ATATÃœRK'ÃœN KATÄ°LLERÄ°


Bu makale 2017-11-10 20:45:24 eklenmiş ve 784 kez görüntülenmiştir.
Kurdistan Yazarlar

 ATATÜRK'ÜN KATÄ°LLERÄ° 

Bi Hatırlayalım İstedim...

   Ä°ttihat Terakki Cemiyeti ile gönül birliÄŸiyle sıkı fıkı çalışan Mason localarının, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunu yıkılışının eÅŸiÄŸine nasıl getirildiÄŸini çok iyi bilen Atatürk, Mason localarını kati suretle kapatmak istiyordu. Bu görevi Ä°çiÅŸleri bakanı Åžükrü Kaya'ya verdi ancak oda Masondu. O nedenle Mason Localarının kapanmaması için direniyordu ancak baÅŸarılı olamamıştı.

10 Ekim 1935 tarihinde Anadolu Ajansı tüm gazete merkezlerine;   


"Türkiye Mason Cemiyeti, memleketimizin sosyal tekamülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibare alarak faaliyetlerine nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halkevlerine teberrü muvafık görülmüÅŸtür" bu yazı metniyle haberi böylece bildiriyordu.

Öyle ki bu haber bir birçoÄŸunu ÅŸaÅŸkına ve çılgına çevirmiÅŸti. Çünkü TBMM BaÅŸkanı, Ä°çiÅŸleri Bakanı, DışiÅŸleri Bakanı, Ankara Valisi, Ä°stanbul Valisi bunlar üst düzey aktif masondu. Devlet yönetiminin köÅŸe baÅŸları Masonlar tarafından tutulmuÅŸtu yani... Mesele uzun ama ben kısa kısa hatırlatmalarda bulunacağım. Hadi bakalım!

MASONLARIN ATATÜRK'Ü ZEHÄ°RLEYÄ°ÅžLERÄ° VE PÄ°YONLARI

33 derece Mason olan Farmason Avram Benaroyas, Moskova'da bulunduÄŸu bir toplantıda Türkiye Mason Cemiyetinin kapandığını öÄŸrendi. Çılgına dönerek;

'O Sarı Lider ortadan sureti katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuriyetimize imha edici darbe vuranların akıbeti feci ÅŸartlar altında ölümdür'  dedi!

Türkiye'nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı'yı acilen Kremline davet ettiler. Nalçacı başına bir hal gelmesi durumunda, Kremlin'in Çankaya'ya baskı yaparak serbest bırakılmasının saÄŸlanmasını istedi. Nalçalıya Kremlin'den gerekli ikna-i teminatlar verilerek rahatlatıldı. Nalçalı Kremlin'den aldığı taahütlerle daha da ileri giderek, Atatürk'ün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet baÅŸkanlığında bir hükümet kurulmasını istedi. Kremlin; 'MareÅŸal Çakmak'ın tabancasına hedef olunabilirliÄŸiyle Nalçacıyı bu fikrinden caydırdı.

Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiye'de bulunan Masonların ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, Banaroyas; 'Ä°lk anlarda Mustafa Kemal Atatürk'ü silahla oradan kaldırmayı düÅŸündük ancak doktorlarımız ölümün ani oluÅŸunun ÅŸüphe çekebileceÄŸini ve bunun da tehlikeli olabileceÄŸini, ancak Kremlin'in istediÄŸi gibi 'Esrarlı bir ölüm' kararına uyduk' dedi!

Bu arada Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz ve Sovyetli Laurenti Beria tüm konuÅŸulanları yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı. O zamanda ÅŸimdi olduÄŸu gibi içimizdeki hainlerle palan hazır, program hazır, Mustafa Kemal'lin artık ölüm fermanı hazırdı.

EVET ARTIK ZEHİR ŞİŞEDEN BEDENE

 Aralık 1937 Yalova'da Atatürk'ü muayene eden Prof. Dr Nihat ReÅŸat Belger;


“KaraciÄŸer 3 parmak kadar büyümüÅŸ ve sertleÅŸmiÅŸtir” diye teÅŸhis koydu. Oysa Atatürk     ciddi manada kaşıntıdan yakınıyordu. Çankaya da doktorlardan biri kaşıntının karınca ısırması sonucu olduÄŸunu söyledi. Atatürk ; 'Ben geceleri kaşınıyorum karınca yatak odama kadar girer mi?'  diye sordu! Doktor 'Evet' diye cevap verdi. KöÅŸkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların olduÄŸu söylentisi yayıldı da yayıldı.
Kısa ve öz, Atatürk artık iç ve dış hainler tarafından çemberin içine alınmış ve o çemberin içine baÅŸka hiç kimsenin gerilmesine izin verilmiyordu!!!

Benaroyas 1 Ağustos 1948 Yunan Halkın Sesi (Laiki Foni) Gazetesinde;

“Tedavi usülü Atatürk'ün sinir organlarını felç'e uÄŸrattı. Zaman zaman burun kanamaları, baÅŸ dönmeleri, istifralar, karşısındakileri tanımazlıklar baÅŸ gösterdi' diye yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos ise Halk Cephesi (Laiki Metopo) Gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı yazılarda;
'Filistin Siyon Kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nu parçaladık. Bundan sonra elzem olan üç vazife daha vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki, Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu iÅŸte fedakarane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri Siroz mütehassısları, Sarı Lider'in hastalığı ile meÅŸgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmiÅŸlerse de; Türkiye de ki mukaddes üçgenimiz meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize mualif olanlara Sarı Liderin tedavinizde vazife vermemekle bize pekala ispat etmiÅŸlerdir' deyip övünüyorlardı! Acımasız plan tüm hızıyla devam ediyor, Atatürk ise azar azar ölüyordu.

ÇELÄ°ÅžKÄ°LER ÇELÄ°ÅžKÄ°LER

Fenni Rapora geçen 'Alkole baÄŸlı Siroz' tanımına, doktorlardan imza atan Prof Dr NeÅŸet Ömer Ä°rdelp daha sonra bu tanımlamayı kati olarak kestirmek mümkün deÄŸil deyip 'Hipertrofik Siroz' tanısına yöneliyordu. Bu ÅŸu demek oluyordu; 'Alkole dayanmayan sıtma Siroz!'

Prof. Dr NeÅŸet Ömer Ä°rdelp 30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Atatürk'ün kalbinin kuvvetli olduÄŸunu düÅŸünürken, 4 gün sonra kalp kuvvetlendirici iÄŸne yapılmasına karar veriyordu. KeÅŸmekeÅŸler, ÇeliÅŸkiler!

Dünya gazetesi mülakatında Dr. Asım Arar; karaciÄŸer kifayetsizliÄŸinden ÅŸüphelendiÄŸini bu ÅŸüphesini icap eden kiÅŸilere söylediÄŸini ve bu kiÅŸilerinse böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını söylediklerini bu durumda ise daha ileri gidemediÄŸini söylüyordu.

31 Temmuz 1938 Viyana'dan gelen Prof Dr. Eppinger Ve Almanya'dan getirilen Prof Dr Bergman'da bir araya gelip damar tıkanıklığının olduÄŸunu düÅŸünerek Atatürk'e Salygran  şırıngası uygulamaya karar vermiÅŸlerdi. Aynı gün yapılan konsültasyonda Paris Ve Almanya'dan getirilen  Frof. Dr. Fissinger ise bu doktorların tam tersine Afyon mürekkebiyle ÅŸibin kalevilerin ( Alkoloid) verilmesini uygun görüyordu.

ATATÜRK'ÜN AFET Ä°NAN'A YAZDIÄžI MEKTUP

Velhasıl kelam Atatürk zehirlendiÄŸini anlamıştı ve Afet Ä°nan'a;

“Afet, vaziyetim ÅŸudur; bence doktorların yanlış görüÅŸ ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiÅŸtir... Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissingeri getirtti' diye mektup yazmıştır Atatürk.

Bir diÄŸer mektup yani Atatürk'ün zehirlendiÄŸi iddialarını güçlendiren belgenin tam metni ÅŸu ÅŸekilde geçmektedir...

ÅžÜKRÜ KAYA'NIN Ä°SMET Ä°NÖNÜ'YE YAZDIÄžI MEKTUP
'Çok kıymetli büyüÄŸüm Ä°smet Ä°nönü. Cumhurreisimizin hastalığı gün geçtikçe ilerlemekte, çevresinde size karşı bazı tedbirler aldığını duydukça çok üzülmekteyim. Tahsis ettiÄŸimiz doktorun görevini layık'ı ile yaptığı kanısındayım. Cumhurreisimiz, doktorlardan çok ÅŸikayet etmiÅŸ; 'Beni Türk doktorlarına emanet edin" demiÅŸtir. Yabancı doktorları uzaklaÅŸtırmak istemektedir. Her ÅŸey yolunda ve mecrasında seyir etmektedir. Sizleri Cumhurreisi olarak görmek arzusu hepimizde hasıl olmuÅŸtur. Hürmetle ellerinizden öperim efendim. Dahiliye Vekili Åžükrü Kaya" Ä°ÅŸte bu mektup Ä°NÖNÜ'nün Masonlarla iÅŸbirliÄŸi içinde olduÄŸunun ispatıdır. Elbette karşılığı olacaktır, öyle deÄŸil mi?

ATATÜRK'N ÖLÜMÜ VE  Ä°NÖNÜ'ÜN ZAFERÄ°NÄ° TAÇLANDIRMASI

Atatürk 10 Kasım 1938 de Atatürk iç ve dış kahpelerin tuzaklarıyla iÅŸte bu ÅŸekilde ölmedi, öldürüldü. Türkiye yasa boÄŸuldu, akın akın cenazeye gelenler oldu ama Ä°smet Ä°NÖNÜ ortalarda yoktu! Sahi o neredemiydi? 11 Kasım 1938 de TBMM tarafından CumhurbaÅŸkanı seçildiÄŸine göre, kendi zaferini taçlandırma peÅŸinde olduÄŸu aÅŸikardı! Ä°nönü'nün, Atatürk'ün hastalığında ziyaretine, öldüÄŸünde ise cenazesine gitmediÄŸi söylenilmekle, gittiÄŸine dair ise her hangi bir emarede bulunmamaktadır.

TÜM LEKELER KAYBEDÄ°LSE DE GERÇEK MUTLAK BÄ°R EMARE BIRAKIYOR

Atatürk öldükten sonra düzenlenen birinci raporda; 'Karın içinde sıvı asit toplanması gösterildi! Ä°kinci raporda ise alkolle ilgili karaciÄŸer iltihabı neden olarak gösterildi!' Bu çeliÅŸkilere raÄŸmen ne biyopsi yapıldı, nede otopsi!

Atatürk'ün KurtuluÅŸ savaşı yıllarında hiç içki içmediÄŸi, sonraki yılarda ise aşırı içmediÄŸi, ancak karşısındakilere içirdiÄŸi söylenilmekteydi. Ve Alkole baÄŸlı Siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre, günde en az üç kadeh alkol alması gerektiÄŸi de bilinmek(tedir)teydi.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Salygran'ın ( Civalı Ä°laç)  'Ajan tedavisi ilacı olarak kullanıldığı, bu ilaçla yavaÅŸ yavaÅŸ zehirletildiÄŸi, öte yandan daha evvel sıtma geçirdiÄŸi bilindiÄŸi halde karaciÄŸer ve dalağı yıpranan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda verilerek ölüm hızlandırılmıştır. 

Tek bir örnek 1937 yılında Ä°stanbul Eczanesinde 34 kutu Kinin ilacının Atatürk'e alınması da bunun ispatıdır. Ve gözleri 'Aydın' deÄŸil, 'Kara!'

Gazi Mustafa Kemalin sevmediÄŸi iki zümre vardı; biri dönmeler, ikincisi Localardı. Ä°ç ve dış kahpeler dönme olup, döne döne Atatürk'ün kapattığı Locaların intikamını onun canıyla almış ve 'Yeter' dememiÅŸlerdi. Ve demiyorlar da! Sonrasında tamda bu zıtlıklarla Mustafa Kemal'e atılan iftiralar!!! Tam tersi yani! Atanın sevmediÄŸi tabloya koydular Atatür’ü ve öylece astılar ülke duvarına. Ä°nandık mı, Ä°nanmadık mı? Her ikisi de! O yüzden ikiye bölündük!

TÜRKÄ°YE'DE MASON LOCALARININ TEKRAR AÇILIÅžI 

5 Åžubat 1948 tarihide Ä°NÖNÜ'nün aldığı ani bir karar ve emriyle Türkiye Mason DerneÄŸi'nin kurulması ve Celal Bayar'ın desteÄŸi ille de tekrar faaliyete girmiÅŸti. Masonlar açtıkları davalarda Halkevlerine devredilen tüm mal varlıklarını tekrar ele geçirdiler. Sonuç? Hala giderek masonlaÅŸan Türkiye! DüÅŸmanımız dışarıda, piyonları ise her zaman olduÄŸu gibi kendi içimizde.

BAÅžKA ATATÜRK'ÜN YARATILIÅžI

Gel gelelim, gerçek Atatürk öldü ve bu kez baÅŸka bir Atatürk yaratıldı. Dinsiz imansız, alimlerin kellesini alan, Kurana küfreden bir Atatürk!  Oysa Atatürk hasta yatağında o bitap düÅŸmüÅŸ haliyle bile, Ezan sesini her duyuÅŸunda kalkar oturur, sonuna kadar dinlerdi ve her Cuma Kuran okuturdu.

Peki, neden dinsiz imansız bir Atatürk yaratıldı? Neden olacak canım; zehirleyerek öldürdükleri Atatürk'ü sonuna kadar amaçlarında kullanacaklardı çünkü!

Peki, neydi amaçları?

Anlamak o kadar zor mu? Arkasına birkaç dinsiz imansız koyup;

 'Ä°ÅŸte Atatürk' böyle denilmesi, asıl Atatürkçüleri ise ona düÅŸman etmek içindi!  

Hal böyle olunca, bölünmeler oldu ve diÄŸer yandan asıl Atatürkçülerden Atatürk'e düÅŸman olanlar! Ä°ÅŸte tamda bu ayrışım Türkiye'nin temeline dinamit taÅŸlarını koyup bugüne uçurana kadar yeterli bir fitne oldu! Öyle bir fitne ateÅŸi ki, bilende bilmeyende odun attı! Dünya Cehennem gibi!

Atatürk'ü sevenler kusura bakın ama siz Atatürk'ü hiç sevmediniz!

Siz sadece onda gösterilmeye çalışılan kendi resminizi sevdiniz ama inanın bana o resim Atatürk'ün resmi deÄŸil, sadece sizin resminizdi. Siz kendi resminizi sevdiniz. Atatürk siz sahte sevenlerinin ve sevmeyenlerinin de tanıdığı gibi deÄŸildi.  

Atatürk'ü gerçek anlamda tanısaydınız; bugün asla ve asla hiçbir ayrışıma düÅŸmezdiniz! Sadece ve sadece vatan derdiniz. Atatürk’ün uÄŸrunda zehirlenerek dirhem dirhem öldüÄŸü, öldürüldüÄŸü vatan!


Ha siz siz olun asla ve asla insan eti ve hayatları üstünde oluÅŸturduÄŸunuz hiçbir lekeyi kaybetmeye çalışmayınız; zira leke gitse de, mutlak izi kalır; iz ise adresin tamamına götürür. Tarih gerçeÄŸi her ne kadar toprağında saklasa da, hiç olmadık bir mevsimde baÅŸak verir, gün ışığına çıkar iÅŸte.  

 
Evet, bir doÄŸum deÄŸil bir doÄŸuÅŸ ve bir ölüm deÄŸil bir ölümsüzlüÄŸün efsanesidir 10 Kasım.

Doğuş:19 Mayıs 1881
Ölüm: 10 Kasım 1938
Ä°sim: Mustafa Kemal
Unvan: Büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk...

Biz sınırsız özgürlüÄŸü kaldıramadık Atam; elimizdeki özgürlükle devlete millete saldırdık, eÅŸkıyalığı daÄŸlardan, ÅŸehrin merkezine indirdik!
Biliyorum Atam senin özgürlük anlayışın bu deÄŸildi; biz her ÅŸeyde olduÄŸu gibi bunu da saptırdık! Üstelik, eÅŸkıyayla el ele, kol kola senin adının arkasında bunları yaptık!
Bölündük  parçalandık, kendimizden de utanç duyduk, ırkımızdan da!  

Çal sireni çal 10 Kasım!

