BASKIN ORAL MUSUL-KERKÜK DENDİĞİNDE ORTAYA ATILAN ULUSALCI YALANLARI SIRALADI…


Bu makale 2017-09-30 09:21:19 eklenmiş ve 562 kez görüntülenmiştir.
Kurdistan Yazarlar

BASKIN ORAL MUSUL-KERKÜK  DENDİĞİNDE  ORTAYA ATILAN ULUSALCI YALANLARI SIRALADI…

 

Her Musul-Kerkük dendiÄŸinde hortlayan ulusalcı yalanları teÅŸhirimdir

 

 Bu trajikomik yalanları teker teker ele alacağım. Ama önce, arÅŸivinizde kullanırsınız diye bir toparlama girizgahı yapayım. (Bunlar benim malumum diyorsanız, aÅŸağıda “Sadede gelelim”le baÅŸlayan paragrafa kadar atlayınız)

 

Barzani’den ciddi para kazanıyordu AKP. Özellikle petrolden; nasıl olduÄŸu herkesin malumu. ErdoÄŸan, Barzani’yle can ciÄŸer kuzu sarmasıydı; aynen bi zamanlar Esad’la olduÄŸu gibi. Referandum iÅŸi duyulduÄŸunda da dikkat ettiyseniz AKP’nin tüm itirazları hep çeyrek ağızlaydı.

 

Ama fazla sürmedi. Koalisyon ortağı Bahçeli, bir yandan emperyalist ideolojisi bir yandan da AkÅŸener korkusu nedeniyle bayrağı açıverdi. Ä°slamcı ideolojisi çoktandır Ä°slam-Türk Sentezi’ne dönüÅŸmüÅŸ olan AKP de, referandumu gayrimeÅŸru ilan ederek katıldı kampanyaya.

 

 

Hem de ne katılmak. ErdoÄŸan sözünü dinletemeyip sinirlendiÄŸi zaman kendini durduramıyor. Buna kamuoyunun “milli hisler”ini tahrik “avantajı” da eklenince, müzik terminolojisinde “kreÅŸendo” tabir edilen perde perde yükseliÅŸ baÅŸladı:

 

***

 

“Bakalım petrolünü nereye akıtacak ya da satacak? Vana bizde” dedi. Bunu, Türkiye’yi “enerji merkezi” (hub) olarak düÅŸünen devletler de duymuÅŸ vaziyette.

 

"Yaptırımlar baÅŸladığında yiyecek dahi bulamayacaklar" dedi. Yani, açlıkla terbiye ederim, diyor.

 

“Askerî seçeneklere kadar her ÅŸey masada". Hemen ardından; sözleri Ümit YaÅŸar’dan, bestesi RüÅŸtü ÅžardaÄŸ’dan, icrası Emel Sayın’dan, Musul konusunda artık klasikleÅŸmiÅŸ bir ÅŸarkı: “Bir gece ansızın gelebiliriz”.

 

Bu arada ErdoÄŸan, mazlumiyet faktörünü de ihmal etmeyeyim derken, aldatılmaları listesine bir madde daha ekledi: “Barzani'nin böyle yanlışa düÅŸeceÄŸine ihtimal vermiyorduk, demek yanılmışız”. 

Åžimdi düÅŸmanları yine kalkıp, ‘Bu kaçıncı! Aldatılmadığın ne kaldı, sen onu söyle’ diyebilirler. Ama böyle olası bir giriÅŸim, 25-26 Eylül’de Ä°stanbul'da düzenlenen Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda kendisine “insanlığa yaptığı katkılar” nedeniyle Nobel Barış Ödülü verilmesi çaÄŸrısıyla ÅŸimdiden dengelenmiÅŸ sayılabilir.

 

***

 

Bu kreÅŸendo fevkalade tatsız sonuçlar getiriyor:

 

1) OHAL kararnameleriyle tüm hukuk düzenini silip atmış bir AKP’nin komÅŸudaki düzeni “gayrimeÅŸru” ilan etmesi Türkiye’yi uluslararası planda çok acayip bir yere koyuyor;

 

2) Türkiyeli Kürtleri alabildiÄŸine yabancılaÅŸtırarak milleti bölüyor. Üstelik Barzani’yle ticaretin kesilmesi üzerine ÅŸimdi GüneydoÄŸu daha da fukaralaÅŸacak ve bunun sonuçları olacak;

 

3) K. Irak’ta er geç kurulacak ve Arap okyanusu içinde en çok Türkiye’ye muhtaç olacak Kürdistan gibi bir müttefiki ÅŸimdiden kendisine düÅŸman ediyor;

 

4) Milliyetçi oyları avlayacağım derken, antlaÅŸma metinleriyle hiçbir ilgisi olmayan ulusalcı yorumlarla kamuoyunu ve kendisini aldatıyor.

 

***

 

Åžimdi bunları teker teker görelim. Fakat görmeden önce, dayanamayacağım, lütfen son bir parantez daha açmama izin veriniz:

 

Washington’da büyükelçiliÄŸin karşı kaldırımında pankart açan protestocuları dövmekten tutuklu iki Türk’ü hapiste ziyaret ederek “milletimizin sevgi ve selamlarını ileten" DışiÅŸleri Bakanı ÇavuÅŸoÄŸlu ÅŸöyle dedi: “Türkmenlere müdahale olursa askerî operasyon yapılır”.

 

KeÅŸke, bunu söylerken diplomatlarımıza danışsaydı. En az iki sebepten:

 

1) Irak ile Türkiye arasında Irak Türkmenlerini güvenceye alan iki taraflı bir antlaÅŸma yok;

 

2) Daha önemlisi: Irak’taki Türkmenlerin hakları, Türkiye’deki Kürtlere oranla (en azından kağıt üzerinde) epey çok:

 

Irak Anayasası Md. 121’de idarî, siyasal, kültürel ve eÄŸitsel hakları adları zikredilerek teminat altına alınmış bulunan Türkmenler kendi etnik kimlikleriyle siyasal faaliyette bulunabiliyorlar (milletvekilleri var), kendi dillerinde eÄŸitim görebiliyorlar. Md. 4/4 ve 44/5’e göre, nüfus çoÄŸunluÄŸu oluÅŸturdukları idari bölgelerde Türkmencenin resmî dil olarak kullanılması mümkün. Md. 7/iv’e göre Türkmence, IKBY’deki eÄŸitim dilleri arasında. Md. 26/ii,  belediye meclislerinde Türkmenlerin de dahil olduÄŸu ulusal azınlıkların adilane temsil edileceÄŸini söylüyor. 

 

***

 

Sadede gelelim. Bizzat BaÅŸbakan B. Yıldırım’ın ileri sürdüÄŸü “kanıt”ları numaralayalım ki atlamaksızın inceleyelim:

 

1) Lozan Md. 3 ve 16; 2) 1926 Ankara AnlaÅŸması; 3) 1946 Irak Dostluk ve Ä°yi KomÅŸuluk AnlaÅŸması; 4) 1983 Türkiye-Irak Sınır GüvenliÄŸi ve Ä°ÅŸbirliÄŸi AnlaÅŸması.

 

Numaralamaya, Havuz Medyası’nın ve kendilerini “uzman” sayanların “Türkiye’nin müdahale hakkı vardır”ı destelemek için icat ettiÄŸi ısmarlama gerekçelerle devam edelim:

 

5) “Kürt devleti kurulursa, 1926 öncesine (status quo ante) dönülür yani Musul-Kerkük Türkiye’ye verilir”; 6) “1926’da Musul-Kerkük, ‘ancak Irak’ın toprak bütünlüÄŸüne zarar gelmemesi’ kaydıyla Irak’a bırakılmıştır”.

 

***

 

AntlaÅŸmaların tam metinlerini de vererek bütün bunların ipliÄŸini teker teker pazara çıkaralım ÅŸimdi:

 

1) Lozan Md. 3: “Türkiye ile Irak arasındaki sınır, iÅŸbu AntlaÅŸmanın yürürlüÄŸe giriÅŸinden baÅŸlayarak 9 aylık bir süre içinde Türkiye ile Ä°ngiltere arasında dostça bir çözüm yoluyla saptanacaktır. Öngörülen süre içinde iki hükümet arasında bir anlaÅŸmaya varılamazsa, anlaÅŸmazlık MC Meclisine götürülecektir” (…) “Kesin sonuç bu karara baÄŸlıdır”.

 

Netice-i kelam: 9 ay derken Haliç Konferansı toplandı, bir anlaÅŸmaya varılamadı, konu Milletler Cemiyeti’ne (MC) gitti, orası “kesin sonuç” olarak Musul-Kerkük’ü Ä°ngiltere’nin mandası Irak’a verdi.

 

Türkiye ses çıkaramadı çünkü: 1) SavaÅŸa devam gücü yoktu; 2) Çok daha önemlisi, M. Kemal son derece gerçekçi idi: Türkiyeli Kürtlere ilaveten bi de çok daha bilinçli/kavgacı olan Iraklı Kürtleri Türkiye’ye dahil etme hatasını yapamazdı. Åžeyh Mahmut Berzenci’nin kendini “Kürdistan Kralı” ilan ederek 1918’de baÅŸlattığı isyan Ä°ngilizlere kök söktürmekteydi. Kaldı ki Türkiye’de de Åžeyh Sait isyanı vardı.

 

Lozan Md. 16: “Türkiye iÅŸbu AntlaÅŸmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar[da] (…) sahip olduÄŸu tüm hak ve senetlerden vazgeçtiÄŸini açıklar (…)  Ä°ÅŸbu maddenin hükümleri, Türkiye ile sınırdaÅŸ olan ülkeler arasında komÅŸuluk durumları yüzünden kararlaÅŸtırılmış ya da kararlaÅŸtırılacak olan özel hükümlere halel vermez” (http://www.abchukuk.com/arsiv/lausanne.html). Hadi ÅŸimdi bunun Türkiye’ye nasıl müdahale hakkı verdiÄŸini bi anlatın.

 

2) 1926 Ankara AntlaÅŸması: Bizi burada Md. 5 ve Ä°kinci Fasıl’ı oluÅŸturan 6. ilâ 13. maddeler ilgilendiriyor. Md. 5: “Taraflar sınır hattının kesin ve bozulmaz olduÄŸunu kabul eder, bunun deÄŸiÅŸtirmeye yönelik her türlü teÅŸebbüsten sakınır”. Bu madde Türkiye ve Irak’ı baÄŸlıyor, ama ör. Barzani’yi baÄŸlamıyor.

 

Ä°kinci Fasıl’ı oluÅŸturan 6. ilâ 13. maddelerde ise sadece Kürtlerin hareketlerine karşı her iki tarafın 75 km. içinde ortak tedbirler alması var, o kadar. Türkiye’ye tek taraflı müdahale hakkı veren hiçbir hüküm yok.

 

3) 1946 AntlaÅŸması: Bu metin 1926’dan çok daha yumuÅŸak. Tipik Md. 4: “Taraflardan birinin ülke bütünlüÄŸüne veyahut hudut dokunulmazlığına karşı herhangi bir saldırma tehlikesi görüldüÄŸünde veya saldırma yapıldığında BM’ye hemen haber vermeyi taahhüt ederler”.

 

Çok daha önemlisi, buna baÄŸlı 6 Numaralı Hudut Protokolü Md. 25, 1926’nın Ä°kinci Fasıl’daki hükümlerini kaldırıyor.

 

DışiÅŸleri bakanlığı da yapmış olan seçkin diplomat Ä°lter Türkmen de tam on yıl önce, 02.10.2007 tarihli Hürriyet’te yazdı bunu: “BaÅŸka bazı yorumlarda ise Irak ile imzalanan 1926 tarihli anlaÅŸmanın da bize müdahale hakkı verdiÄŸi vurgulanıyor. DoÄŸru deÄŸil. Kaldı ki o anlaÅŸmanın sınır bölgesinde iÅŸbirliÄŸine iliÅŸkin hükümleri 1946 tarihinde akdedilen bir anlaÅŸmayla yürürlükten kaldırılmıştı”.

 

4) 1983 AnlaÅŸması: Kürtleri gaza boÄŸan Saddam’la yapılan bu anlaÅŸma 1983-84’te TSK’nin Kürtleri takip için Irak topraklarına 10 km girmesini saÄŸladı. Ertesi yıl Saddam’la yapılan bir Güvenlik Protokolü, 1984-88 arasında her iki tarafa “Sıcak Takip” olanağı saÄŸladı. Ama 1988’de kaçan Kürtlerin izlenmesine Türkiye engel olunca Saddam bu protokolü feshetti. Üçüncü evreye atladık ve 1991-95 arasındaki sıcak takiplerimizi “meÅŸru müdafaa”ya dayandırdık. Sonunda o da yetmeyince 1995-2003 arasındaki sıcak takiplerimiz için “Türkiye’nin bekası” diye bir gerekçe icat ettik. Nereden nereye indik. Farkındaysanız, ÅŸu anda da aynı çaresizlik noktasına dönmüÅŸ vaziyetteyiz.

 

5) Geriye dönüp Türkiye’ye verme meselesi (status quo ante): Tamamen uydurma. Sınır anlaÅŸmaları uluslararası hukukta “objektif statü” yaratır ve bu yüzden de “halef devlet” (ör. Kürdistan) tarafından uygulanmaya devam eder. KomÅŸuların da (ör. Türkiye) itiraz hakkı yoktur. Ayrıca, SBF’den KHK’yle atılan profesör arkadaşım Ä°lhan’ın (Uzgel) dediÄŸi gibi, SSCB 1991 sonunda dağılınca yerine kurulanlardan Azerbaycan ve Ermenistan’ın bizimle olan sınırlarına itiraz ettik mi? Barzani Türkiye sınırını ihlal etmedikçe hukuken yapılacak hiç-bir-ÅŸey yok.

 

6) “Irak’ın toprak bütünlüÄŸüne zarar gelmemesi” kaydı ise ne 1926’da var ne de 1946’da. Her ikisinde de sadece “sınır çizgisinin bütünlüÄŸü” ve “hududa riayet” var. Buradan Türkiye’nin müdahale hakkı olduÄŸunu çıkarmak büyük marifet. Böyle ÅŸeyler anca ısmarlama yapılabilir, benim çocukluÄŸumdaki iskarpinler gibi. Veya ÅŸimdi iktidara yalakalık için. 

 

***

 

Bitirirken, tezkereye olumlu oy veren CHP’ye bi çift lafım olacak.

 

ErdoÄŸan’ı anladık, nereye elini atsa kötüye gitmekte. Bahçeli’yi daha da iyi anladık, altındaki toprak kayıyor. Ä°kisi açısından da “milli hisler”e doping yararlı.

 

Ama CHP, senin kendini kendinden kurtarman lazım artık. Bu “ulusolculuk”u nereye kadar sürdürebileceÄŸini sanıyorsun?

 

 

Grup BaÅŸkan Vekili Engin Altay açıklıyor: "Tezkere TSK'nın elini güçlendirecekse destekleriz". DavutoÄŸlu’nun o tarihte alnından öptüÄŸü Musul eski baÅŸkonsolosu, ÅŸimdi CHP Genel BaÅŸkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz açıklıyor: “Bölgemizde savaşın olmasını asla istemeyiz. Ama Barzani'nin bu sorumsuz adımına karşı da sessiz kalınmaması gerekir".

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 â€¹ 
 â€º 
ArÅŸiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FÄ°RMALAR-Ä°Åž DÃœNYASI
STK-Ä°Åž DÃœNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOÄžU KÃœLTÃœR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAÄžLANTILARIMIZ
STK-Ä°Åž DÃœNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FÄ°RMALAR-Ä°Åž DÃœNYASI
DOÄžU KÃœLTÃœR MEDYA