Türkiye’de “Big Bang” patlaması yaşanacak
Türkiye’de “Big Bang” patlaması yaşanacak
Türkiye’nin mevcut siyaseti ezeldendir var olan “sorunlara” bugüne kadar hiç bir çözüm getirmedi. Aksine kangreleşmiş sorunları çığ gibi üstü-üste yığdırıp herkesi canından bezdirdi. Ve yığınca sorunlarla dolu olan çuvalı kimse sırtına artık yükleyip taşıyamaz hale geldi. Haliyle Türkiye’yi de her açıdan erozyona uğrattı. Kuşkusuz tüm bunların sebep ve nedeni cuntacı askerler nezdinde düzünlenen “1982 Anayasası”nın bugüne kadar bir türlü değiştirilmek (!) istenilmediğinden kaynaklı olmasıdır.
Tam 33 yıldır, her açıdan geriletmekten başka bir işe yaramayan “1982 Anayasası” kitapçığına haps edilen Türkiye, bu “Anayasa” ile nice “Fidanları dar ağacında katletti” insanları işkencelerle paramparça etti, zindanları Tutsaklara mezar haline getirerek, ANALARIN yüreğini dağlayarak, ağlatarak yıllardır bu mevcut cuntacı anayasa kanunlarıyla adeta tüm Türkiye’yi, açık bir cevazevi haline getirdi.
Şimdi “dört tarafı denizlerle çevrili memleketi” acık cezaevine dönüştürmüşsün, fikir özgürlüğüne kilit vurmuşsun, insanları bir somun ekmeğe talip ettirmişsin, bu hal ile memleketin her tarafı cennet olsa ne yazar? Kaldı ki memleketin derdini, acısını, sorunlarını dile getirmek isteyen yazarlar, eğer özgürce kalemini kullanamıyorsa, aydınlar hürce fikirlerini açıklamıyorsa, sanatçılar hünerlerini sergilemiyorsa, bir bütünüyle o memleketin insanları (adeta cinnet geçirip) özgürce düşünmeleri yasaklı kanunların pençesine takılıyorsa, o memleket 21. Yüz yılda hala bir mum ışığına mahkumdur demektir. Oysa ki tek bir mum ışığı bile nice zifiri karanlığı aydınlatacak kadar ışığa sahiptir.
İşin ilginç yanı ise; Bu mahkumluktan kurtulma yollarını çok iyi bilenlerin ellerine ya kelepçeyi takıyorlar, ya da ortadan kaldırıp yok ediyorlar.
Şimdi bir ülkeyi (din kisvesi altına sığınarak) ayak diretici bir mentaliteyle yönetilmekte ısrar edilirse; O ülkenin yöneticileriyle kimse kolay-kolay anlaş(a)maz. Uyuş(a)maz. Birliktelik içerisinde yaş(ay)amaz. Hep kaos ve çatışma baş gösterir. Hani anlaşan, uyuşan, birlikte yaşayanlar çıkar denilse de, zaten aralarında menfaat çatışması yaşandığı zaman “çantası koluna herkes yoluna” gidiyor! Ki hem iç ve dış güçlerin eli ile “kendisine bir misyon verilip” yola birlikte koyulanlar arasında “menfaat çatışması” yaşanarak “yollarını ayıranlar” çok zaman geçmeden zaten her şeyi dile getidiler ve getirmeye devam ediyorlar!!!
****
“Kaplumbağaların kendilerini koruyan kafesleri vardır. Kendilerini orada güvende hissederler, ama ilerleyebilmeleri için önce başlarını dışarı çıkarmak zorundadır”
Madem Türkiye her tülü konuda gelişmek ve güçlenmek istiyorsa:
İvedilikle, yüzyıldır süre gelen sorunlara el atmalıdır. Sorunları çözme konusunda hiç korkmamalıdır. Cesaretli olmalıdır. Değişim ve dönüşümden kesinlikle kaçmamalıdır. Anadolu-Mezopotamya Coğrafyasını yapılacak yeni reformlarla, herkesin gönlüne su serpecek, kendisini kendisi gibi hissedebilecek, diliyle eğitimini alabilecek, diniyle ibadet edebilecek, hürce, adilce yaşayabilecek, huzur, refah ve gelir düzeyi yüksek olan bir yaşam düzeni sağlanmış ve kendisini güvende hissedeebilecek....
Daha fazla ÖZGÜRLÜK-DEMOKRASİ - İNSAN HAKLARINI dört-dörtlük (yeni bir anayasa ile karar altına alınacak kanunlarla) koruyan, saygı duyan (hatta, Fırat Nehiri kenarında gezen bir koyundan bile sorumlu olabiliecek bir devlet anlayışı benimsemiş) bir yönetim şekli ile, Türkiye gelişme açısından deyim yerindeyse “Bing Bang” patlaması gibi kökten bir değişimi yaşayarak; Yeni bir Türkiye ile yaşamı yaşamlaştırma uğrunda canlarını-hayatlarını feda edenleri her zaman minnetle anacak, her tülü konuda çok daha fazla gelişecek, güçleşecek, güzelleşecek bir ülke haline geçmek istiyorsa tek bir cümleyle KÜRD VE KÜRDİSTAN SORUNU BARIŞÇIL YOLLARLA DERHAL ÇÖZMELİDİR.
Tarih şahid olmuştur: Kürdün gücünü kazananlar her zaman kazanmıştır, kazanmayanlar kaybetmeye mahkum olmuştur.
Menaf Arslan