Ben Kürt'üm 10 Kasım, bölünmüÅŸüm ikiye;
Bir yarısı bölücü yani kendi halkına zulmetmeyi hizmet sayan Kürt'ün asıl ve tek düÅŸmanı olanlar, DiÄŸer yarısı ise vatan sevdalısı;

Ben vatan sevdalısı yandaysam, gel gör ki Kürt isem konulmuÅŸum aynı kefeye! 

Peki benim suçum ne? Bölücüler yüzünden utanç duymuÅŸum  KürtlüÄŸümle! 

Bölücüler yüzünden utanç duyulan KürtlüÄŸün suçu ne?

Çal siteni çal 10 Kasım!

Ben Aleviyim 10 Kasım, bölünmüÅŸüm ikiye;
Bir yarısı demokrasi ister,
DiÄŸer yarısı demokrasi adı altında bölücülüÄŸü, gizliden gizli PKK'la el ele kardeÅŸ kardeÅŸe; 

Ben demokrasi yandaysam, gel gör ki  Aleviysem konulmuÅŸum aynı kefeye!
Peki benim suçum ne? Bölücüler yüzünden utanç duymuÅŸum AlevliÄŸimle! 

Bölücüler yüzünden utanç duyulan AleviliÄŸin suçu ne?

Çal sireni çal 10 Kasım...

Ben Kürt'üm Türk'üm,  Laz'ım Çerkez'im dahası yetmiÅŸ iki milletim;
Irkım neyse ne, ulus adım Türk, vatan adım Türkiye! Yok baÅŸka Türkiye, yok baÅŸka Türkiye!  
Bana düÅŸen, sana düÅŸen bu vatana ve dedelerimizin kanından rengini alan bu bayraÄŸa sahip çıkmak!  Ama siyasi ayrışımlarımızdan gözlerimiz kör, ne millet, ne vatan görür olduk, ne bayrak!

Peki bu vatanın bu bayrağın suçu ne? Ben milletim, peki benim suçum ne?

Çal sireni çal 10 Kasım...

Dedim ya; benim adım yetmiÅŸ iki millet! Ben kenarda durup seyre daldım parçalarımı!
Hırpalanan ülkeyi, her izleyiÅŸimde haberleri, sıtma tuttu yüreÄŸimi!
Kimi mahpus damına kimi mezara, kimi hala sokaklarda etrafı yakıp yıkmakta!
Ben yetmiş iki millet ise girdim ruhi bunalımlara!
Dedim ya; millet benim parmaklarımdı! Parmaklarım kapışırken, ben etten tırnaktan acıdım!
Onlar benim ayaklarımdı; ayaklarım kaçışıp kanarken, ben kandan candan acıdım!
Dedim ya onlar benim parçalarımdı; ölende öldürende benimdi, benim parçalarımdı!
Zira ben yetmiÅŸi ki milletle ülke bütünlüÄŸüydüm.
Üstelik kenardaydım, kıyısındayım, seyrindeydim parçalarımın!
Kan filminde oynayan piyonlar yüzünden utanç duymuÅŸum içimdeki bölücü milletle;
Yani elimle ayağımla, parçalanan parçalarımla! Peki benim suçum ne?

Çal sireni çal 10 Kasım...


Ben yazarım, ortada bir tablo varsa yapanı da yakıştıranı yazarım ama memnun edemem herkesi;
Zira ülkede hakim yetmiÅŸ iki millet düzeni!
Yazdıklarımın resmini beğenseler de beğenmeseler de, yapanda onlar, yakıştıranda, bu onların resmi!
Ben harflerimle onların resimlerini çizerim!
Baktıkça anlamadılar anlamayacaklarda; kızdıkları ve beÄŸenmedikleri kendi resimleri!
Peki benim suçum ne? 

Çal sireni çal 10 Kasım

Sorun; biz tüm deÄŸerlerimizi, kahramanlarımızı, inançlarımızı bölüÅŸtük;
herkes kendisine düÅŸenle siyasetini, kendi ağına düÅŸenle tarikatını, kendi peÅŸine gidenle cemaatini kurdu! Benim yanlım deÄŸilse, berikini gözden çıkardı! 
Pay edilen din bizimdi, mezhep bizimdi, tüm parçalar bütün bizimdi!
Bütünümüzü parçalayıp pay pay ettiler, paylara bölünen parmaklar bizimdi!
Sonuç; iÅŸte tamda bu yüzden bölündük,  parçalandık!
Çal Sireni Çal 10 Kasım...


Gel bugün hani o ilk çaldığın sireni, bugün daha uzuuun çalarak hatırlatalım 10 Kasım!

Saat dokuzu beÅŸ geçe, Atam dolma bahçede, gözlerini kapadı bütün dünya aÄŸladı!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 Dolmabahçe Sarayında ebedi uykuya teslim oldu!
Adını hep aramızda bırakarak tabi! Atatürk'ün tabutu 16 Kasım 1938'de Dolmabahçe Sarayının büyük tören salonunda ki katafalka'ya konuldu. Türk halkı büyük bir yasa boÄŸuldu. Üç gün boyunca Atatürk'ün tabutunun önünden geçerek hıçkırıklarını yudumladı, Türkiye’m.
Ne acı, o büyük komutan ebedi uykuya teslim olmuÅŸtu. Nasıl yani o ÅŸimdi bir daha hiç uyanmayacak mıydı? Uyanmayacaktı ha. Ne çare ki Atatürk'ün tabutu 12 generalin omuzlarında top arabasına getirildi ve Gülhane Parkı'na götürüldü.  Yavuz zırhlısına bir torpido ile aktarım yapıldı. Yavuz zırhlısı tabutu Ä°zmit'e getirirken, törene katılmak için gelmiÅŸ olan yabancı gemiler Türk donanması eÅŸliÄŸinde büyük ada açıklarına kadar eÅŸlik ettiler. Yavuz zırhlısından özel bir trene aktarım yapıldı ve gözyaÅŸları içerisinde Atatürk'ün naaÅŸ'ı Ankara'ya  getirildi. Bakanlar, Genel Kurmay BaÅŸkanı, TBMM BaÅŸkanı, asker ve devlet adamaları tarafından karşılanan Atatürk'ün cenazesi TBMM önündeki katafalka  konuldu. Ankara'da baÅŸladı bir gözyaşı ağıtı, bu ağıt sesli deÄŸil sessizdi, hıçkırığın içindeydi, sukuttu.  Tüm sevenleri gözyaÅŸlarıyla yüreklerine akıtıp, hıçkırıklarını yudumlayarak katafalkanın önünden geçtiler birer birer ve ağır ağır! 21 Kasım 1938 de yabancı devletlerin temsilciliÄŸinde bulunduÄŸu binlerce kiÅŸilik büyük bir tören ile cenaze Etnografya Müzesindeki geçici olarak hazırlanan kabre konuldu! Atatürk'e yakışacak, onun adını büyük bir heybetle taşıyacak, onu her daim hatırlatacak bir anıt yapılması fikri halk tarafından da benimsendi.  Büyük anıt yapıldı ve Atatürk'ün Cenazesi bir törenle 10 Kasım 1953'de yeni ve ebedi evi anıtkabir'e defnedildi...

Atatürk'ün mezarı hepinizin bildiÄŸi gibi Ankara Anıt kabirdedir, ancak mezar sanıldığının aksine törenin yapıldığı mozolenin önünde deÄŸil, mozolenin tam altında olan bir mezar odasında bulunmaktadır! 

Mezarın yanında Türkiye'nin 81 ilinden ve KKTC'den getirtilen vatan toprakları bir kavanozun içinde bulunmaktadır. Gel de saat dokuzu beÅŸ geçe, tıpkı bir asker duruÅŸuyla aÄŸlama Türkiye’m... 


Atatürk'ü sevenler, ya da sevmeyenler Allah rızası için bir El Fatiha!
Fatihasızlığa…
Çal sireni çal 10 Kasım!

Sevgilerimle Dilek EJDER

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 â€¹ 
 â€º 
ArÅŸiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FÄ°RMALAR-Ä°Åž DÃœNYASI
STK-Ä°Åž DÃœNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOÄžU KÃœLTÃœR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAÄžLANTILARIMIZ
STK-Ä°Åž DÃœNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FÄ°RMALAR-Ä°Åž DÃœNYASI
DOÄžU KÃœLTÃœR MEDYA