Taşeron...


Bu makale 2017-06-08 21:05:15 eklenmiş ve 490 kez görüntülenmiştir.

Taşeron

 Ape Bekır

 

Her şeyin yalan üzerine kurulduğu bir dünyada yaşıyoruz... Sahte bayrak operasyonları ile yeryüzü dizayn ediliyor.

 

Yaşadığımız o kadar çok olay var ki, hangisinden başlayacağını bilemiyor insan.

 

Mesela ABD'de Etiyopyalı bir göçmen evinin önünde saldırıya uğruyor. Üç kişi öldüresiye dövüyor. Komaya sokulan Mulugeta Seraw ABD'ye okumaya gelmiş bir öğrenciydi.

 

Etiyopya'da başlayan hayaller Amerika'da beyzbol sopasıyla öldürülmesiyle son buldu. Katiller Beyaz Aryan Direnişi'nin üyesiydi.

 

Amerika'nın Pasifik kıyısındaki Potland şehrindeki bu cinayet unutuldu gitti. Ramazan'ın ilk günüydü... Aynı Portlnad'ın metrosunda iki Müslüman kadın, Jeremey Joseph Christian tarafından taciz edilmeye başlandı. Yolculardan Micah Flatcher tacizciye "Ne yapıyorsun" dedi bıçaklanarak ağır yaralandı, hastanede tedavisi sürüyor. Yolculardan 23 yaşındaki Myrddin Namkai Meche, tacizciye "Dur yapma" dedi ancak öldürüldü. Yolculardan dört çocuk babası 53 yaşındaki Ricky Best de iki Müslüman kadına tacizde bulunan Christian'a "Lütfen yapmayın" diyerek müdahale etti, o da öldürüldü. Saldırgan Jeremy Joseph Christian'ın, Nisan ayında bir gösteriye katıldığı ve tıpkı Etiyopyalı öğrencinin öldürüldüğü olaydaki gibi insanlara beyzbol sopasıyla saldırdığı ortaya çıktı. Portland 1994'te kurulan BEYAZ AYRILIKÇI VOLKSFRONT örgütünün ana merkeziydi. Portland teröristi Jeremy Joseph Christian çıkarıldığı mahkemede "Amerika'nın düşmanlarına ölüm" diye slogan atarken, öldürdüklerinin de Amerikalı olduğunu bilmeyecek kadar gerizekalı değildi.

 

35 yaşındaki katil, ırkçı terörist mahkemede "Sizin terörizm dediğiniz şey bence VATANSEVERLİK" diye bağırıyordu.

 

Adam Amerikalıları vatanseverlik adına öldürdüğünü söylüyordu. "Siz buna terörizm diyorsunuz ama bence ülkesini sevmek" diye ekliyordu. Halbuki Christian'a hiçbir Amerikan medya kuruluşu "Terörist" demiyordu, demedi de. Sadece "Katil" diye geçiştirdiler. Irkçı Aryan direnişi veya Beyaz Ayrılıkçı Volksfront üyesi olsa da ona kimse terörist diyemezdi. Algı İmparatorluğu dünyası bir kişiye terörist denmesi için adının "Ahmet, Mehmet, Muhammed" olmasına karar vermişti bir kere. İki Müslüman kadına tacizde bulanan ve kendisine müdahale edenleri öldüren "Christian" asla terörist olamazdı. "İslamcı terörist" demek serbestti, hele hele Christian gibi teröristlere rağmen "Hristiyancı terörist" demek asla kabul edilemez, düşünülemez, telaffuz edilemezdi. Adın "Heval" olursa veya kırmızı fular takarak Rakka yolunda ölürsen asla "Terörist" yaftası yemez hatta Amerikan Devleti tarafından mezara girmeden önce ağır silahlarla donatılır, bir de Pentagon'daki generallere bağlanırdın.

 

Cenazene, omzuna PKK amblemi yapıştırmış Amerikan subayları gelir, tabutuna el atardı.

 

Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı Macron, Paris Anlaşması'ndan vazgeçen ABD'yi "Dünyayı yalnız bırakmak"la suçluyordu. Halbuki, ortada dünyayı yalnız bırakan bir ABD yoktu.

 

Tam tersine kurduğu terör orduları ile tüm dünyayı sararak heryere giren bir ABD vardı.

 

Filipinler devlet başkanı ABD'ye rest çekiyor, dalga geçiyor, görüşme talebini reddediyor, Rusya'ya anlaşma imzalamaya gittiği gün, DEAŞ ülkesinde bir şehri ele geçiriyordu.

 

Önceki gün de bir otel basılıyor, 32 kişi öldürülüyordu. DEAŞ nere, Filipinler nere değil idi durumlar. Geçtiğimiz yıl Harvard Üniversitesi'nde "Amerika olarak DEAŞ ile anlaşsak ne olur" konferansları düzenleniyordu. Bu da çok saçmaydı...

 

DEAŞ ile anlaşmaya gerek yoktu ki... Zaten Trump'ın dediği gibi Obama'nın kurduğu İslamcı (!) terörist bir örgüttü DEAŞ. Nitekim PKK'yı Rakka'ya sürdüler, ardından CIA ajanlarının eşliğinde DEAŞ ile masaya oturtup "Hadi lütfen anlaşın" dediler. Kobani'de boğazlanan PKK, kendilerini doğrayarak kesen Rakka'daki DEAŞ üyelerine koridor açacak, Amerikan malı teröristler sağ sağlim şehirden çıkacaktı. Rusya, Amerikan PKK'sı ile masada kahve içen Amerikan DEAŞ'ını Rakka'dan çıkarken füzeyle vurup 80 adedini öldürüverince işler karıştı. Hesaplar alt üst oldu. Şimdi CIA, "Amerika'ya ve İslamcı Terörist algısına büyük hizmeti olan DEAŞ'lı kardeşlerimizi Rakka'dan nasıl sağ sağlim çıkarıp da Palmira'ya göndeririz" diye kafa patlatıyor. Rus füzelerinden korunmak için belki de PKK'lı taşeronlarla DEAŞ birlikte tünel kazıyordur.

 

Çünkü Amerikalı eline kazma kürek alıp yorulmaz. Sadece plan yapar. Taşeronlar da patronları adına ya tünel kazar ya da mezarlarını...

 

 

Öncünün özgüveni

 

Önceki gün bir işadamı dostumla iftar yaptık. Çok güzel sohbet oldu.

Dünyadaki gelişmeleri, Türkiye'yi konuştuk.

"Artık özgüveni olan bir devletiz" dedi gururla. Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel'in, Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu ile düzenlediği basın toplantısını izlerken dostumun sarf ettiği "ÖZGÜVENLİ" o cümle geldi aklıma. Binlerce PKK'lıyı yıllardır besleyen, ağırlayan, tanksavara kadar her türlü silaha boğan bir Almanya vardı karşımızda.

DHKP-C'nin bile kurucusu Berlin'deki istihbarat merkeziydi.

Teröristleri "Birgün lazım olur" diye borç para vererek satın aldığı ve bir vilayetine çevirdiği Yunanistan'da Lavrion kamplarında tutuyor ve eğitiyordu. Gıkımızı çıkaramadık senelerce. Hatta bizim teröristlerimize aşık Almanya'ya kara sevda ile tutkun olan liderlerle yönetildik yıllarca. Geçmişten aldığı o cesaretle bugün Meclisimiz'i ve insanlarımızı bombalayan, Cumhurbaşkanımız'a suikast düzenleyen FETÖ'cü katillere bile sonuna kadar kapılarını açan güya bir müttefikti Almanya. Hollanda'da bakanımız rehin alınırken, Almanya'dan en tepe yöneticiden alkış ve tebrik geliyordu. "Kutluyorum" diyordu Merkel gevrek gevrek gülerek. Bunu söylemek zorundaydı çünkü Hollanda'ya o rehine bakan operasyonun yaptıran bizzat Almanya'ydı. Şimdi askerleri İncirlik'teydi...

Bakanları, milletvekilleri gelip o üste Alman askerlerini ziyaret etmek istiyordu. Ancak "Olmaz" diyorduk. "Hele bir listeyi gönderin inceleyelim. Sakıncalı var mı görelim" diyorduk. Alman siyasetçiler, Alman askerlerini göremiyordu. Avrupa'nın lideri ülke ayağa kalkıyor, "Askerlerimiz orada rehin durumunda, göremiyoruz" diye ağlıyorlardı. Evet adeta rehin alınmıştı Alman askerleri... Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı "Referandum'dan sonra görecekler neler olacağını" diyordu, bakanımızı rehin alanlara, kutlayanlara ve alkışlayanlara. Referandumda Türkiye'ye her türlü argümanla saldıran ve iktidarın kaybetmesi için bir yerlerini yırtan Almanya'da "Rehine asker" krizi nedeniyle iktidar sallanıyordu. Merkel belki de sırf bu olay yüzünden seçimde sandığa gömülecek duruma geliyordu. Türkiye artık hazırolda bekleyen eski Türkiye değildi. Gidiyor Alman elçiliğinde bir ay saklanan teröristi bile alıyor, içeriye tıkıyordu. Avrupa da artık eski Avrupa değildi. Lider Almanya'nın Dışişleri Bakanı Gabriel bile Türkiye'ye gelmeden on gün önce "Avrupa maalesef artık bir GÜÇ değildir" diyordu. Avrupa Birliği'ni Bilderberg'de kuran Küresel Sermaye'nin tetikçisi Soros bile geçtiğimiz hafta Avrupa'nın göbeğinde Brüksel'de katıldığı konferansta bakın ne diyordu; "Maalesef Birlik artık sadece üyelerine borç alıp borcun peşinde koşan bir mekanizma haline geldi. İşlevselliğini ve gücünü yitirdi.

Her an yok olabilir." Ve dahası ekliyordu;

"AB'nin işi zor. Etrafı Putin'in Rusya'sı, Trump'ın ABD'si ve Erdoğan'ın Türkiye'si tarafından sarıldı." Biz bunu üç senedir söylüyorduk, Soros yeni uyanıyor ve Avrupa'yı uyandırmaya çalışıyordu ama olsun varsındı. Uykudan uyanan için artık karşısında devleri görme zamanıydı. Bu da onun sorunuydu. İşte o bitik AB'nin lideri Almanya'nın bitik Dışişleri Bakanı dün Ankara'ya gelip yalvarıyordu. "Ne olur askerlerimizi görelim" diye. Türkiye Dışişleri Bakanı, diplomatik teamüllerin dışına çıkarak herkesin önünde, yalvaran Alman'ın yüzüne karşı PKK düğünlerini anlatıyordu.

Almanya'daki o düğünlerde iki ayrı kutunun açıldığını, birinde damat ve gelin için diğerinde PKK için para toplandığını söylüyordu. Alman bakan kızarıyor, bozarıyor, Türk Bakan'dan suratına"Berlin ve diğer şehirlerinizden Kandil dağına terörist akıyor" tokadı geliyordu. Yetmiyor Almanya'da barınan 4 bin PKK'lı teröristin dosya şamarı iniyordu.

Osmanlı tokadı ise Başbakanlıktan geliyor ve Gabriel'e "Çok yoğunuz" denerek "Köşke gelme" darbesi iniyor, görüşme iptal ediliyordu. Garibana dönen Küçük Gabriel'in boynu büküktü. Hey gidi hey...

Bir zamanlar bu ülkede kendilerine çalışan işbirlikçi medyanın iki satırı ile hükümet devirirlerdi. Ancak dedik ya o günler geçmişti.

Artık özgüveni olan bir ülke vardı karşılarında.

Zavallı Gabriel ülkesine eli boş dönerken aynı gün Dünya Bankası'ndan açıklama geliyor ve bakın ne deniyordu; "Türkiye dünya ekonomisinin büyümesinde ÖNCÜ birkaç ülkeden biri olacak. Tüm veriler bunu gösteriyor." Evet özgüveni olan ÖNCÜ geliyor... Sonrasında artçıları epey sarsacak.

 

 

 

Diğer yazıları...
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA