Kral çıplak olsa ne yazar?? Halkı kör olduktan sonra... (1)


Bu makale 2014-10-31 22:36:55 eklenmiş ve 1146 kez görüntülenmiştir.

Kral çıplak olsa ne yazar??  Halkı kör olduktan sonra... (1)

 

Değerli hemşerilerim, bugünü doğru anlayabilmek, yorumlayabilmek ve geleceği şekillendirebilmek için geçmişimizi unutmadan, hatta zaman zaman geçmişten ders çıkararak, geleceği şekillendirebilir, doğru bir yol haritası çıkarabiliriz.

 

Yaşamı sıfırlamadan, bölge açısından, geriye doğru dönüp bakmak, gelecek nesiller için derin sularda inci tanesi aramaya değer.

 

Milliyet gazetesinde, 14 Aralık 1989’da, birinci sayfada “50 milyarı olan Kars’ı satın alabilir ? Satılık Şehir” başlıklı bir haber vardı. Yıllarca gözden uzak, gönülden ırak yaşamış olsak da, bu haberin, Kimliğinde doğum yeri Kars, yazanlar için bir yıkım olduğu malumunuzdur.

 

Başta İstanbul, Ankara  olmak üzere büyük şehirlerde yerleşik hemşeriler arasında duygusal anlamda bir hareket, yakınlaşma ve el birliği ile çareler aranmaya başlandı. 

 

 

Büyük çabalar ve özveriler sonunda 29 Haziran 1992’de, umutla bel bağladığımız KAI Vakfımız kuruldu. Amaç; şehirlerimizin kalkınması, iş adamlarımızın yardım ve desteğini yönlendirmekti.

 

 

Ondan iki yıl sonra, benim de yer aldığım, başkanlığını Davut Soylu’nun yaptığı KAISİAD kuruldu.  Vakfın da kurucularından olan  gazeteci Türkan Narin,  Turgay Çapık,  Murtaza Öztürk,  Aytekin Topçu ,  Pertev Yılmaz ve Turan Çelik olmak üzere,  bir çok değerli iş adamının öncülük ettiği  dernek   büyük  ve ciddi çalışmalar yaptı.

 

 

Büyüğümüz, saydığımız KAI Vakfının başkanı Esfender  Kormaz’ın “Birlik olalım, aynı amaç için aynı çatı altında güçlü olalım”,  çağrısıyla; KAISİAD kendini fesh ederek,  vakfa katılma kararı aldı. Sonuç ortada: KAI vakfı , Turan Çelik dışında, derneğe gönül vermiş, karşılıksız, salt memleket sevdasıyla hareket eden tüm hemşerilerimizi,  iş adamlarını eritti, soğuttu,  kimini etnik yapısı  nedeniyle ,kimini de, küçümseyerek dışladı.

 

 

Birbiriyle bütünlük ve iletişim halinde ki dernekleri elimine etmek, iş adamlarını vakıftan uzak tutma stratejisiyle,  önce ilçelerde iş adamları hemşeri konseyleri kurdurdu,  sonra da sahipsiz bırakıldı.  Herkesin birbiriyle iletişimini kesti.  Koordinasyon bozukluğu, kendi başına karar alamama vs. durumlarıyla baş başa kalan iş adamları yılgınlığa uğradı, moral ve motivasyonunu kaybetti. Ama iyi şeyler de olmadı değil, bir süre sonra, sn Esfender Korkmaz milletvekili oldu.

 

 

Aradan tam 20 sene geçti…

 

 

Dönüş  şöyle bir bakın:

Geldiğimiz nokta ile çıkış noktası arasında aslında hiç fark var mı?

Bölge iş adamları toparlanabildi mi?

İş adamlarımızın, gerek bürokratik, gerek siyasal engelleri kaldırıldı mı?

Ortak hedefler, ortak misyon oluşulabildik mi?

Hangi taraftan olursa olsun, siyasi partilerde ağırlık oluşturuldu mu?

Kendi önerdiğimiz insanların önünü açabildik mi?

Kendi gettolarımızı kırabildik mi? Sonu gelmez tüm bu sorunların çözümüne ilişkin hiçbir şey  yapamadık… kısaca halen kendi lobimizi oluşturamadık.

 

İşte tam da bu  boşluk  dağınıkılık  nedeniyledir ki, 2010’da KAISİAD yeniden oluşturuldu. Her türlü kumpas, çelme, kıskançlık, dedikodu, çekememezlik, hoşgörüsüzlük, etnik yapıyı öne çıkarma gayretlerine rağmen,  bütün bu olumsuzluklar çok değerli hemşerilerimizin desteği ve iş adamlarımızın bin bir emek ve öz verili çalışmasıyla aşılmaya çalışıldı, çok başarılı işlere imza atıldı, heyecan yarattı.

 

Tarih 28 Ekim 2014,

KAI Vakfının kurucu başkanı Esfender Korkmaz “Birlik olalım, aynı amaç için aynı çatı altında güçlü olalım” demiş…

Size de tanıdık geldi mi?

İşte yine başa dönüyoruz, tarih yine tekerrür ediyor.

Hayat, bize yine aynı oyununu oynuyor.

Cesurca derine dalıp çıkardığımız inci tanelerini artik, korkmadan önümüze koyup bir bir envanterini tutmak zamanıdır.

Açık açık konuşmanın tam zamanıdır.

Öncelikle, bir dernekle herhangi bir vakıf arasında ki farka vakıf olalım ki, kıyaslama yapalım. 

 

 

Vakıfların en ön çıkan farkı, amaçları doğrultusunda hayırseverin/hayırseverlerin vakfedilmiş malı/sermayesidir. Özetle, Türk Medeni Kanunu göre, vakıf ve derneklerin asıl ayrışma noktası; vakıfların mal, derneklerin ise kişi topluluğu olarak teşekkül  etmiş olmasıdır. 

 

Kanunun 101. maddesinin 3. fıkrasındaki vakıflarda üyelik olmaz şeklindeki hükmünün, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine sınırlama veya kısıtlama getirdiği fikri, çeşitli platformlarda dile getirilmiş ve bazı mahkemeler, kanunun bu hükmünün Anayasaya aykırı olduğu savıyla konuyu yüksek mahkemeye intikal ettirmişlerdir.

 

 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 20. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesi hükümlerine aykırı olan  bu hukuki düzenleme,

Anayasa mahkemesinin kararı gereğince 28.06.2008 tarihi itibari ile hukuken kaldırılmış, vakıflara üyelik yolu açılmıştır. Tabii,vakfın talebi olursa…

2008’e kadar hiç kimse vakıflara sonradan üye olamıyor ve bu garabet bu tarihe kadar, toplumsal mutabakatla (!) 22 kişiyle kurulan bizim vakfımızda tartışılmıyor, gündeme bile getirilmiyor.

 

 

Komediye bakın: Yine bu tarihe kadar, gelin birlik olalım, güç olalım, denilen yerde vakfın ücretli sekreterinin hakkı kadar,  hakkınız bulunmuyor.

 

 

Üyelik formasyonunun, demokratik haklarının olmadığı bir yerde kurumsallık hayalleri görerek, hiçbir şeyden habersiz iyi niyetli hemşerilerimize  “gelin, vakıfta birleşelim,”  çağrısı yapanlara doğrusu hayret ediyorum.

Örnek mi istiyorsunuz; Alın size örnek: İki dönem vakıfta yöneticilik yapan, vakıf adına çıkartılan dergide önemli bir yükü yüklenen Avukat Erkan Karagöz, vakfın üyesi olamamıştır.  Geçmişten vazgeçtim; şu anda vakfın yönetim kadrosunda adları yer alan onlarla kişinin üyelik kayıtlarını gösterin!

 

 

Peki, şimdi, hal böyleyken bir avuç kurucu üye dışındaki tüm ötekiler,  “sanal” üye durumundayken; Esfender hocamız bizi hangi olmayan çatının altına davet ediyor ki?

 

 

Bunu bile doğru dürüst yapamayıp, Bir kuruluş adına konuşma hakkı var diye, başka bir kuruluşu uluorta,  aklına ve ağzına geldiği gibi eleştirinin sınırlarını hakarete,  nefret söylemlerine doğru zorlamak, fetva vermek yerine, önce nezaketi öğrenmeli, bir sivil toplum kuruluşunun kapatılıp kapatılmayacağına, o kuruluşun asil üyelerinin karar vereceğinin bilincinde olmasa bile,  saygılı olmalıdır.   Kars’ın o gurur duyduğumuz güzelim,  bir arada yaşama kültürünü yok edip, insanları etnik yapısına göre ayrıştırmak; KAISİAD’ı Kürt derneği, olarak damgalamak, gelen insanları uzaklaştırmak, ayartmak; kültürü, dayanışmayı ve eğitimi amaçlayan vakfımıza, öz kültürümüze yakışmadığı gibi, onun adına konuştuğunu iddia edenlerin de   haddi değildir. Bu böyle biline!

 

Şimdilik son sözüm:

1-KAI, Vakıflığı bırakıp, STK olmak istiyorsa öncelikle, Vakfı üyeliğe açmalıdır.

2-Kayıp 20 senenin öz eleştirisini vermelidir.

 

 

(Elbette devam edecek…)

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA