ŞIRNAK'TA ANALARIN GÖZYAŞI...

DEVLETLER VE ÖRGÜTLER YÜZYILDIR KÜRT HALKINI VE DİĞER HALKLARI BİRLİKTE VURUYOR...
Bu haber 2015-08-30 10:41:51 eklenmiş ve 1046 kez görüntülenmiştir.

DEVLETLER VE ÖRGÜTLER YÜZYILDIR KÜRT HALKINI VE DİĞER HALKLARI BİRLİKTE VURUYOR...

 

Kürtler adına yola çıkan örgütler, devlet adına coğrafyalarını işgal edenler, yüzyıldır onları kırıyor. Kürtleri kıranların hepsi onları korumak haklarını almak için savaştıklarını söylüyorlar. Devlet kanunlara uydudrarak, uyguladığı kanunları rafa kaldırarak soykırım yaparken, Kürtler adına ortaya çıkan örgütlerde Kürtlerin soykırıma uğraması için hertür oyunu sergileyen mekanizmalara dönüştüler.

 

Örneğin siyasi çözüm, halkların kardeşliği vb. diyen PKK'den sivil siyasetin önünü açması çıkışı beklenirken, halkların yüzlerini meclise dönmesi, 80 vekil çıkarması arifesinde Türkiye'den çekilmesi, silahlı mücadeleye son vermesi beklenirken tam tersi oldu. Türkiye'ye yöneldiler...

 

Bu yönelmeyi sağlamak içinde devlet iç ve dış işgal ayakları ile ne gerekiyorsa onu yaptı. Önce Kobanide, ardından Suruçta katliam ve soykırım yaptılar. DAİŞ vb.barbar lejyon kiralık-katil örgütlere saldıracak diye algı oluşturan TC dört koldan Kürdistana saldırıya dağ, taş, ova, orman yakmaya başladı. Siyonizmin altında gölgelenebilecekleri bir ağaç kalmayıncaya kadar yakıp yıkın planının uygulamaya koyuldular.

 

Özetle Kürtler adına ortaya çıkan örgütlerde, onların coğrafyalarını işgal eden devletler de Mezopotamyayı insansızlaştırma ve soykırıma hizmet ediyor. Devlet ve örgütler halklarım kırarken kendilerine taraftar buluyorlarsa bu savaşda asla bitmeyecektir. 

 

Sadece Kürtler değil bölgenin tüm halkları aynı soykırım cenderesinde. Ortadoğu'da bölge coğrafyasına yerleştirilen terör örgütleri, devlet vasfını kayb eden diktatörlüklerle halklar soykırıma uğratılıyor. Soykırıma uğratanların hepsi de kendilerini korumak için halkları kırarak hizmet veriyorlar...!

 

Devletlerde, örgütler de, siyasi partiler... hepsi halkları korumak için soykırıma uğratıyorlar. Bunun Türkçesi katil-kapital firmalar adan zeye devlet ve örgütlerin tek patronu. Halklar ise soykırıma tabi tutulan piyonlar, oyuncaklar yapılmışlardır... Halklar katil-kapitalin piyonuna dönüşen bölge devletlerinin, örgütlerinin tarafı oldukça soykırıma maruz kalan piyonlar olarak düşürülmeye devam edilecekler... (Editör) 

 

 

ŞIRNAKTA ANALARIN GÖZYAŞI...

 

 

Ece Güneş Saadetyan / Demokrat Haber

Saat dört sularında Şırnak’a vardım. Havaalanına askeri helikopter de benimle geldi. Yaklaşık 10 - 15 asker sivil kıyafetleri ile helikopterden indi.

Havaalanından şehir merkezine giden otobüse bindim. Cizre’ye yaklaştığımızda gözlerimi dört açtım. Baktım, kepenkler açıktı, caddeler doluydu. Hatta dilenci bile gördüm. Dilenci de sokağa çıktıysa demek ki durulmuş dedim. Lakin 13 Ağustos’tan 20 Ağustos’a kadar Şırnak ve özelde Cizre gündüz vakti bile silah seslerinin duyulabildiği bir yerdi.

Şırnak merkezde şal u şepiği kullananlar orta yaşlı erkeklerle kesimi cesaret isteyen saç modelleri ve aynalı gözlükleri ile gençler yan yana sokaklarda. Eylemlere ise daha çok eskisi gibi şal u şepikli delikanlılar yerine,  dar kot pantonlu, renkli  spor ayakkabılı, renkli tişörtlü genç erkekler katılıyor.

Genelde olaylar gece başlıyor. Akşama doğru sokaklar boşalıyor. Mahallelerin giriş çıkışları var. Belli bir saatten sonra mahallelere araç güvenlik nedeniyle alınmıyor. Mahalle girişlerinde hendekler ya da taşlardan, kum çuvallarından oluşturulmuş siperler var. Gece silah sesleri duyuluyor. Suruç katliamından beri böyle. İnsanlar akşam hep evde. Silah sesi çok gelince camlar kapatılıp televizyonun sesi açılıyor. Daha da gelirse ışıklar kapatılıp pencereden dışarıya bakılıp ne olup bittiği anlaşılmaya çalışılıyor. Ama uzun uzun pencere kenarında durmamaya dikkat ediliyor. 

Ben de böyle bir akşama şahit oldum. Yalnız gecenin ilerleyen bir saatinde bir kadının feryadını, çığlığını duydum. Sanırım ömrüm boyunca unutamayacağım, insanın ciğerini bıçak gibi kesen bir çığlık.. Herkes pencereye koştu. Aşağıda karartılar vardı. Bir çocuk vurulmuş dediler. Yerde karanlıkta yatan bir beden vardı ve çığlıklar. Aşağıya kimse hemen inemedi, çünkü öldürülmekten korkuluyordu. Silah sesleri hafifleyince mahalleli evlerinden sokağa çıktı. Taksi çağrıldı. Genç hastaneye götürüldü.

Adı Adem İrtegün imiş. 17 yaşında.. Kaldığım evin az ilerisindeki Ömer Kabak Meydanı’nda eyleme gitmiş. Polis boynundan vurmuş. Arkadaşları bedenini evin yakınlarına kadar taşımış. Ambulans çağırmışlar ancak ambulans güvenliğim yok diyerek çağrıya cevap vermemiş. Genç, hastaneye götürüldükten biraz sonra ise vızzz vızzz uğuldayan bir ses duydum. Önce odadaki klimadan kaynaklandığını düşündüm ama farklıydı. Bu nedir diye sorduğumda cevap, İnsansız Hava Araçları oldu. Gece mahallelerde sık sık dolaşıyormuş, artık alışmışlar.

Gece yarısını geçtiğinde yine sesler duyduk. Gencin yakınları hastaneden dönüyordu. “Şehit Na mırın” diye slogan atıyorlardı. Kadınlar yine feryat içinde, ağlıyor, çığlık atıyorlardı. O sesler uzun süre kesilmedi. Sonra uzun bir sessizliğin ardından gece yarısı üç dört gibi bir erkeğin sesi duyuldu. Kalkın, Kalksanıza... Yaklaşık yarım saat boyunca gecenin sessizliğini delen bu haykırışı dinledik. Ses, böyle bir ölümün olduğu yerde insanların uyumasını yadırgıyor, herkesi kendi acısına ortak olmaya, sokağa çıkmaya davet ediyordu. Sesi duyan bizler ise uyumuyorduk zaten. Herkes yattığı odada birbirinden gizli yastığını ıslatıyordu... Sabah 8’de birkaç saatlik uyku ile kalktık. Herkes çok yorgun ve bitkindi. Zaten haber öğrenildikten sonra televizyon kapatılmış, bir oda içinde toplanan bizler sessizlik içinde telefonlarımıza bakıyor, bilgi almaya çalışıyorduk. Telefon şebekelerinin çektiğince tabi. Sokağa çıkamaz iken, çekmeyen telefonuma bakınca şebeke reklamlarından birkaç tanesinin sloganı geliyordu aklıma: Hayat paylaşınca güzel, ben özgürüm, ve benzeri..

