin kabul edilmesi midir?Yoksa bu hengame arasında söz konusu kanun taslağının apar topar ilgili kuruluşlara gönderilmesi, tamamen bir tesadüf müdür?" (09/07/2010)

Müyesser Yıldız

Odatv.com

 

 

ETİKETLER :
Diğer DKM-Analiz haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA