Beykoz Hasır Restoran’da gerçekleşen programda Saadet Partisi Beykoz İlçe Teşkilatı Beykoz’daki yerel basın mensuplarının gazeteciler gününü kutladı. Kahvaltıya başta Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Birol Aydın, Saadet Partisi Beykoz İlçe Başkanı Şeref Kaçmaz, Saadet Partisi Beykoz Belediye Başkan Adayı Selman Yücel, ilçe teşkilat üyeleri ve yerel basın mensupları katıldı.
Programda konuşan Saadet Partisi İl Başkanı Birol Aydın, Türkiye’de ekonomi, dış ve iç politika, sosyal hayatla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasının genelinde AK Parti hükümetinin yanlışlıklarını dile getiren Aydın, Ak Parti hükümetinin daha önceki bütün hükümetlerden başarısız bir hükümet olduğunu söyledi.
Programın açılış konuşmasını Saadet Partisi İlçe Başkanı Şeref Kaçmaz yaptı. Kaçmaz, tüm gazetecilerin 10 Ocak dünya gazeteciler gününü kutladı. Kaçmaz, ilçe kongresinden sonra gerçekleştirdiklerini faaliyetleri paylaştıktan sonra programa katılan tüm basın mensuplarına teşekkürlerini iletti.
Aydın: “Medyanın mı gücü var, yoksa gücün mü medyası var, bu bir tartışma konusu”
Saadet Partisi İl Başkanı Birol Aydın yaptığı konuşmasına medyanın ve gazeteciliğin önemini vurgulayarak başladı.“Türkiye’de medyanın önemli bir gücü vardır. Aslında medyanın mı gücü var yoksa gücün mü medyası var, o bir tartışma konusu bugün ki Türkiye şartlarında. Yerel gazete çalışanlarımızın farklı dertleri, sıkıntıları var. Özellikle son 10 yıldır daha belirgin bir şekilde yerel medya çalışanlarımız, yerel medya sahipleri siyasi iktidarların yerel iktidarların inisiyatifine çok bağlı olarak hareket etme mecburiyetinde bırakıldığını görüyoruz. Çalışan yerel gazetelerin ayakta kalabilmesi için reklam alması gerekiyor” diyen Aydın, ulusal basında bir havuz medyasının olduğunu önümüzdeki üç yılda ise Ak Parti hükumetinin bu havuz medyasıyla paralel hareket edecek yerel basın organize etmeyi planladığını iddia etti.
“Herkesin iyilik ve güzellik istediği bir yerde niçin güzelliklere ulaşılamıyor?”
Türkiye için ve Türkiye’nin bulunduğu coğrafya hakkında ciddi kaygılarının olduğunu söyleyen Aydın, “ Bir defa bu ülkede yaşayan 76 milyon insanımız, Beykoz’umuzda yaşayan 250 milyon insanımız ne istiyorlar? Hangi partili olursa olsun, CHP’li, MHP’li AKP’li BBP’li farklı partiler, dindarı, az dindarı muhafazakarı, laiki, liberali ne istiyor insanlarımız? Biz inanarak ifade ediyoruz ki, bu ülkede yaşayan her bir insanımız iyilik istiyor, güzellik istiyor, huzur istiyor, barış istiyor, kardeşlik istiyor, adalet istiyor, emeğinin karşılığını almak istiyor. Hiç kimse bu ülkenin kötülüğünü istemiyor. Hiç kimse komşuluğunun kötülüğünü istemiyor. Herkes bu ülkede iyilik ve güzellik istiyor. Bu ülkede siyaset yapan siyasi partilerin yöneticileri de bu ülkenin iyiliğinden başka bir şey düşünmezler. Hangi parti olursa olsun mutlaka şehrimizin, ilçemizin ve ülkemizin iyiliğini düşünürler. Herkesin iyilik ve güzellik niyetinin içerisinde bulunduğu bir yerde neden bu iyiliklere güzelliklere ulaşılamaz bunun da ayrıca düşünülmesi gereken bir husus olduğunu ifade ediyoruz” dedi.
“Biz bu ülkede bozuk tezgahı değişmenin mücadelesini verdik”
Türkiye’de bozuk bir düzenin olduğunu aktaran Aydın, “Biz saadet partisi olarak 45 yıldır bu ülkede dindar cumhurbaşkanları olsun, namaz kılan belediye başkanları olsun, daire başkanları olsun, başı tesettürlü okul müdürleri olsun, milletvekilleri olsun mücadelesi vermedik. 45 yıldır bu ülkede bozuk düzenin köle sisteminin değişmesinin mücadelesini verdik. Faizci Liberal, ekonomik anlayışın değişmesi mücadelesini verdik. Yoksa bozuk tezgahın başında CHP’li MHP’li ya da Ak Partili başka partili olsa ne fark eder. Değil mi ki tezgâh bozuk, bozuk tezgahtan sadece bozuk ürün çıkar. Biz bu ülkede bozuk tezgahı değişmenin mücadelesini verdik. Bunun için söylüyoruz. Biz 12 yıldır Türkiye’de bir iktidar var ve bu iktidardakiler bizim eski arkadaşlarımız, namaz kılan dindar muhafazakar insanlar. Ama 12 yıldır bu ülkede ekonomi adına dış politika sosyal hayat adına bu ülkenin değerleri ile bu ülkenin gücüyle mütenasip bir gelişme biz kaydedemedik. Bu hükümet kendinden önceki hükümetin ekonomik anlayışının aynısını uyguluyor. Bizim ülkemiz adına milletimiz adına kaygılarımız var” diye konuştu.
“Türkiye ekonomide sonbaharı yaşamaktadır”
Türkiye’nin büyük ekonomik sıkıntı içerisinde bulunduğunun altını çizen Aydın, “Türkiye özellikle ekonomide sonbaharı yaşamaktadır. Sonbahar ’da hiç bir şey görüldüğü gibi değildir. Yollar, hastaneler, metrolar, metrobüsler, köprüler, uçaklar, havalimanları, yüksek binalar insanımızı aldatmaması lazım. Bütün bu hayatı kolaylaştıran, güzelleştiren göreceli olarak iyi olduğu zannına bizi sevk eden hizmetler güçlü Türkiye hizmetleri ve yatırımları değildir. Türkiye’miz son 12 yıldır sanayi teknoloji, tarım hayvancılık yatırımı yapamamıştır. Son 14 yıldır, 12 yıldır Türkiye kaslarını güçlendirecek yatırım yapamamış buna mukabil elimizde avucumuzda ne varsa satmışız onun 10 katı borçlanarak yolları havalimanları treni hastaneleri adliye saraylarını duble yollar yapmışız. Bu sonbaharın kışa geçiş dönemi, kışın çetin geçeceğin alametidir” ifadelerini kullandı.
Konuşmasının devamında Türkiye’nin iç ve dış politikasına, ekonomik sıkıntılarına değinen Aydın, şunları kaydetti:
“Yoksulluğumuz, fakirliğimiz topyekun her kesim borçlandırılarak örtülmüştür.”
“Herkes ve her kesim borçlandırılmıştır. Bugün bütün insanlarımız, herkes durumunun iyi olduğunu farz ederek yaşıyor. Yoksulluğumuz, fakirliğimiz topyekun her kesim borçlandırılarak örtülmüştür. Yoksulluğumuz ve fakirliğimiz her kesimin borçlandırılmasıyla örtülmüştür. Bugün bir şey tüketiyorsak, bu üretip de tükettiğimiz değildir üreteceğimizi var sayarak borçlandırılmamızla tükettiğimizdir. Ev alıyoruz, araba alıyoruz, düğün yapıyoruz, eve mobilya alıyoruz, arabaya benzin alıyoruz, bunların hepsini krediyle alıyoruz.”
“Sağımıza solumuza baktığımız zaman Türkiye’nin gelişmiş olduğunu zannına kapılabiliriz. Bu sonbahardır”
“Bu ülke işsizlikte de büyümede de ne kendinden önceki koalisyon hükümetleriyle ne kendinden önceki tek başına gelen ANAP hükümetleriyle mukayese edilemeyecek derece de başarısız bir hükümettir. Büyüme rakamımızın ortalaması %4,5’dur. Oysa hem koalisyonda hem de tek başına hükümetlerin büyüme ortalaması %5,2’dir Türkiye’de. Bu hükümetin büyüme ortalaması kendinden önceki hükümetlerden de düşüktür. İşsizlik açısında Türkiye 10.1 işsizlik rakamını açıklamıştır kendinden önceki hükümetlerden daha yoğun bir işsizlikle karşı karşıyadır Türkiye. Dolayısıyla bu ülkede 1980’li yıllarda memleket millet olarak tekstille yatıp kalktık, 87’lerden itibaren turizmle yatıp kalktık, 2002’lerden sonra da inşaatla yatıp kalkmaktayız. Bu 3 hizmet sektörü de hayatı sadece kolaylaştırır ama hiçbir zaman ülkeyi güçlendirmez. Ama göreceli olarak sağımıza solumuza baktığımız zaman Türkiye’nin gelişmiş olduğunu zannına kapılabiliriz. Bu sonbahardır. Sonbaharda hiçbir şey görüldüğü gibi değildir.”
“Ülkede farklı mezhepsel ve ırksal etnik yapıları kaşıyacak dili kullanmak bu millete ihanet mesafesindedir”
“Ülkemiz adına kaygı duyduğumuz bir diğer hususta sosyal bünyemiz sarsılmaktadır. Toplum kamplaştırılmaktadır. Farklılıklara tolerans gösterilme hususunda olabildiğinde irtifa kaybı yaşamaktayız. Önceden bu ülkede siyaset yapanlar Demirel’i ile Ecevit’i ile Türkeş’i ile Erbakan Hocası ile Özal’ı ile Çiller’i ile aklınıza kim geliyorsa, bu ülkede siyaset yapanlar miting meydanlarında ulusa sesleniş konuşmalarında konuşmalarına ‘benim işçim, benim memurum, benim emeklim, benim garibim’ diye başlarlardı. Son 12 yıldır başta iktidar partisi olmak üzere, bunun öncülüğünü hala yapmaktadır. ‘Benim alevim, benim sunim, benim caferim, benim kürdüm, benim Türküm’ diye bütün ülkede var olan hem mezhepsel hem de etnik unsurlara ait ne kadar farklılık varsa bunlara dilene pelesenk ederek sıralamaktadır. Bu ülkemize fayda sağlayan bir şey değildir. Suriye’nin içinde olduğu durumu görüp de hala bu ülkede farklı mezhepsel ve farklı ırksal etnik yapıları kaşıyacak dili hangi niyetle olursa olsun dile pelesenk etmek bilerek ya da bilmeyerek bu coğrafyaya bu millete ihanet mesafesindedir. Bugün her zamankinden daha fazla bu toplumun birbirini anlaya ihtiyacı vardır. Bu hususta da maalesef iktidarda ki siyasi parti yanlış uygulamalarıyla bu kamplaşmayı hızla arttırmaktadır. Bundan da ciddi kaygılarımız var.”
“Çözüm süreci ile Türkiye bölünmek istenmektedir”
“Bizim çözüm süreci adı altında Türkiye’nin içine sürüklemek istediği durumla ilgili de ayrıca kaygılarımız vardır. Türkiye son üç yıldır daha sıklıkla daha yoğunlukla bir çözüm süreci teranesi okunmaktadır. Çözüm sürecinin ne olduğunu ne iktidar partisinin yetkilileri ne muhalefet partisinin yetkilileri nede televizyonlarda gazetelerde gece gündüz bu konuyla fikir beyan edenler bilmektedir. Ne kast edildiğini kimse bilmektedir. Çözüm sürecinin ne olup olmadığı hususunda kimsenin hiçbir bilgisi yoktur. Bizim bu konuya ilişkin fotoğrafın bütününe baktığımız zaman gördüğümüz şudur: Türkiye bölünmek istenmektedir. Türkiye’de bir özerk yapıyla Doğu, Güneydoğumuzda farklı bir yapılanma ihdas edilmek istenmektedir. Bunun toplum nezdin de hazmedilir hale gelmesi için de bir kısım gazetecilerin uzmanları siyasilerin televizyonda toplumun hazmedilir hale gelmesine vesile olacak bir proje yürütüldüğü hususunda kanaatimiz var.”
“Türkiye dış politikada ciddi tehlike ile karşı karşıyadır”
“Bu dört temel kaygımızın yanında bir de dış politikaya yönelik kaygımız var. Suriye’nin Irak’ın Mısır’ın Libya’nın Afganistan’ın içinde bulunmuş olduğu durumlar göz önüne alındığında dünyanın yeniden hem coğrafi hem rejimleri itibariyle dizayn edilmeye başlandığı dönemde Büyük Orta Doğu adıyla bir projenin yürütüldüğü dönemde bunun yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nda kendi ifadesiyle projenin eş başkanı olmuş olduğu, faka olduğu bir süreçte Türkiye’nin de bu sınırların ve rejimlerin yeniden dizayn edildiği 2000’li yıllarda ciddi bir tehlikeye karşı karşıya olduğunu ifade ediyoruz. Bu kaygılarımızla ilgili umudumuzun, projemizin olduğunu Saadet Partisi olarak ifade ediyoruz. Bütün bu sorunların çözülmesi mümkündür. Bu ülke Allah’ın izniyle, her ne kadar sonbaharı yaşasa da topyekun 76 milyon insan olarak bir ve beraber bir toplum olarak ekonomik, sosyal ve dış politikamızda ki sorunların üstümüzden geleceğimizi ifade ediyoruz. “
“Ahlak ve maneviyatın olmadığı hiçbir yerde kalıcı hiçbir çözüm olmaz.”
“Biz milli görüşçüleriz, Saadet Partisiyiz. Her şeyden önce bizim bir numaralı işimizin merkezimize aldığımız özüm, mecra önce ahlak ve maneviyattır. Ahlak ve maneviyatın olmadığı hiçbir yerde kalıcı hiçbir çözüm olmaz. Önce ahlak ve maneviyat dış politikada, ekonomi de, adalette de mesafe kat etmenin ön şartıdır.”
“Mutlaka Türkiye yüzünü Ortadoğu’ya Asya’ya, Rusya’ya, Çin’e, İslam coğrafyasına dönmek zorundadır”
“Bizim hızlı ve yaygın kalkınma hamlemiz vardır. İleri teknoloji yatırım, tarım ve hayvancılık yatırımı, sanayi yatırım, ARGE yatırımları, güçlü üniversiteler, dış politikada da d8’in d60 d60’ında d160 olma hamlesidir. Bu çok mümkün olan bir şeydir. Biz 6 ayda bir araya gelmeleri mümkün olmayan 8 tane en büyük nüfusa ve en önemli yer altı yer üstü kaynaklara sahip olan İslam ülkesini bir araya getirdik. Mısır’la İran’ı, Bangladeş’le Pakistan’ı aynı masanın başına oturtmuş ve yeni bir dünyanın kurulmasına imza attırmışız. Dış politika başarısı budur, hamle budur. Bu yine mümkündür. Mevcut iktidar partisine bağlı mensuplar başta olmak üzere ve onların bir takım destekçisi yazarlar ‘Bu Mısır’la mı, bu İran’la mı bu Bangladeş’le mi bir araya geleceğiz?’ diyorlar. Onlara bizde diyoruz ki ‘Bu Fransa’yla mı, bu İngiltere bu Amerika’yla mı, İsrail’le mi çözüm bulacaksın?’. Mutlaka Türkiye yüzünü Ortadoğu’ya Asya’ya, Rusya’ya, Çin’e, İslam coğrafyasına dönmek zorundadır. Bu arkamızı döndüğümüz Avrupa ülkeleriyle savaşalım demek değildir.
”