Evinde kaldığım ailenin en yaşlısı, sokaklarda 18 yaşından küçük genç erkeklerin bulunmasını eleştiriyordu. Bu iş böyle olmaz diye mırıldanıyordu... Zira hem Şırnak’ta hem Cizre’de gençler için gece eylemine gitmek bir övünç kaynağı. Gece eyleminde sokakta sloganlar atılıyor, taş ve zaman zaman da molotof kokteyli atılıyor. Şehirde ortaya çıkan aşırı güvenlik ve şiddet dolu atmosfer halk üzerinde bir yandan huzursuzluk, stres, beraberinde acıya yol açarken bu atmosfer özellikle 10-18 yaş arası gençler açısından bir adrenalin, heyecan, kendini kanıtlama alanı gibi sanki.

Sabah birkaç lokma atıp ağzımıza cenazenin kaldırıldığı camiye doğru yürüdük. Kepenkler kapalıydı. Genç, yaşlı, çoluk çocuk herkes sokaktaydı. Herkes akın akın camiye doğru yürüyordu. Yürümeyenler ise apartman pencere ve camlarından sloganlara destek veriyor, alkışlıyorlardı. Yerler polisin attığı gaz fişeği kapsülleri ile doluydu ve büyük ihtimalle o kapsüllerin atılmasının üzerinden saatler geçmişti ama caddeden geçen herkesin gözleri sulanıyordu. Atılan sloganlar, şehit Na mırın, intikam, kanımız yerde kalmayacak... Tıpkı asker cenazelerinde atılan sloganlar gibi..

Camiden sonra mezarlığa yüründü. Ki o mezarlıkta birkaç gün önce yangın çıkmıştı. Evinde kaldığım aile itfaiyeyi çağırmış, itfaiye güvenlik gerekçesi ile yangını söndürmeye gelmemişti. İşte 17 yaşındaki Adem bu mezarlığa gömülüyordu şimdi...

Mezarlık’ta önce PKK bayrağı açıldı. Öcalan posteri ve Adem İrtegün’ün büyük bir portresi sonra. Bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Sonra Kürtçe bir marş çalındı. Eller yukarıda zafer işareti ile söylendi.

Sonra konuşmalar başladı. MEYADER’den çağrılan imam cenaze namazını kıldırdı ve dua etti. Cenazede HDP Şırnak milletvekilleri de bulunuyordu. 4 vekilden ikisi Cizre’deki 4 cenazeye, ikisi Şırnak’taki cenazeye katılmıştı. Şırnak’taki iki vekil, Aycan İlmez ile Leyla Birlik Şırnak Devlet Hastanesi’nde Salı günü öldürülen 3 gerillanın kimliğinin belirlenmesi, otopsi sürecinin belirlenmesi için hastanede bulunmuşlardı önceki gün.

VEKİLLER ÖLÜM İLE İLGİLİ İŞLERE MESAİ HARCIYOR

Vekiller yaşamla ilgili değil de ölüm ile ilgili işlere mesai harcıyor burada son bir aydır. Vekillerden Aycan İlmez’in annesi 1992 yılında 21 Mart Newroz’u gecesi evde çamaşır yıkarken askeriyeden gelen kurşunun başına nişan alınması sonucu hayatını kaybediyor. Aycan İlmez o gün 7 yaşında. Salona girdiğinde tüm duvarların ve tavanın kan içinde olduğunu, annesinin kafatasının parçalanmış olduğunu görüyor. İlmez’in durumu katıldığı cenaze de göz önüne alındığında ‘90’lara mı dönüyoruz” sorusunun karşımda duran en hakiki cevabı gibi.

KÜRT ANNELERİNİN GÖZYAŞINI HİÇ GÖRMEDİK BİZ

Tabut gömüleceği yere taşınırken, Adem’in ablasının gözü yaşlı. Annesi ile babası ise vakur. Adem İrtegün’ün ablası, bulunduğu yerde çömelip kalıyor, çevresindeki kadınlar ona güç vermeye çalışıyor. Yanına gidiyorum, dizlerimi büküp omzuna dokunup "başınız sağ olsun" diyorum... Beni duymuyor, fark etmiyor. Onu arkamda bırakarak ileri doğru yürürken allak bullak olan benim... Bu temasın benim açımdan yoğunluğu, Şırnak’a gelmeden önce ve geldikten sonra 24 saat içinde yaşadığım stres, gerilim yoruyor... Uzun süre kafamı toplayamıyorum. Televizyonda asker cenazelerini, oradaki annelerin gözyaşlarını bolca izleyerek o acı ile empati kurmakta sıkıntı çekmiyoruz ancak bize hiç gösterilmeyen, bizden saklanan bir acı daha var... Belki bu acı medyada hak ettiği yeri biraz bulsa duygudaşlık anlamında barışa çok katkısı olacak. Çünkü Kürt annelerinin gözyaşını hiç görmedik biz. Onların acılarından bihaberiz. Orada bulunanlara asker cenazelerinde son dönemde ortaya çıkan tepkiler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Pek çoğu bu tepkinin savaşa değil, barışa hizmet edeceği konusunda umut taşıyor. Diğer taraftan bana şu soruyu soruyorlar: Acaba sadece tüm gençler mi ölmesin diyorlar yoksa profesyonel ordu kurulsun benimki ölmesin de Kürt gençleri ölürse ölsün mü diyorlar? Barışı nasıl istiyorlar, neye isyan ediyorlar?

BİR TANESİ 7 YAŞINDA DİĞERİ İSE 10

Cenazenin defnedilmesinin ardından Cizre’ye gidiyorum. Cizre’de güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeden dört sivilin cenazesi var. Bunlardan bir tanesi 7 yaşındaki Baran Çağlı, diğeri ise 10 yaşındaki Emin Yanas. Bir tanesi annesi ve babasını 90’larda faili meçhul bir cinayette kaybetmiş, yetim büyümüş bir Şırnaklı, hastane çalışanı Eyüp Ergen, bir tanesi DEDAŞ çalışanı Mesut Sanrı. Benimle beraber yolculuk eden avukat arkadaşıma soruyorum. Vuranlar cezalandırılacak mı, dava açılacak mı? Cevap biraz umutsuz, kimin vurduğunun belirlenmesi çok zor olacak..

Cizre’ye vardığımda cenazeler mezarlıkta yeni defnedilmiş, kalabalık dağılıyor. Cizre sokakları sakin, ne polis, ne asker var. Şırnak’ta bir gün önce o kadar çok görmüştüm ki neredeyse İstanbul trafiğindeki bir sarı taksi kadar kanıksamıştım. Cizre bomboş. Nedenini şöyle açıklıyorlar. 4 cenaze var, gelmezler bugün... korkarlar, çekinirler... Cizre sokaklarının Cizrelilere ait olmasının bedeli 4 cenaze...

Caddelerin sokaklara açılan yerlerine çarşaflar, çuvallarla kumlarla siperler yapılmış... Gece polisin içeri sokulmaması için. Zaten Cizre’de askerden çok polis var. Hatta Cizrelilere göre onlar polis bile değil, başka bir şey. Özel kuvvetler diyorlar. Keskin nişancılara önlem olarak mahalle girişi sokaklara gerilen çarşaflar bile delik deşik. Ayrıca sokaklarda pek çok kolu, bacağı, başı sargılı insan görüyorum. Yine caddelerin mahalleye giren sokak başlarında yüzü maskeli silahlı milisler var... Fotoğraf çekmeme izin vermiyorlar. Milislerin yanına geceleri mahalleli geliyor, çay, börek getirip yanlarında oturarak moral veriyorlarmış. Güvenliklerini polislere değil, onlara borçlu olduğunu düşünüyorlar.

İNEKLERE KİMSE DOKUNMUYOR

Çocuklar sokaktaydı. Özellikle erkek çocukları borulardan silahlar yapmışlardı. Altı yedi yaşındaki çocuklar. Belli ki büyüklerine özeniyorlar... Kız çocuklarını dar bir sokakta yakan top oynarken gördüm.. O kadar kanıksamışlar, hemen uyum sağlamışlar olana bitene... Oyunlarından taviz vermiyorlar. Sokakta kontrol noktasını, çarşaflı alanları geçince hendekler görüyorsunuz... Bu arada dikkat çeken bir başka şey: İnekler... Cizre’de ineklere kimse dokunmuyor. Söylenene göre bütün gün kendi keyiflerince geziyorlar, akşam eve dönüyorlar. Bir ineği hendeği başarı ile geçerken, bir diğerini siperleri aşıp, çarşafların arasından yolunu bulurken gözlemledim. Gece mermiler vızır vızır havada uçarken onlara bir şekilde değmiyor. Bunca tuhaflık içinde bir de inekler...

‘BU SAATTE NE DOLAŞIYORSUNUZ’ MESAJI

Akşam üstü Cizre’den ayrılıyorum. Şırnak’a tekrar geldiğimizde Belediye’nin yanındaki Park’ta biraz soluklanıyoruz. Park Suruç katliamından önce çok kalabalık olurmuş akşamları... Şimdi birkaç masa var, yok. Parktaki kafenin sahibi biraz inadından kapatmıyor. Sivil hayatın bitmesini istemiyor. Yaz günü akşamı insanların evine korkarak kapanmasını. Tek başına da olsa oturuyor, çayını içiyor. Gece en son o ayrılıyor Park’tan. 

Biz Park’tan ayrılıp eve yol alırken akşam saat 22 sularıydı. Yollar bomboştu. İn cin top oynuyor derler ya öyle. Uzaktan tek tük silah sesleri duyulmaya başlamıştı. Arabayla boş bir caddeden geçerken, caddeye bakan sokağın başında duran akrep arkamızdan bir el ateş açtı. Arkadaşım bunun ‘Bu saatte ne dolaşıyorsunuz, evinize gidin” mesajı olduğunu söyledi. Eve girdiğimizde silah sesleri yoğunlaşmıştı. Kim bilir bu gece kaç kişi yaralanacak, kaç kişi ölecekti... Sorunun cevabını ertesi sabah İstanbul’a doğru yola çıkarken öğrendim. Bir genç daha 6 yerinden kurşun yarası almıştı. Diyarbakır Hastanesi’ne sevk edilmişti.

 

KÜRDİSTAN SON DAKİKA

 

KÜRDİSTAN SON DAKİKA

ETİKETLER : DEVLETLER VE ÖRGÜTLER YÜZYILDIR KÜRT HALKINI VE DİĞER HALKLARI BİRLİKTE VURUYOR...
Diğer DKM-Analiz haberleri
Köşe Yazarları
 ‹ 
 › 
Arşiv Arama
- -
Doğu Haber-Doğu Medya-Doğu Kültür Gazetesi
© Copyright 2013 Dogu Medya -Dogukultur. Tüm hakları saklıdır. Dkm Medya
DKM MEDYA GROUP -1
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
DKM MEDYA GROUP-2
TÜRKİYE-BÖLGE, FİRMALAR- İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA
SERHAT HABERLER
BAĞLANTILARIMIZ
STK-İŞ DÜNYASI MESAJLAR
STK-DERNEKLER
FİRMALAR-İŞ DÜNYASI
DOĞU KÜLTÜR MEDYA